Tarımda planlama, üretim ve pazarlama

Süleyman Yurddaşer

Süleyman Demirel, “halk bizden plan değil, pilav bekliyor” diyeli kaç yıl oldu bilmiyoruz. Ama plansız üretimin Türkiye’yi nerelere getirdiğini yaşayarak görüyoruz. Demirel öyle dese de onun iktidarlarında üretici birlikleri, Süt Endüstri Kurumu (SEK), Et-Balık Kurumu (EBK) vb. faaliyette idi ve Demirel, yerli üretimi teşvik etmek amacı ile olsa gerek, tarım ürünlerinin fiyatı söz konusu olduğunda, “onlar 3 TL veriyor ise ben 5 TL veriyorum” beyanatında bulunurdu. 1980’den sonra dünyaya entegre oluyoruz diye ekonomide neoliberal sistemin devreye sokulması ile tarımda her kurum ve üreticiler alt-üst oldu. Ne planlama kaldı ne sağlıklı üretim ne de ürünleri değerlendiren kurumlar. Şimdi hükümetimiz durumu düzeltmeye çalışıyor ama mantık değişmeyince, sistemin özünü cumhuriyeti kuranların anladığı şekilde anlamayınca durum değişmiyor.

Tarım Bakanı bir gazeteye verdiği demeçte tarım kesiminde yapacaklarını 6 maddede açıkladı:

1-      Su odaklı destekleme politikası,

2-      Sözleşmeli üretim,

3-      Üreticiden tüketiciye – Sera A.Ş,

4-      Kooperatif marketleri,

5-      Arazi bankacılığı,

6-      Gıdada taklit ve tağşişle etkin mücadele.

Bakan, tarımda 2020 yılında hem çiftçiyi hem de tüketiciyi doğrudan etkileyecek yeni politikalar, yeni uygulamalar devreye girecek. Yeni uygulamalarla tarımsal üretimin artırılması, üretimin planlanması, üreticiden tüketiciye olan zincirin kısaltılması, fiyat dalgalanmalarının azaltılarak gıda enflasyonunun da düşürülmesi hedefleniyor, diyor.

Su odaklı destekleme politikalarına söylenecek fazla bir şey yok. Sulanabilir tarım arazilerinin artması, tarımda verim artışı ve zenginleşmek demektir. Ancak, daha önce kurulmuş ve üreticilerin kontrolünde olan sulama birliklerinin lağvedilip DSİ’ye devredilmesi, tarımsal sulama sistemlerinin özel sektöre devredileceği endişesi yaratmaktadır. Bu yapılacak olursa, daha önce yapılan diğer özelleştirmeler gibi sağlıklı bir sonuç doğurmayacağı açıktır. Sulama sistemlerinin yönetiminin yeniden sulama birliklerine yani üreticilerin kontrolüne devredilmesi yerinde olacaktır.

Sözleşmeli üretim şekli günümüzde tarım sanayicileri ile üreticiler arasında yapılmaktadır. Üretim sözleşmelerinin hukuki temelinin sağlamlaştırılması gerekmektedir. Sanayicilerle üreticiler arasında oluşan itilaflar tamamen üreticinin aleyhine sonuçlanmaktadır. Çünkü üreticiler sanayicinin karşısında güçsüzdür ve hukuki olarak yeterince mücadele edememektedir. Çözümü ise, üreticilerin kooperatifler veya üretici birliklerinde örgütlenip güçlenmeleri ve sanayici ile üretici örgütlerinin sözleşme imzalamaları ile olabilir.

Üreticiden tüketiciye – Sera A.Ş. sisteminin ayrıntısı ise Bakan tarafından şöyle açıklanmaktadır: Modern seralar kurulacak, ayrıca Tarım Kredi Kooperatifi ortaklığı ile Sera A.Ş. kurularak bu modern seralarda sözleşmeli üretim yapılacak ve ürünlerin tamamı Sera A.Ş. tarafından satın alınacak, bu ürünler önceden anlaşma yapılan marketlerde aracısız satılacak. Bu nasıl bir aracısız satış ise devrede Sera A.Ş. ve özel marketler var. Yani zihniyet aynı, marketçilik ve şirketleşme. Peki, Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın Tarım Kredi Kooperatifleri ile ülke çapında kurulacağını söylediği 500 markete ne oldu? “Çiftçim marketler” deniliyordu; onlar ne olacak? Kurulacak teknolojik modern seraları kim kuracak? Buradan anlaşılan, üretim de sermayeye teslim edilecek ve küçük çiftçi ile aile işletmeleri ortadan kalkacak. Zira bu teknoloji seralarını kurmak büyük sermayelerin altından kalkabileceği yatırımlardır. Bu da kapitalist sistemin tarıma uygulanması demektir. Kapitalist sistemin girdiği yerde ise kesinlikle ucuzlama olmaz. Zira bilindiği gibi, kapitalist sistemde kâr etmek önde gelir, yani amaç kâr etmektir.

Kooperatif marketleri, sanıyorum, Tarım Kredi Kooperatiflerince (TKK) kurulacağı açıklanan 500 markettir. Anılan satış yerlerinin nasıl çalışacağı, kimlerin yöneteceği, hukuki alt yapılarının ne olacağı gibi ayrıntıları bilmediğimiz için, bunlara yalnızca hayırlı olsun diyebiliyoruz.

