Türk büyükelçiden Hitler’e:
Rusya politikanız “sakat”[1]
1930’lu yıllar... Avrupa yeni bir genel savaşın eşiğindedir. Versailles Barış Antlaşması’yla çözülemeyen sorunlar daha büyük sorunlar üretmiştir. Birinci savaşın ardından yapılan paylaşım emperyalistleri memnun etmemişti. İngiltere ve Fransa, kurdukları Milletler Cemiyeti üzerinden suni bir denge yaratmıştı. Bu denge Almanya’nın kontrol altında tutulmasına dayanıyordu. Almanya’nın altında ezildiği yüklü savaş tazminatı, zaten içerisinde bulunduğu ekonomik buhranı ağırlaştırıyordu. Savaş sonrası, imparatorluğun yıkılması ve cumhuriyetin ilanı hiçbir soruna çözüm olmamıştı. Hatta cumhuriyeti ilan ettiren ve hâlihazırda ülkeyi yöneten sosyal demokratlar buhranın sorumlusu sayılmıştı. Komünistlerin başarısız iktidar teşebbüsünün ardından halk, Almanya’yı yenilgi cenderesinden kurtarma vaadiyle ortaya atılan Nasyonal Sosyalistlere sarılmıştı. Nazi iktidarı Almanya aleyhinde kurulan uluslararası dengeyi bozmak ve Almanya'nın “yaşam alanı”nı genişletmek için fırsat kolluyordu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Berlin Büyükelçisi ve Kurtuluş Savaşının kahraman komutanlarından Kemalettin Sami Paşa, görevinden ayrılmadan önce Nazi Almanya’sının lideri Adolf Hitler ile bir görüşme yapar. Bu, Kemalettin Sami Paşa’nın son görevidir. Paşa, Balkan Savaşlarından I. Dünya Savaşına ve Kurtuluş Savaşına uzanan süreçte hep en ön cephelerde yer almış, birliklerine komuta ederken onlarla birlikte savaşmış ve yaralar almış bir komutandı. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Sinop Milletvekilliği görevinde bulunmuş, ardından Berlin büyükelçiliğine atanmıştı. On yıla yakın bir süredir Berlin’de görevliydi. Bu görüşmenin ardından görevinden ayrılacak ve 1934’te Berlin’de vefat edecekti.
Kemalettin Sami Paşa, Hitler ile görüşmeyi 8 Temmuz 1933 tarihli raporunda tüm ayrıntılarıyla anlatır. Hariciye Vekâleti’ne (Dışişleri Bakanlığı) gelen bu rapor, Vekâlet tarafından Başvekâlet’e (Başbakanlık) de gönderilir. Başvekilliğe gönderilen raporda Almanya’yla ilişkilerimize dair fikir ve öneriler de yer alır. Bu raporun incelemesine geçmeden önce, beni raporun varlığı konusunda aydınlatan Teori Genel Yayın Yönetmeni Kuntay Gücüm’e teşekkür ederim.
Öncelikle şunu ifade etmemiz gerekiyor: Bu görüşmenin gerçekleşmesi bile büyük bir olaydır. Diplomatik teamüller gereği büyükelçiler genel olarak devlet başkanlarıyla ya da başbakanlarla değil dışişleri bakanlarıyla görüşür. Üstelik söz konusu başbakan dünyayı ateşe atmak üzere olan bir faşist diktatörse bu daha da zordur. Görüşmenin içeriği ise bambaşka bir önem taşır. Büyükelçimiz Kemalettin Sami Paşa, Almanya’nın dış politikasına ilişkin “sakat” bulduğu noktaları “Führer”e karşı açıkça söyler. Bu görüşmenin en çarpıcı yanı, büyükelçimizin sakat bulduğu noktanın Nazi Almanya’sının Sovyet düşmanlığı olmasıdır. Bu görüşün büyükelçimizin sadece şahsi fikri olmadığını, bir hükûmet politikası olduğunu ise Atatürk’ün Sovyet dostluğunu esas almasından çıkarmak mümkündür.
Kemalettin Sami Paşa, Hitler’le görüşmeyi Almanya Dışişleri Bakanı Konstantin von Neurath’tan talep eder. Bakan, büyükelçiye bu görüşmede bütün fikirlerini serbestçe söylemesini, bunun kendileri için yararlı olacağını söyler. Büyükelçimiz Hitler’le görüşmeye geldiğinde törenle karşılanır. Kemalettin Sami Paşa, I. Dünya Savaşı yıllarında da Almanya’ya gelmiş ve imparatorla bir görüşme gerçekleştirmiştir. Raporunda imparatorla yaptığı görüşmeden önce gerçekleşen merasimle Nazilerin yaptığı merasimi karşılaştırır ve ikincisinin daha ihtişamlı olduğunu belirtir. Bu durum, Nazilerin propagandaya ve onun en önemli ögesi olarak karizmatik önderliğe verdikleri önemi yansıtmaktadır. Görüşmeden önce Hitler’in odasının önünde Almanya Dışişleri Bakanı von Neurath tarafından karşılanır ve ardından kapıya gelen Hitler tarafından içeri davet edilir.
Kemalettin Sami Paşa’nın raporuna göre görüşmenin resmî kısmının ardından Paşa’nın talebiyle “bir sefir gibi değil arkadaş gibi” görüşürler. Hitler bu durumdan memnun olacağını belirtir. Paşa görevden ayrılarak Türkiye’ye döneceğini fakat kendi cumhurbaşkanı ve başbakanının Almanya’nın yeni politikalarıyla yakından ilgileneceğini belirtir. Büyükelçimiz, sözlerini sakınmayarak, Almanya’nın Rusya politikasını sakat bulduğunu Hitler’e ifade eder. Bir memlekette komünistliğin yasak olabileceğini ancak bununla beraber Rusya’yla iyi geçinmenin mümkün olabileceğini sözlerine ekler. Bunu Almanya’nın batısında yer alan, sınırları ve güçleri belli olan ülkelerle kurulan siyasî ve iktisadî ilişkilerde ülkenin ardını güvenli kılması gereğiyle açıklar. Cermenlerin tek bir devlet disiplini altında olduğunu vurgulayan Kemalettin Sami Paşa, Sovyet Rusya’yı Slavların temsilcisi görerek “Slav tehlikesi”ne Slavlar henüz birlik halinde olmadığından “hakim olunabileceğini” belirtir.
