20. yüzyılın başında ABD’de kadınların sigara içmesi hoş karşılanmayan ve sık rastlanmayan durumdu. Freud’un yeğeni olan Edward Bernays yükselen kadın hareketinden faydalanan bir reklam kampanyası planladı. Parayla tutulan grup, kadınlar için özgürlük yürüyüşü yaptı. Yürüyüşçüler tam da basının önüne geldiklerinde birer sigara çıkartıp yaktılar ve sigara özgürlüktür, kadına özgürlük sloganları atmaya başladılar.
Buradaki özgürlük kadının değil, Amerikan sigara tekellerinin ve onların ürünlerinin özgürlüğüydü. Özgürlük Meşaleleri (Torches of Freedom) deyimi böyle ortaya çıktı.
Amerikan tekelci sermayesi çıkarlarını özgürlük olarak sunmakta çoğu zaman başarılı oldu. Bernays’in kadının sigara içmesini kadının özgürleşmesi olarak sunan kampanyası reklamcılığın tarihindeki “devrim” sayılıyor. Bu başarıyla nüfusun yarısı tütün tekellerinin pazarına dönüştü.
1980’lerde emperyalist sınıflar, özgürlüğün, aslında tekelci işletmeler olan McDonald’s ve Coca Cola’nın çalışıp çalışamamasıyla ölçümlenmesini kabullendirmeyi başarmıştı. Hegemonyanın biçimlendirdiği bilinçlerdeki güncel özgürlük tanımı da, ABD’nin sosyal medya ve dijital yayıncılık tekellerinin her türlü standart, hukuk ve vergilendirmeden muaf çalışabilmesi, emperyalist sınıflarınkinden başka hiçbir denetime tabi olmamasıdır.
Emperyalist sınıflar yine özgürlüğü, bu defa dijital ortamlarda faaliyet yürüten Amerikan tekelci şirketlerin özgürlüğüyle özdeşleştiren etki alanı yaratmayı başardılar. Alternatif denetim kuvvetleri emperyalist sınıfların bilincine otoriterizm tehdidi olarak yansıyor.
Son yıllarda emperyalist sınıfların Çin’e yönelik eleştirisinin en ileri ucunu, dijital otoriterizm suçlaması oluşturur. Özellikle pandemi sonrasında resmî metinlerde, akademide ve basında bu şemsiye altında bir yazım oluşturuldu.
Gazete Duvar’da Yenal Bilgici imzasıyla yayımlanan “Dijital Çin Seddi’nin arkasında ne var?” başlıklı yazısıyla[1], Türk basının liberal bilinen kanadı bu yazıma katkı verdi. Bilgici, “(Çin) bu yeni âlemde, reel âlemin izdüşümünde otoriteryen bir iktidar kurdu” teziyle dijital otoriterizm suçlamasını tekrar ediyor ve şunu söylüyor:
“Bugün artık akademik makalelerde de sıklıkla yer verilen, ileride Oxford Sözlüğü’nün ‘yılın sözcüğü’, ‘yılın kavramı’ ilan edebileceği ‘dijital otoriteryanizm’ üzerinde Çin’in çok emeği var.”
Yenal Bilgici Batı’ya da bir pay çıkarmış. Dijital otoriterizmde Batı’nın payı; yüz tanıma teknolojilerinin icadı, algoritmaların oluşturulması, sosyal medyanın kullanımı vs. Batı, üretici güçleri dijital teknolojiler düzeyine ulaşmasındaki rolüyle Dijital Otoriterizm suçuna iştirak etmiş oluyor. Fakat Bilgici’nin de dediği gibi tek bir Batı yok; “Batı’nın içinde de internetteki bu kontrol potansiyelini, bu diktatörlük ruhunu görüp herkesi öteden beri uyaranlar var.”
