İstanbul’dan çıkmak

19 Mayıs’tan sadece 18 gün sonra Karadeniz Ordusu’ndan General Milne şunları yazdı:  

“General Kemal Paşa ile kurmayların vilayetlerde bulunuşlarının istenir bir şey olmadığını Ekselanslarına bildirmekle onur duyarım. Seçkin bir generalle kurmaylar kurulunun ülke içinde dolaşmaları, kamuoyunu tedirgin etmektedir… General Kemal Paşa ile yanındakilerin hemen İstanbul’a dönmeleri için emir vermenizi dilerim.”[1]

2 gün sonra da İngiliz Yüksek Komiseri A. Calthorpe, Mustafa Kemal’in görevden alınmasını isteyen notayı Hariciye Nazırına verdi:

“Ekselanslarınızı, bazı kötü niyetli kişilerin karışıklık çıkartmaya teşebbüs ettiği ve rahatsızlığa sebep olduğu Samsun Sancağından üzüntü verici haberlerin ulaştığına dair bilgilendirmekten onur duyarım. Mustafa Kemal Paşa’nın bu harekette öncü rol oynadığı bildirildi. Bu nedenle, Karadeniz Ordu Komutanlığı tarafından Mustafa Kemal Paşa’nın görevinden alınması için Türk Harbiye Nazırlığına gerekli yönergeler verildi.”[2]    

İngiliz Askerî Ataşesi General Deedes, Damat Ferit Paşa ile görüşmesinden sonra Calthorpe’a 8 Haziran tarihli raporunda şu bilgiyi aktarıyor:

“Sadrazam, Mustafa Kemal üzerindeki müdahalemiz için bana teşekkür etti. Meclis-i Vükelanın güçlü muhalefete rağmen onu geri çağırma kararı aldığını söyledi.”[3]

Müttefiklerin İstanbul Devleti planı

Mustafa Kemal’in İstanbul’a geri çağrılması için bu trafik devam ederken, Sèvres Anlaşması’nın redaksiyonu henüz başlamamıştı. Türkiye ile imzalanacak anlaşma için ön görüşme, 22-23 Aralık 1919 tarihlerinde 4 oturum olarak İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Corzon ile Fransız Dışişleri Bakanlığı’ndan Berthelot’un başkanlık ettiği heyetler arasında Londra’da yapıldı.[4]

Burada varılan uzlaşmaya göre, Boğazlar tarafsızlaştırılacak ve İstanbul’da uluslararası güvence altında bağımsız bir devlet kurulacaktı. Bu da Padişah ve hükümetin İstanbul’dan çıkartılarak Konya veya Bursa’ya nakledilmesini gerektiriyordu.

Anlaşmada yeni devletin sınırları Marmara Denizi havzası ile Çanakkale ve Ezine yarımadalarını da kapsayacaktı. Nüfusunun Rum Ortodoks, Müslüman, Türk, Kürt, Laz, Arap, Arnavut, 200.000 Ermeni, 50.000 Musevi ve 40.000 Avrupalıdan oluşacağı belirtiliyordu.

Anlaşma yeni devletin kuruluşunun manevi yönünü de kayıt altına almıştır:

“İstanbul’un Türkler tarafından alınışı Orta Çağın bitişini işaretlemişti. İstanbul’dan çıkışları da yeni dönemin başlangıcını işaretleyecek.”

Anlaşma yapısının temel detaylarını düzenlemiştir. Örneğin Fransa ve İngiltere’nin çıkarlarına saygı gösterilecek ama yeni devlet iç özerkliğe sahip olacak, seçilmiş bir meclisin kontrolünde yönetilecekti. Devlet, Osmanlı borçlarından payına düşen bölümünü üstlenecekti; azınlık hakları da unutulmamıştır.

Türklerin sadece Anadolu’da çoğunluğu oluşturduğu belirten anlaşmada orada bir Türk devletinin kurulacağı yer alıyordu ve bu devletle de ilgili yine ayrıntılı düzenlemeler yapılmıştır.

Projelendirilen İstanbul Devleti o kadar kozmopolit bir karaktere sahipti ki, âdeta emperyalizmin ütopyası, hiçbir ulusallıkla sınırlandırılmamış saf emperyalist yönetimin gerçek hayatta var olamamış ideali gibiydi.