Hitler bu fikirlere olumlu yaklaşır. Büyükelçimizin görüşlerine aynen katıldığını söyler. Ardından Kemalettin Sami Paşa, Almanya’nın Avusturya siyaseti hakkında fikirlerini açar. Bilindiği üzere Hitler’in Avusturya siyaseti, bu ülkenin ilhakıyla sonuçlanmıştı. Kemalettin Sami Paşa, o yıllarda Alman hükûmeti ile Avusturya hükûmeti arasındaki gerginliğin Hitler’in düşmanlarına yaradığını söyleyerek bu konuda Hitler’i uyarır. Hitler'in düşmanlarından kastedilen İngiltere-Fransa blokudur. Ancak Hitler, bu uyarıya olumsuz karşılık verir; yaklaşık 5 yıl sonra ilhakla sonuçlanacak siyasetinde ısrarcı olacağının işaretidir bu. Ayrıca Avusturya’da Nazi yanlılarının yakında iktidar olacağını, kendisinin de seçimler yenilendiği takdirde yüzde 75 ile Almanya’nın başında kalacağından emin olduğunu belirtir. Gerçekten de Hitler, bu tarihten sonra girdiği seçimlerde hiç yenilgiye uğramayacaktı.
Büyükelçimiz Kemalettin Sami Paşa, Almanya ve Avusturya’nın birleşmesi (Anschluss) meselesine ilişkin İtalya’nın olumsuz tavrını sorunca Hitler, bunun önemsiz olduğunu, Mussolini’nin zeki biri olduğunu söyler. Paşa, bu noktada ısrarın Almanya’yı ekonomik olarak zora sokabileceğini söyleyince Hitler, Alman ekonomisinin bunu kaldıracağını ve düşmanlarının istediği noktaya gelmeyeceğini belirtir. Bu güvenini Alman halkının “çalışkanlığı” ve “disiplini”ne dayandırır.
Son olarak büyükelçimiz Almanya’da kurulan yeni rejimin Türklere nasıl baktığını sorar ve Hitler’den olumlu bir yanıt alır. Hitler, Türkiye’yle ilişkilerin eski silah arkadaşlığına ve Türk Devrimi'ne dayandığını söyleyerek aslında bu görüşmenin de nasıl gerçekleştiğini bizlere anlatır. Ekonomisi ve askerî gücü “büyük devletler” seviyesinde olmayan bir ülkenin büyükelçisinin “Führer”le görüşebilmesine, hatta politikalarını eleştirebilmesine olanak sağlayan Türk Devriminin gücü ve etkisidir.
Bunun üzerine ekonomik ilişkilerin de önemini belirten Hitler, sözü Dışişleri Bakanı von Neurath’a bırakır. Bakan Neurath, ekonomik ilişkileri geliştirmek için ithalat ve ihracatı artırmaya vurgu yaparken Türkiye’ye yeni krediler açmak istediklerini de ekler. Ayrıca İktisat Vekilimiz (Ekonomi Bakanı) Celal (Bayar) Bey’i Berlin’e yeni bir ticaret antlaşması yapmak üzere davet eder. Bu davet, Hariciye Vekâleti’nin büyükelçinin raporuyla birlikte Başvekâlet’e gönderdiği yazıda da mevcuttur. Görüşmeler yapılır ve Türkiye ile Almanya arasında bir ticaret antlaşması imzalanır. Ticari ilişkiler, II. Dünya Savaşı boyunca da sürecek ve savaşın sonuna doğru Müttefiklerin baskısıyla kesilecektir.
Görüşme tamamlanırken diplomatik nezaket gereği Hitler, Türkiye cumhurbaşkanına (Gazi Mustafa Kemal Atatürk) selam gönderir ve Türk Devriminden övgüyle söz eder. Bu son sözler dahi devrimimizin, büyük devletler ve yeni rejimler nezdinde yarattığı etkiyi örnekler niteliktedir.
Kuşkusuz, Türkiye’nin Nazi Almanyası’yla siyasî ve askerî bir ittifak içerisine girmesi düşünülemezdi. Nazi rejimi, kapitalist-emperyalist siyasal sistemin en aşırı, en terörist versiyonu olarak dünyayı kana buladı. Bu belgelerden çıkan en önemli sonuç, Türkiye Cumhuriyeti’nin dayandığı en önemli dış politika ilkesinin Sovyet dostluğu olduğudur. Ayrıca genç Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya siyasetine barışçıl müdahalelerde bulunmak istediği de görülmektedir. Bu müdahalelerin dayandığı temel ise Türk Devriminin uluslararası ilişkilere yaptığı etki olmuştur. “Az zamanda çok ve büyük işler başaran” Türk devrimcileri dünyanın büyük savaşa sürüklendiği yıllarda barışın korunması için çaba göstermiştir. Savaşa engel olamasalar da Türk devrimcileri, dünya çapındaki bu yıkımdan ülkemizi uzak tutmayı başarmıştır.
Not: Bu makale, Teori dergisinin Şubat 2019 tarihli 349. sayısında yayımlanmıştır.
[1] Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet Arşivi, Muamelat Genel Müdürlüğü 231/556/2