1908: Sürgündeki aydına yurda dönüş pasaportu

28 Temmuz 1908’de, anayasanın tekrar yürürlüğe girişinden beş gün sonra, Hariciye Nazırı Tevfik Paşa yurtdışındaki Osmanlı temsilciliklerine, politik hükümlülere genel af ile ilgili şu sirküleri gönderdi:

İrade gereğince tüm politik hükümlülere genel af ilan edilmiştir. Konsolosluklarımız, talep edenlere pasaportlarını teslim etmekle yetkilendirilmiştir.[1]

Paris sefaretinin 28 Temmuz tarihli raporuna göre ilk başvuranlardan biri Trablusgarp eski valisi İsmail Kemal Bey olmuştu.[2] Tevfik Paşa 14 Eylül’de İsmail Kemal Bey’in isterse İstanbul’a dönebileceğini fakat kamuoyunun o anda kendisinin lehine olmadığını belirtti.[3] İsmail Kemal Bey hatıralarında, Kâmil Paşa’nın Paris sefiri Münir Paşa aracılığıyla Türkiye’ye dönmesi için talepte bulunduğunu, Maslahatgüzarı Muhijettin Bey’in “bu vahim durumda yapılabilecek en iyi şeyin ne olabileceğine dair” kendisine danışılması için Sultan’ın talimatını içeren telgrafı gösterdiğini söylüyor.[4] İsmail Kemal Bey Arnavut milliyetçiliğinin temsilcilerindendi ve ilk önce Arnavutluk’a gitti; İstanbul’a Kasım 1909’da ulaştı.

Sırbistan’da bulunan politik sürgünler Fethi Paşa’ya başvurarak, Türkiye’ye dönüş için yol masraflarını talep ettiler. Fethi Paşa bunun üzerine Hariciye Nazırından yol masrafları için talimat istedi.[5]

Washington sefiri Mehmet Âli Bey 30 Temmuz’da, “New York başkonsolosu, genel affı haber alan bazı Ermenilerin geri dönmek için pasaport başvurusu yaptığı bilgisini verdi” diye yazdı raporunda.[6] Ertesi gün Tevfik Paşa tek cümlelik cevap gönderdi: “Af geneldir.”[7]

Sivastopol’den Ali Bey 1 Ağustos’ta, anayasanın ve genel affın ilan edildiğini duyan tüm Ermenilerin geri dönüş için başvurduğunu bildirdi.[8] Tevfik Paşa ona da aynı tek cümlelik cevabı gönderdi: “Af geneldir.”[9]

Dicran Papazian pasaportunun verilmesi için telgrafla başvurmuş, telgrafı “sadık Osmanlı ve Viyana’da yerleşik tüccar” olarak imzalamıştı.[10] Tevfik Paşa, Viyana sefiri Mahmud Nedim Paşa’ya, Viyana Başkonsolosluğu tarafından Papazian’a pasaportunun teslim edilmesi için talimat gönderdi.[11]  Papazian Viyana’da halı ticaretiyle de uğraşıyordu.

Köstence’den İhsan Bey 30 Temmuz tarihli yazısında, İstanbul gazetelerinde genel af hakkındaki yayınları duyan farklı milliyetlerden ve başka ülke vatandaşlığına geçmiş Romanya ve Bulgaristan’daki politik mültecilerin pasaport başvurusu yaptıklarını, fakat kendisine henüz resmi yazı gelmediğini bildirdi.[12] Tevfik Paşa bir gün sonra, genel af ilan edildiği ve pasaportları vermekle yetkilendirildiği cevabını verdi.[13]

Konsolosların en büyük tereddütleri Ermeniler konusunda yaşandığı anlaşılıyor. Kerç Başkonsolosu Musurus Bey de affın tüm Ermenileri kapsayıp kapsamadığını Petersburg sefiri Hüsnü Paşa’ya sormuş,[14] Hüsnü Paşa da İstanbul’dan tekrar talimat istemişti.[15] Benzer yazılar Tiflis[16] ve Rostov’dan da[17] gelmişti. Tevfik Paşa’nın 3 Ağustos tarihli cevabında, “Sizden konsolosluğa Ermenilere pasaportları teslim edebileceklerini telgrafla bildirmenizi rica ediyorum” deniliyor.[18]  

20 Ağustos’ta Marsilya konsolosluğuna 60 Ermeni ve Müslüman gelmiş, konsolosun evrak sorması ve zorluk çıkartması üzerine tartışma yaşanmıştı.[19] Tevfik Paşa, konsolos Ziya Bey’e gönderdiği 20 Ağustos tarihli yazısında talimatlara uygun davranmasını istedi.[20] Ziya Bey kendini savunmak ve haklı olduğunu göstermek için Tevfik Paşa’ya 21 Ağustos’ta ek rapor göndermek zorunda kaldı.[21] Tevfik Paşa 25 Ağustos’ta şu kısa talimatı yazdı: Talep eden herkesi göndermekle yetkilendirildiniz.[22]