Böylece dijital otoriterizme karşı mücadele gerçek özüne, dijital teknolojilerin kendisine, en başta da internete ve internetin ruhuna/doğasına, yarattığı olanaklara karşı mücadeleye dönüşmüş oluyor. Çin’in buradaki katkısı, dijital teknolojilerin reel ekonomiyle buluşturulma biçimindedir. Çin’in siberevrene yönelik politikaları üzerine çalışan Hu Hong, “Çin’e özgü bilgi toplumu” ifadesini ortaya atar ve şu tezi ileri sürer:
“Çin liderliği Daniel Bell’in post-endüstriyel toplum vizyonunda anlamlı bir biçimde değişiklik yaptı; üstelik orada neo-endüstrilleşme de denilen endüstrileşme ve bilişselleşme süreçlerini eş zamanlı hale getirilmesini destekledi.”[2]
Başka şekilde söylersek, Çin insanla doğa arasına giren dijital teknolojileri, maddi hayatın yeniden üretimine doğrudan uyguluyor. Ayrıca uluslararası standartların yazımına katkısını yükselteceğini ve Çinli dijital güçleri ellerindeki olanakları ihraç etmeye yönlendireceğini, yani paylaşacağını ilan ediyor. Çin’in elindeki dijital teknolojiyi paylaşması, liberal çevrelerde “dijital otoriterizmin ihracı” olarak yansıtıldı.
Çin resmî metinlerinin siber egemenlik hakkı olarak ifade ettiğini, Bilgici internetin kısıtlanması olarak kodluyor. Yazının o bölümünde, siber egemenlik hakkına yönelen eleştirinin, dijital teknolojilerin yeteneklerine ve internetin varlığına eleştiriden doğduğunu anlıyoruz. Bu eleştirel ilişki, üretici güçlerin dijitalleşmesine yönelen itirazın karşımıza Çin’e yönelen otoriterizm suçlaması olarak çıktığını gösterir.
Dijital otoriterizm suçlaması söylem düzeyinde Çin’in siberevrende idari denetimiyle ilişkilendirilse de, özünde kamu mülkiyetinin siberevrendeki etkinliğinden ve sermayenin toplumsallaşmasından kaynaklanır. Burada sermaye, sermayenin sadece özel değil, kooperatif, kolektif, anonim, karma, kamusal ve hatta komünal tüm biçimlerini kapsıyor.
21 Ağustos 2021 tarihinde ABD’de yayımlanan The New Bıg Brother—China And Digital Authorıtarıanısm başlıklı raporda şu iddia var: Kamu planlaması, devlet sahipli bankaların hem Çinli tedarikçilere hem de Çinli şirketlerle anlaşan hükümetlere ucuz kredileri sunması ve Çinli şirketlerin Batılı rakiplerinden daha efektif fiyatlar oluşturmalarına imkân veren doğrudan hükümet destekleri sayesinde, “dijital otoriterizmin yayıldığı alanlarda çalışmak Çinli firmalara aşırı kârlı bir iş olarak göründü”.[3] Bu da, Çin’e Özgü Sosyalizm içinde farklı mülkiyet biçimlerinin birbirini nasıl desteklediğinin kanıtı ve dijital ortamlarda kamu mülkiyetinin oynadığı rolün örneği sayılabilir.
Çin’in Sosyal Kredi Sistemini eleştirmek için kaleme alınan dört yazarlı bir çalışmada, dijital üretici güçlerin kamu mülkiyetiyle ilişkisi daha açık ortaya konulmuştur:
“Bazı firmalar sadece kendi kredi derecelendirme platformlarını kurmuyorlar, fakat merkezî veri altyapısı kurmak için de hükümetle işbirliğinde kendilerine güveniyorlar. Aslında, bu bütünleşme, büyük verinin devlet ve özel sektörler arasındaki sınırları bulanıklaştırdığı iddialarıyla da tutarlıdır.”[4]
Bilim ve teknoloji devriminin yeni çemberi olarak dijital teknolojiler çağında kamu mülkiyeti ile özel mülkiyet arasındaki sınırların bulanıklaşması, sermayenin toplumsallaşmasının sonucu olarak görülürse süreçler anlaşılabilir.