Türklerin İstanbul’dan çıkartılması en sonunda İngiliz Kabinesi’nde oy çokluğuyla reddedilmiştir. Lord Curzon’un kabineye gönderdiği projeyi savunan mektubu, oryantalist bir manifestoya benzer ve kabinenin kararı öngörüsüzlükle suçlanır.[5] Mektup, Avrupa’nın neredeyse beş asırdır beklediği ve belki de bir daha ele geçmeyecek bir olanağın kaçırıldığı, Avrupa’nın Türklerden özgürleşmesi gerektiği gibi ifadeler içerir. Mektup şu cümleyle bitiyor:

“Türk Devletinin merkezi hâlâ İstanbul; fakat uluslararası denetime tabi. Bu da bazı sürprizlere neden olabilir.”

ABD Başkanı Wilson tarafından da desteklenen Padişah ve hükümetin İstanbul’dan çıkartılarak Bursa veya Konya’ya nakli planı, Millî Hareketin gelişmesi üzerine müttefik hükümetler tarafından rafa kaldırıldı. Türkiye’deki İngiliz menfaatlerinin daimi sefiri sayılan finansçı Adam Block, Lord Curzon’a, “Eğer Sultan ve Türk Hükümeti Bursa’ya nakledilirse doğal olarak orada ajitasyonun mazeret ve dayanağı, bu nedenle Anadolu’da dert olacaklar… Bursa veya Konya’da Milliyetçi Partinin etkisi altına girmek zorunda kalacaklar” yazmıştı.[6]

Curzon-Berthelot tasarısı, Sèvres Anlaşması’nda (madde 38-45) özel bayrağı, bütçesi, kendine özgü bir örgütü olan, “kendine tanınan yetkileri, yerel hükümetten tümüyle bağımsız olarak kullanacak” uluslararası Boğazlar Komisyonu’na dönüşmüştür.  

Sèvres Anlaşması, 12 Şubat 1920’de Londra’da başlayan, 18-26 Nisan tarihleri arasında San Remo’da devam eden müttefikler arası konferanslarda yazıldı.[7] Oturumlarda Mustafa Kemal adı ilk defa 16 Şubat tarihli oturumda Maraş olaylarıyla bağlantılı olarak ve Ermeni kırımıyla suçlayacak şekilde geçer.

28 Şubat günü öğleden sonraki oturumunda İtalyan Başbakanı Nitti’nin 150 bin kişiyi bulduğunu söylediği Mustafa Kemal’in askerî gücü masaya yatırıldı. İngiliz Başbakanı Lloyd George, İstanbul müttefikler tarafından işgal edilmezse Türklerde şu algının oluşacağını savundu:

“Direnince ne olduğunu görüyorsun. Biz korkudan sinince Müttefikler İzmir’i ve İstanbul’u almaya kalktılar; ama Mustafa Kemal’in ortaya çıkarttığı dert sonucu şimdi İstanbul’u geri alıyoruz ve direnmemizi sürdürecek olursak sonunda İzmir’i de alırız.”

İstanbul’u işgal kararı nasıl alındı

İstanbul’un işgal kararının alındığı 5 Mart tarihli oturumdan tutanaklara şu cümleler geçmiş.

Lloyd George: “Önce Mustafa Kemal’in işine son verilmesini istememiz sonra da İstanbul’u bir Müttefik kuvvetiyle işgal etmemiz gerekir… Tek kelime ile, Müttefikler akıllarını başlarına toplayıp Türklere, Barış Anlaşması hükümlerini yerine getirmek gücüne sahip olduklarını kanıtlamalı ya da onları hiç çağırmamaya karar vermelidir.”

Lord Curzon: “Mustafa Kemal’in atılmasını isteyecek olsak Osmanlı Hükümeti buna sözde razı olabilir ama Kemal’in kendisi ele avuca sığmaz bir yaratıktır, bugün Sivas’ta yarın Erzurum’da olabilir ve ele geçirilmesi hemen hemen olanak dışıdır.”

Müttefik komiserlerin, İstanbul’un saat 10.00’dan itibaren işgal altına alınacağını bildiren 16 Mart tarihli notasında, işgalin Millî Harekete karşı bir tedbir olduğunu göstermek için Mustafa Kemal ve milliyetçilerin kınanması talep ediliyordu:

“Ayrıca Osmanlı Hükümeti’nin, özellikle Kilikya’da olmak üzere birçok noktada meydana gelen olay ve aşırılıklarının sorumlusu olduklarından şüphe edilmeyecek olan Mustafa Kemal Paşa ve kendine milliyetçi diyen hareketin diğer yöneticilerinin derhal kınanmasını talep etmekle görevlendirildik.”[8]

Görevlendirme, Londra’da devam eden konferanstan gelmişti.  