Tiflis Başkonsolosluğundan 5 Ağustos’ta gelen raporda, anayasanın yürürlüğe sokulmasının ve affın tüm dinlerden sadık Osmanlılarda büyük sevince neden olduğu, hepsinin kendi mabetlerinde toplanarak dua ettiklerini, yaklaşık 2 bin kişinin konsolosluk önünde “Padişahım çok yaşa” diye bağırdıklarını ve Osmanlı Marşını okuduklarını yazıyordu.[23] Bu slogan o tarihte hala ülkeye bağlılığı bildirmenin yollarından biri olarak görünüyordu. Yurtdışında çeşitli kentlerde Osmanlı vatandaşları anayasanın yürürlüğe girmesini gösterilerle kutlamıştır. Örneğin 4 Ağustos’ta Marsilya’da binin üzerinde Osmanlı vatandaşı bir araya geldi. Ziya Bey, Hariciye Nazırına gönderdiği raporunda “Marsilya sempati gösterilerinin merkezi olsa da, bugünkü diğer hepsinden daha büyüktü” yazdı.[24]

Belgrad sefiri Fethi Paşa işlemin hangi kriterlerle uygulanacağına ilişkin talimat istedi. Tevfik Paşa 10 Ağustos tarihli cevabında, “kim olursa olsun bir istisnaya gerek yoktur” dedi.[25]

Tevfik Paşa, II. Abdühamid döneminde 8 yıl Hariciye Nazırlığı yaptı. Meşrutiyet sonrasında kısa süre Sadaret görevine getirildiyse de, II. Abdülhamid’in tahtan indirilmesinden sonra Londra’ya sefir olarak gönderildi. Mütareke döneminde Sadaret görevine tekrar getirilen Tevfik Paşa Meclis-i Mebusan’ı kapatmıştı ve mutlakiyetçi olarak görülüyordu. Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele’nin 1. cildinde Tevfik Paşa’nın mütareke dönemindeki ilk hükümetini, “Sarayın Ilımlı Adamının İlk Kabinesi” başlığı altında anlatıyor. Tevfik Paşa Osmanlı İmparatorluğu’nun son sadrazamı olarak tarihe geçecektir.

Abdülhamid dönemi aynı zamanda aydınların, romanlara da konu olacak şekilde siyasi mültecilere dönüştüğü bir dönemdir. Genç Osmanlılardan itibaren (1867’de Avrupa’ya sürgüne gitmek zorunda kalmışlardı) devrimci aydın mültecileşmeyi benimsemediğini söyleyebiliriz, yurtdışına çıkmak zorunda kaldığında bile ilk fırsatta Türkiye’ye geri dönmeye çalışmıştır.

II. Meşrutiyet aydına ülke kapılarını tekrar açarak önemli bir beyin gücünü geri kazandı. Geri dönen Jön Türkler mebusluk, meclis başkanlığı, nazırlık görevlerine kadar yükseldiler ve Türk siyasal tarihinde önemli roller oynadılar.

Af politikası Ermeni Sorununda çözüm getirmemiştir, zaten Ermeni Sorunu sadece af düzenlemesiyle üstesinden gelinemeyecek içeriğe sahiptir. Fakat Ermeni militanların af kapsamı dışında bırakılmaması, iç barış amacını gösterir.

Meşrutiyetin ilk yaptığı işlerden biri, devleti her kökenden aydınla barıştırmayı denemek olmuştu. 

[1] Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi (COA) HR SYS 1851/1/1.

[2] COA HR SYS 1851/1/5.

[3] COA HR SFR (4) 749/127/1.

[4] İsmail Kemal Bey’în Hatıratı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2009, s. 225.

[5] COA HR SYS 1851/1/9.

[6] COA HR SYS 1851/1/11.

[7] COA HR SYS 1851/1/10.

[8] COA HR SYS 1851/1/18

[9] COA HR SYS 1851/1/

[10] COA HR SYS 1851/1/20.

[11] COA HR SYS 1851/1/19.

[12] COA HR SYS 1851/1/15.

[13] COA HR SYS 1851/1/14.

[14] COA HR SYS 1851/1/42.

[15] COA HR SYS 1851/1/41.

[16] COA HR SYS 1851/1/44.

[17] COA HR SYS 1851/1/45.

[18] COA HR SYS 1851/1/43.

[19] COA HR SYS 1851/1/50.

[20] COA HR SYS 1851/1/48.

[21] COA HR SYS 1851/1/51.

[22] COA HR SYS 1851/1/55.

[23] COA HR SYS 1851/1/26.

[24] COA HR SFR (4) 749/119/1.

[25] COA HR SYS 1851/1/27.