Çin resmî metinleri yeni bilimsel teknolojik devrimin ve endüstrinin transformasyonunun getirdiği olanaklar ile yaratabileceği türbülanslar arasındaki çelişkiden söz eder. İster kamu mülkiyeti şeklinde olsun isterse paylaşımlı sermaye biçiminde, Çin metinlerinde söz edilen bilimsel teknolojik devrim ve endüstrinin transformasyonu, sermayeyi üretimin toplumsal niteliğiyle uyum sağlayacak şekilde evrimleştirir. Üretimin tarih içinde ortaya çıkmış en toplumsal biçimi, veri üretimidir; ağa bağlanan herkes bu üretime katılır ve ağa bağlı kimse veri üretiminin dışında kalamaz. Üretim bu derece toplumsallaştıran teknolojinin toplumsal sermayenin daha gelişmiş biçimleriyle kamu mülkiyeti arasındaki sınırları silikleştirmemesi düşünülemezdi.
Marx’ın toplumsal sermaye teorisi üzerine çalışan Zhang Tongyu ve Ding Weimin, 19. yüzyılın ikinci yarısında başlayan ve “elektrik çağı” olarak da bilinen ikinci sanayi devrimine sermayenin anonim şirketleri geliştirerek, sermayenin kullanım hakkı ile mülkiyet hakkını ayırarak uyum sağladığını söylüyorlar. 20. yüzyılın ikinci yarısında “bilgisayarlar başta olmak üzere bir dizi ileri teknoloji ürün ve aygıtların icadı ve kullanımıyla” başlayan üçüncü bilim ve teknoloji devrimine sermayenin uyum sağlama biçimiyle ilgili de şu açıklamayı yapıyorlar:
“Kurumsal sermaye şirketleri ve devlet mülkiyetindeki şirketler -devlet sermayesi- her ikisi de üretici güçlerin gelişmesi ve üretimin toplumsallaşmasının daha üst düzeylere ulaşmasının birer sonucudurlar. Bu iki yeni sermaye mülkiyet biçiminin ortaya çıkması üretici güçlerdeki yeni gelişmelere ayak uydurmak için yapılmış düzenleme ve ayarlamaların sonuçlarıdır.”[5]
Trump döneminde başlayan ticaret savaşlarının nedeni gerçekte inovasyon mücadelesiydi. 2018’de yürürlüğe giren ticaret savaşlarıyla ilgili düzenlemelerin hazırlık prosedürleri Beyaz Saray’ın Ticaret Bakanlığı’nı çelik ve alüminyum sektörüyle ilgili soruşturma için görevlendirmesiyle başladı. Bakanlık sektör temsilcilerini görüşmeye davet etmiş, görüşme tutanakları da bakanlık tarafından yayınlanmıştı. Her iki sektördeki tekelci sermayenin yöneticileri, Çin’in kapasite fazlası yaratması nedeniyle fiyatlar üzerinde oluşan baskının kârlılıklarını, ortakları AR-GE yatırımlarına ikna etmelerinin mümkün olmadığı noktaya kadar gerilettiğini, tedbir alınmaz ise inovasyondaki lider pozisyonun korunmasının mümkün olmayacağını savundular.[6] Soruşturmalarda Jupiter Aluminum Corporation CEOsu şunu söyledi:
“Çin’de iş yaratmak ile Birleşik Devletlerde finansal performans arasındaki bu mücadele adaletsizdir.”
CEO’nun adaletsizlik sözcüğüne başvurması, tekelci sermayenin rekabet olanaklarının sınırlılığının dile getirilmesidir.
Dijital teknolojiler, finansal performansa dayalı emperyalist-kapitalist sistemin Çin’in emek merkezli iş yaratma ekonomisiyle rekabet olanaklarını daha da zayıflatabilir. Gelecekte siberevren, mülkiyet biçimleri arasındaki sınırları bulanıklaştırarak, emperyalist sınıfların uyum sağlayamayacakları gelişmiş toplumsal sermayenin yaşam alanına dönüşebilir.
Dijital otoriterizmdeki otoriterlik, dijital teknolojilerin mülkiyet biçimleri ve farklı mülkiyet biçimleri arasındaki ilişkilerde yaratacağı sonuçların, emperyalist sınıfların mülkiyeti üzerinde yaratacağı baskıyı ifade ediyor.
