1931’de CHF programı gözden geçirilirken Recep Peker, İktisat Vekâleti Sanayi Umum Müdürü Ahmet Şerif Önay’dan bir mütalaa istemişti. Önay, CHP için hazırladığı mütalaasında şunları söylüyor:
“Memleketimize dönen sermayelerin kısmı külliyesi ecnebidir. Buna mukabil say (emek) hemen temamiyle millidir. Bu vaziyete nazaran sermayeye verilen payın mühim bir kısmı harice ödenir. Saye ayrılan pay ise hemen tamamen millet elinde kalır. Bunun için usul ve müessirimizi öyle tanzim etmeliyiz ki, saye isabet eden hisse sermaye hissesine nazaran mümkün olduğu kadar çok olsun. Çünkü serveti milliyeyi teşkil eden, esas itibariyle say hissesidir.”[1]
Ahmet Şerif Önay, İktisat Vekili Mustafa Şeref Özkan döneminde görev yapmış, Özkan 1932’de istifa edince görevden ayrılmıştı. Devletçiliğin planlamasında bu ikilinin büyük rolü var.
1924 sonrasında Türkiye’nin en önemli davası sanayileşmedir. İki dünya savaşı arasındaki dönemde bu alanda önemli atılım gerçekleştirildi, fakat Önay’ın millî olmadığını söylediği “sermaye kısmı” bu işe dâhil olmadı. 1933’te yapılan Birinci Sanayi Planında sadece kamu bankalarının yatırımları yer alıyordu. İkinci planda İş Bankası’na da görev verildi; İş Bankası özel bir tüzel kişilik olsa da o tarihte de kamusal rolü ağır basan, Cumhuriyet Devriminin en özgün işletmelerinden biriydi.
İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar Türk sermaye sınıfının baskın karakteri tüccarlık olarak kaldı ve sanayiciliğe sıçrayamadı. Sermaye sınıfının sanayici kimliğini kazanması İkinci Dünya Savaşı sonrasındadır.
Kemalist Devrim’inin sınıfsal karakterini incelerken, Cumhuriyet sonrası 22 yılda burjuvazinin neden sanayici olamadığının da göz önünde tutulması, sanayici kimliğini kazanmasını sağlayacak olanakların neden ortaya çıkmadığının araştırılması gerekir:
- Kıt olan kredi kaynaklarının, kamu yatırımlarına ve Halk Sandıkları ile Ziraat Bankası ve 1929’da kurulan Tarım Kredi Kooperatifleri üzerinden küçük üretici ile esnafa yönlendirilmeye çalışılması,
- Sermaye sınıfının döviz kullanım olanaklarının sınırlandırılması,
- Yabancı ortaklıklar kurması için olanaklar yaratılmamış olması vs.
Sermaye sınıfının öncüsü olan Koç grubu da İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar tüccar olarak kaldı. Grubun ilk sanayi yatırımı, 1948’de üretime başlayan ve General Electric ortaklığı ile kurulan ampul fabrikasıdır. Fabrika 2000 yılana kadar üretime devam etti.
Vehbi Koç hatıralarında, “1946’da ilk Amerika yolculuğum tüccarlıktan çıkıp sanayiciliğe geçişimin başlangıç noktası olmuştur.” diyor.[2] Koç, savaş sonrasında Amerika seyahatine çıkmış, General Electric ile fabrika yatırımını bu seyahatte planlamıştı. Amerika’daki temaslarını, dönemin Amerikan büyükelçisi Wilson ile görüşmesinde anlatıyor. Koç, büyükelçiyle görüşmesinin detaylarını Antalya Milletvekili ve CHP Genel Kurul üyesi Nurullah Esat Sümer’e, ilgili makamlara iletilme ricasıyla yazılı olarak sundu. Rapor sermaye sınıfının sanayici kimliğini nasıl kazanabildiği hakkında önemli bilgiler içerir: Amerikan şirketinin, Türk-Amerikan ticari ilişkilerinin devamlılığının sanayi yatırımına bağımlı olduğu teziyle ikna edilmesi; ABD’nin Avrupa’ya yapacağı yardımlardan Türkiye’nin elindeki dolar miktarını arttırmak için faydalanmayı amaçlayan öneriler; Amerikan kaynaklı kredi arayışı vs.
Vehbi Koç’un raporunun aslı Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet arşivindedir. (CCA, 30-1-0-0 42/250/4 içinde.)
[1] Akt. İlhan Tekeli-Selim İlkin, Uygulamaya Geçerken Türkiyede Devletçiliğin Oluşumu, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1982, s. E 70.
[2] Vehbi Koç, Hayat Hikâyem, Apa Ofset Basımevi, İstanbul, 1974, s. 73.