Tayvan: Makron Hikayenin Dışına Düştüğünde

Sébastien Falletti
Le Figaro

Emmanuel Macron 3 günlük Pekin gezisi sonrasında, Avrupa’nın stratejik otonomisi ve Tayvan Boğazı hakkındaki açıklamaları nedeniyle ABD’ye yakın çevreler ve Fransız basınının bir bölümü tarafından topa tutuluyor. Le Monde gazetesi Macron’un açıklamaları karşısında Tayvan’ın endişeye kapıldığını, ABD’nin ise şok olduğunu yazdı. Macron’u eleştirenler, Fransız Başkanı, De Gaulle çizgisine geri dönmekle suçluyorlar.

Macron’un pozisyonu, Atlantik sistemi içindeki önemli çatlaklardan birini oluşturuyor. Fransız Başkana tezat olarak Avrupa Parlamentosu geçtiğimiz Eylül ayında Çin’i, Tayvan Boğazında provokasyonlar tertip etmekle ve dünya barışını ve istikrarını bozmakla suçlayan bir karar almıştı (European Parliament resolution of 15 September 2022 on the situation in the Strait of Taiwan). Kararda AB’nin Tayvan ile dayanışma içinde olduğu söyleniyor. Avrupa Birliği Resmi Gazetesi Kararı tam da Macron’un Çin gezisine başladığı 5 Nisan günlü sayısında yayınladı.
Macron’a yönelik eleştirel yorumlardan biri 12 Nisan günü Le Figaro tarafından yayınlandı. Sebastien Falletti’nin görüş yazısını, Atlantik ittifakının sürdürülmesini isteyen kesimlerin tezlerine örnek oluşturduğu için çevirerek yayınlamaya karar verdik.
Le Figaro yazarı Falletti Doğu Asya, özellikle de Kore ve Çin uzmanı olarak tanınıyor. Yazarın A Thousand Miles to Freedom: My Escape from North Korea başlıklı Kore DHC aleyhtarı bir kitabı da var.
Makaleyi Fransızcadan Kuntay Gücüm çevirdi; Cüneyt Akalın kontrol etti.
***

Emmanuel Macron, Tayvan Boğazında Birleşik Devletlere oklar savurarak General De Gaule’ün çizmelerini giydiğini düşünüyor. Doğrusu dünya istikrarı için 21. yüzyılda kritik savaş alanı olan Asya-Pasifik’in jeopolitik halısına ayak bastı.
Yüce selefi, eski Formasa’ya çekilmiş generalissimo Tchang Kai Tchek’e sırtını dönerek ve Batı başkentlerinin, sonrasında Washington’a kadar içine dalacakları diplomatik vizyonda bir gedik açarak, 1964’de Mao’nun Kızıl Çinini tanımıştı. 60 yıl sonra, yeni bir soğuk savaşın arifesinde, Fransa Başkanı, Asya’nın küçük ama heyecanlı demokrasisini gerekirse zor yoluyla ana kıtayla birleştirmeye karar vermiş Xi Jinping’e altın tepside hediye sundu.
Elisée’nin, Tayvan konusundaki Fransız politikası değişmedi itirazları, çok önem taşımıyor. Ok yaydan çıktı ve müttefikler Macron’un, Ukrayna’dan Tayvan’a, Kremlin ve Zhongnanhai’nin güçlü adamlarının karşısında sürekli volta stratejisini biraz daha fazla sorguluyorlar.
Pekin ziyareti sırasında Başkan, bu el yakan dosyayı bilinçli olarak ortaya atarak Birleşik Devletler ile Çin’i kafa kafaya getirdi. General’in yelelerini yardıma çağırırken, “Avrupa stratejik otonomisi” ozanı için cazip bir tavır. Fakat altmışlardakinden çok farklı bir Asya’da yanlış bir analizle birleşen taktik hata. Zamanla, zavallı Maoist Çin yerini, dünyanın intikamcı en büyük ikinci gücüne bıraktı ve Taipie’de militarist yönetim özgürlüğü yücelterek dinamik bir demokrasiye dönüştü.