Tarım konusunun geçtiği her yerde kooperatifçilik gündeme geliyor. Fakat hiç kimse 4572 sayılı birlik ve kooperatifler yasasından bahsetmiyor. Bu yasa, 16/06/2000 tarihinde çıkarıldı ve bu yasa ile Üretici Birlikleri ve Tarım Satış Kooperatifleri özelleştirildi. Yani, bu birlik ve kooperatifler ticarethaneye dönüştürüldü. Böyle olunca da birçok birlik ve kooperatife devlet desteği kalktı. Devlet desteğinden mahrum kalan birçok Birlik ve Kooperatif ayakta kalmak için banka kredilerine başvurdular ve sonunda battılar ya da işlevsiz hale geldiler. Fiskobirlik, Taskobirlik, Çaykur vd.

Ayakta kalabilenlere de 1954 yılında kurulan Marmarabirlik Tarım Satış Koperatifi’ni örnek gösterebiliriz. Bu birliğin ayakta kalması da yukarda belirttiğimiz gibi bir üretici kooperatifi gibi değil ama bir ticarethane gibi yönetilmesi sonucundadır. 4572 sayılı yasa yürürlüğe girdikten sonra, ortakların katılım paylarını artırmaları istenmiş, bu artışı sağlayamayanlar resen ortaklıktan çıkarılmışlardır. Böylece ortak sayıları yarı yarıya düşmüş oldu. Kalan ortaklara da ürün alımında kota konulmuştur. Böylece Marmara bölgesindeki zeytin üreticisi mağdur edilmiştir. Örneğin 2019-20 sezonunda Marmara bölgesinde 80 bin ton zeytin rekoltesi tahmin edilmektedir. Bunun 40 bin tonunun Marmarabirlik tarafından alınacağı yöneticileri tarafından alım sezonu başlamadan basına açıklanmıştır. Bu açıklama sonucunda, Marmarabirlik’in açıkladığı alım fiyatlarının %50 daha altında piyasa fiyatı oluşmuş ve ürününü Marmarabirlik’e satma şansı olmayan zeytin üreticisi, maliyetin altında ürün satmak zorunda kalmıştır. Bu ciddi bir mağduriyet yaratmıştır. Bu durum, 4572 sayılı yasa uygulanmaya başladığından bu yana devam etmektedir. Sonucu ise hepsi birer millî servet olan ve yasa ile korunan zeytinlikler üreticiler tarafından terk edilmiştir. Aşağıdaki fotoğraflarda da görüldüğü gibi, Marmara bölgesinde böyle terk edilmiş binlerce zeytin bahçesinde on binlerce zeytin ağacı üretim dışı kalmıştır. Oysa bu birliklerin kuruluş amacı, üreticinin üretimini sürdürebilmesi ile sağlıklı ürün piyasası oluşturarak üretici ile birlikte tüketiciyi de korumaktı. Uygulama 4572 sayılı yasaya göre olunca üretici de tüketici de mağdur olmaktadır. Kazanan ise aracılar ve tüccar olmaktadır.

Zaman kaybetmeden yapılması gereken, bu yasayı iptal edip bölgesel ve ürün bazında bu birlikleri yeniden işlevsel hale getirmektir. Bu birliklerin ürünlerini pazarlayacağı tüketim kooperatiflerini yaygınlaştırarak üreticiler de tüketiciler de korunabilir.

Bunula ilgili İtalya’dan iki örnekle yazıyı bitirelim. Önce dünya zeytinyağı piyasasını ele geçiren İtalyan Nasyonal (millî) Zeytin Birliğinden söz etmekle başlayalım. 80’li yılların başında Avrupa’da meyve, üreticisine iyi kazandırmaya başlar; üreticiler zeytin bahçelerini meyve bahçelerine dönüştürmeye başlayınca 1960’lı yıllarda kurulan zeytin birliği ile zamanın İtalya Hükümeti devreye girerek zeytin bahçelerini kurtarmak için gerekli tedbirleri alırlar ve sonuçta zeytin üreticisinin de memnuniyeti ile zeytin bahçeleri kurtulur. Günümüzde İtalya’nın dünya zeytinyağı piyasasına hâkimiyeti bu tedbirlerle başarılır. Daha sonra özel sektör de büyük zeytin plantasyonları oluşturur ve zeytinyağı piyasasına İtalyan hâkimiyeti devam eder.

Başka bir örnek ise sebze ve meyve üreticilerinden… Sebze ve meyve üreticileri, ürettikleri ürünleri birliğe teslim ediyor. Birlik çok gelişmiş tesislerinde bu ürünleri işleyip standart hale getiriyor. Ürünler, uygun koşulların yaratıldığı depolarda muhafaza altına alınıyor. İtalya’da çok yaygın satış mağazaları bulunan Tüketim Kooperatifi (Koop İtali) görevlileri üretici birliğin deposuna geliyor ve alacağı ürünlerin listesini birlik satış yerine bildiriyor. Kısa zaman içinde ürünler tüketim kooperatifinin aracına yükleniyor. Doğal olarak üreticiler, birliklerinin üretim planı doğrultusunda üretim yapıyorlar. Bu tüketim kooperatiflerinin satış yerleri şehirlerin içindedir. Ancak özel süper market denilen AVM’ler kent merkezlerinden kilometrelerce dışardadırlar. Koop-İtali’nin yıllık cirosu 15 milyar Euro civarındadır. Bu yolla üretici de tüketici de korunduğu gibi, sık sık gündeme gelen gıda güvenliği de böylece sağlanır. İskandinav ülkeleri ve Japonya’da da bu tür çözümlerin olduğunu biliyoruz.

Bu üretici birlikleri ile üreticiler arasındaki ilişkiler de ayrı bir yazı ile açıklanacaktır. Üretim girdileri, teknik hizmetler ve üniversitelerle ilişkiler ve devlet destekleri dışında kasım ayında yapılan tarım şurası da irdelenecektir.

Ekonomi