16 Mart notasından sonra komiserler, sadece 28 gün iktidar kalabilen Salih Paşa Hükümeti’ni Mustafa Kemal Paşa konusunda sıkıştırmaya devam ettiler. Salih Paşa Hükümeti düşük tonlu bir açıklama yapmayı önerdi:

“İmparatorluk Hükümeti İzmir Vilayetindeki trajik olayların, Müttefik Güçlerin araştırmalarıyla da zaten açığa çıkartılan olayların ve takip eden kaygı verici söylentilerin sonrasında oluşturulmuş olan örgütlerin ne kuruluşuna ne de yönetimine dâhil değildir. İlke olarak bu örgütler meşru hakların savunması ve hayat ile onurun korunması ihtiyacından doğmuş olsalar da Hükümet, amaçlarına aykırı ve devlete zarar verecek şekilde ortaya çıkan bu aşırı eylemleri, hiçbir resmî görevi ve hükümette hiçbir pozisyonu olmayan Mustafa Kemal Paşa ve diğer bazı yöneticilerini kınadığını ilan eder.”[9]

Komiserler için basit bir kınama yeterli değildir:

“Fransa, Büyük Britanya ve İtalya Yüksek Komiserleri, metni kendilerine sunulan bildirinin, halk tarafından Mustafa Kemal ve onunla birlikte kendisine milliyetçi diyen hareketi kışkırtan şeflerin kınamasından çok onaylanması olarak yorumlanacak şekilde tasarlandığını düşünüyorlar. Hükümetin, arzularına aykırı hareket eden Mustafa Kemal ve kendisine milliyetçiler diyen hareketin şeflerini açıkça kınadığını ve halkı bundan böyle sadece Hükümetin talimatlarına itaat etmeye davet ettiğini çok net olarak belirten bir bildiriden başkasını kabul etmeyecekler ve tanıyamazlar.”[10]

Salih Paşa 4 Nisan’da istifa etti ve yerini 4. Damat Ferit Paşa Hükümeti’ne bıraktı. İstanbul’da sadece Mustafa Kemal Paşa’yı kınamakla yetinen bir hükümet bile ayakta kalamıyordu.

16-28 Kasım 1919 tarihleri arasında gerçekleşen Heyet-i Temsiliye toplantısının 1. gün oturumunda, Kazım Karabekir, Meclis’in İstanbul’da toplanmasını savunurken “Mebusan hariçte olursa millete İstanbul’dan vazgeçti zannını verir; binaenaleyh, İstanbul’u zayi edeceğiz; en mühimi bu” demişti.[11] 19 Mayıs’ı takip eden gelişmeler, Meclis’in İstanbul’da değil Anadolu’da toplanmasını savunanları haklı çıkartacak şekilde, Anadolu’nun İstanbul’dan değil, İstanbul’un Anadolu’dan kurtarılabileceğini kanıtladı.

 

[1] Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Cilt 2, Cumhuriyet Yayınları, 2001, s. 48.

[2] 08 Haziran 1919, Calthorpe’dan Hariciye Nazırı’na, Başkanlık Osmanlı Arşivi HR SYS 2608/6. Calthorpe’un Babıâli’ye gönderdiği Mustafa Kemal Paşa hakkındaki yazıları Teori dergisinin 2017 yılı Kasım ve Aralık sayılarında yayınlanmıştır.  

[3] 08 Haziran 1919, General Deedes’dan Sir A. Calthorpe’a, bkz. Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk (1919-1938), Cilt 1, TTK Yayınları, Ankara, 1992, s. 11.

[4] Toplantı tutanakları ve sonrasındaki anlaşma metni için bakınız: National Archives (UK) CAB 24/95/77.

[5] NA CAB 24/96/7.

[6] 16 Eylül 1919, Sir Adam Block’dan Lord Curzon’a, NA FO 608/112. Block birçok görevi yanında Duyun-u Ummumiye’de de İngiliz mali sermayesini temsil ediyordu.

[7] Londra ve San Remo görüşmelerini tutanakları Osman Olcay tarafından Türkçeye çevrilerek yayınlanmıştır. Sèvres Anlaşmasına Doğru Çeşitli Konferans ve toplantıların Tutanakları ve Bunlara İlişkin Belgeler, Yayına Hazırlayan: Osman Olcay, Ankara Üniversitesi SBF Yayınları, Ankara, 1981.

[8] 16 Mart 1920, A. Defrance, J.M. de Rebeck, Maissa’dan Sadrazam’a, COA HR SYS 2606/10/14.

[9] COA HR SYS 2309/7/11

[10] 29 Mart 1920, A. Defrance, J.M. de Rebeck, Maissa’dan Sadrazam’a, COA HR SYS 2309/7/14.

[11] Heyet-i Temsiliye Tutanakları, Hazırlayan: Uluğ İğdemir, TTK Yayınları, Ankara, 1989, s. 10.