Xİ FAKTÖRÜ

Macron, Pekin ve Canton arasında uçarken Başkanlık Airbusı içinde Echos ve Politiko’ya verdiği bir mülakatta şunu söyledi: “Tayvan Sorununun hız kazanmasında bir menfaatimiz var mı? Hayır. Daha kötüsü, biz Avrupalıların, bu konuda takipçi olmamız, kendimizi Amerikan ritmine ve sert Çin tepkisine uydurmamız gerektiğini düşünmektir.”
Bu savunmacı formül, Tayvan Boğazında yükselen tansiyonun esas dinamiğinin, uzun yıllardır Birleşik Devletler olduğunun düşünülmesine neden oluyor. 2019 Ocak ayındaki hiddetli konuşmasıyla bütünleşme “tarihi misyonunu” gerekirse “zorla” tamamlama kararını tekrardan ifade eden Xi’nin, iktidara geldiği 2013’den itibaren yönlendirdiği bu “tarihsel misyonu” sessizlikle geçiştiriyor.
Mao’dan sonraki en otoriter yöneticiye ait olan bir uyarı, eski sömürgeci İngilizlerle yapılmış anlaşmanın bitişinden yirmi yıl önce “bir devlet iki sistem” ilkesini Hong Kong’da cop darbeleriyle gömdü. Tükenmenin yol açtığı baş dönmesini yaşayan dünyanın en büyük gücü karşısındaki Xi faktörü, Asya-Pasifik’te tarihin hızlanmasının temel nedenidir.
Avrupa ve Fransa’nın, cehenneme doğru yol alan bu treni sadece dışardan izleyerek ve buna mukabil raydan çıkma durumunda darbe almadan yavaşlatabileceğini düşünmeleri naifliktir. 21. yüzyılın ilk başdöndürücü jeopolitik fay hattı karşısında deve kuşu gibi başını toprağa gömme çağrısı için De Gaulle’e başvurmak tuhaf bir tavır.
23 milyonluk ada dünyadaki yarı iletkenlerin %60’ını üretiyor ve Pekin yörüngesine girmesi, domino etkisiyle, dünya ekonomisinin akciğerindeki Batı etkisinin sonunu işaretleyecektir. Eğer Birleşik Devletler ve müttefikleri, Tayvan’ı (Çin) Halk Kurtuluş Ordusu’nun tahakkümüne bırakırlarsa, Seul’dan Singapur’a, Manila’dan geçerek Asya-Pasifik cephesine kadar müttefiklerinin tamamındaki itibarlarını kaybedecekler ve geniş bir alanda Çin etkisini hortlatacaklar. Aynı zamanda, bugün 7. Birleşik Devletler filosunun koruyucu gölgesinde müreffeh yaşayan Hint-Pasifikteki 1 milyon Fransızın güvenliğiyle birlikte Avrupa yatırımlarının garantileri sona erecek. Hikâyenin dışına düşmenin en iyi yolu.

EMSALSİZ KARTLAR

Gerçekte Fransa ve Avrupa’nın, Tayvan’ı varoluşsal bir sorun yapan komünist rejim ile anti-Çin kasılmalarla dolu ve bazı seçilmişleri Makartist eğilimlere yakalanmış Amerikalılar arasındaki ölümcül aksilikleri önleyebilmek için emsalsiz kartları mevcut. Washington ve Pekin’in çok önünde, 50 Milyar Dolar ile Taipei’deki en büyük yatırımcı olan ve Çin ihracatı için çok önemli pazarı oluşturan AB’nin, Çin’i güç kullanmaktan caydıracak argümanları var. Paris, Bruksel veya Berlin, güç kullanmanın, askeri koalisyonda yer almasa bile ithalatının %20’si Çin’den gelen bir pazarda ekonomik misillemelere neden olacağını Xi’nin anlamasını sağlayabilir. “Tayvan’da önemli menfaatlerimiz var” diyor, Çin’deki AB Ticaret Odası başkanı Joerg Wuttke; bununla birlikte Çin-Avrupa ticaretinin canlılığının ateşli bir taraftarı.
Son olarak bir Alman bakanın on yıllar sonraki ilk ziyaretinde olduğu gibi, yüksek makamların Taipei’ye destek ziyaretleri “Tek Çin” politikasını soruna dönüştürmeden statükoyu korumanın en iyi garantisidir. Potansiyel bir Üçüncü Dünya Savaşını engelleyebilmek ve her zamankinden daha fazla Çin-Amerikan demir kolları tarafından yönlendirilen dünyanın kaderine Avrupa ve Fransa’nın ağırlıklarını koyabilmeleri için, genel olarak arzulandığı gibi, proaktif bir strateji, Pasifik’e kadar dalgalar yaratmaktan vazgeçmeyen Macron’un seçtiği oyunun uzağındadır.

Avrupa