Gazete Duvar yazarının klavyesinden çıkan “İnternet bir deryaydı. Artık esasen bir kontrol mekanizması” cümlelerinin, baskı tehdidine karşı refleks olarak görebileceğimiz eleştiriyle örtüştüğünü savunuyorum. İnternet, ulaştığı noktada emperyalist sınıflar için tehdide dönüşüyor olabilir. Eleştiri özünde üretici güçlerin kendisine yönelmektedir ve “yeni dijital Çin Seddinde Batı’nın harcı” üretici güçlerde yaratılan gelişmeye Batı katkısıdır.
Batı’nın Çin’den “başka bir istikamet gösteriyormuş gibi yapıp Çin’in istikametinin taşlarını döşüyor” olması, hâlâ üretici güçleri geliştirebilmesinden kaynaklanıyor; Çin’in dijital otoriterizmle suçlanması ise Çin’e Özgü Sosyalizmin dijital çağda üretici güçlerin gelişmenin merkezine dönüşebilecek olmasından.
Not:
Çin’in siberevrendeki hedeflerinin neler olduğunu, bu hedeflerle toplumsal sermayenin ilişkisini ve Marksizm ile nasıl buluştuğunu, Çin’in siberevren politikalarıyla Sovyet sibernetik tarihinin mukayesesini, “ÇKP 20. Kongresinde Dijital Akıllı Çin ve Teknoloji Savaşları” başlıklı makalede inceledim. Makalede kaynak olarak, Çin’in 14. Beş Yıllık Planı, Büyük Veri Endüstrisinin Gelişimi için 14. Beş Yıllık Plan, Ulusal Bilişimselleşme için 14. Beş Yıllık Plan ve Çin Komünist Partisi 20. Kongre Raporunu ile Batıda dijital otoriterizm suçlamasına örnek rapor ve makaleleri kullandım. Makaleyi Teori e-mağazasından indirebilirsiniz.
https://magaza.teoridergisi.com/index.php?route=product/product&product_id=143
[1] https://www.gazeteduvar.com.tr/dijital-cin-seddinin-ardinda-ne-var-makale-1589381
[2] Yu Hong, Information Socıety Wıth Chınese Characteristics Dıscurive Evolution Of The Neo-Industrialısation Strategy In The People’s Daily, Javnost-the Public, Vol 15 (2008), no:3, p 24.
[3] The New Big Brother China And Digital Authoritarianism, A Minority Staff Report Prepared For The Use Of The Committee On Foreign Relations United States Senate, One Hundred Sixteenth Congress Second Session, July 21, 2020
https://www.govinfo.gov/content/pkg/CPRT-116SPRT42356/pdf/CPRT-116SPRT42356.pdf
[4] Fan Liang, Vishnupriya Das, Nadiya Kostyuk, Muzammil M. Hussain, Constructing a Data-Driven Society: China’s Social Credit System as a State Surveillance Infrastructure, Policy & Internet, Vol. 10, No. 4, 2018, p. 418.
[5] Zhang Tongyu ve Ding Weimin, Sermayenin Tarihsel Diyalektiği ve Marx’ın Toplumsal Sermaye Teorisi, Çeviren: Ece Üçoluk, Aylin Muhaddisoğlu, Kaldedon Yayınları, İstanbul, 2012, s. 23.
[6] the Effect of Imports of Aluminum on the National Security an Investigation Conducted under Section 232 of the Trade Expansion Act of 1962.
ttps://www.commerce.gov/sites/commerce.gov/files/the_effect_of_imports_of_aluminum_on_the_national_ security_-_with_redactions_-_20180117.pdf
the Effect of Imports of Steel on the Natıonal Security an Investigation conducted under section 232 of the Trade Expansion act of 1962, as Amended https://www.commerce.gov/sites/commerce.gov/files/
the_effect_of_imports_of_steel_on_the_national_security_-_with_redactions_-_20180111.pdf