İttihat ve Terakki’yi Doğru Anlamak

Yiğit Çınar
TEORİ Yazı Kurulu Üyesi

Türkiye 150 yılı aşkın süredir emperyalizmle mücadele ediyor. İlk zamanlar belki emperyalizm kavramı kullanılmıyordu ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun ‘’Düvel-i Muazzama’’ tarafından parçalanmasına karşı örgütleniyorlardı. Jön Türkler ile başlayan bu süreç İttihatçılarla devam etti. Kemalist Devrim ile zirvesine ulaşan mücadele de hala devam etmekte.

Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de antiemperyalizm milliyetçi bir karaktere sahipti. Fransız Devrimi’nin yarattığı etki ile millî pazar yaratma hedefi güden çağdaş devletler her alanda milliyetçilik ideolojisini inşa etmeye başladılar. Bununla birlikte sosyalist fikirler de milliyetçilik ile birlikte yükselişe geçmeye başlamıştı. Bunun en iyi yansıması Osmanlı Devleti’nde görülebilir. Osmanlı aydınlarının bu dönemde hem sosyalist hem milliyetçi olması, verilen antiemperyalist mücadelenin teorik zemininin oluşmasını sağladı.

 

Emperyalizmin Korkusu: Milliyetçilik

Geçtiğimiz yüzyıl milliyetçiliğin tokadını yemiş olan emperyalizm, içinde bulunduğumuz yüzyılda milliyetçiliğe/millî devletlere saldırarak yoluna devam etmeye çalışıyor. Çünkü milliyetçiliğin olduğu yerde emperyalizm olamazdı. Milliyetçilik, tam bağımsızlığın öncelikli koşullarındandı. 2000’li yılların başında CIA’nın Türkiye sorumlularından Karen Fogg ‘’Türk gençliğini millî kimliğinden koparmalıyız’’ derken bu planın parçasını uygulamak istediğinden ötürü söylüyordu.

ABD Gladyosu’nun kıskacında geçen 70 yılın ardından Türkiye, milliyetçi kimliğine daha fazla bağlanmaya başladı. 15 Temmuz 2016’dan sonra tehdidin ABD’den geldiğini daha fazla fark eden Türkiye, savaşmak için milliyetçiliğe sarılması gerektiğini de görmüş oldu. Bunun sonuçlarından biri, özellikle gençlik içinde yükselen İttihat ve Terakki merakı ve hayranlığı olmuştur. Talat, Enver ve Cemal Paşalar başta olmak üzere, ağırlıklı olarak sosyal medyada sürdürülen bir propaganda çalışmasının olduğunu görüyoruz. Son 4-5 yıl içerisinde yoğunluklu olarak gördüğümüz bu durum çeşitli akademik çalışmalara da sirayet etti ve İttihat ve Terakki’ye dair yapılan çalışmaların sayısı hızla artmaya başladı.

Bu durum kuşkusuz iyi bir sonuç verecektir. Yakın zamana kadar Atatürk ve Cumhuriyet’e saldırmanın ön koşulu İttihat ve Terakki dönemine saldırmaktan geçiyordu. Hâlâ o döneme yönelik haksız eleştirinin yanı sıra bu “yeni merakın” varlığı önümüzdeki süreçte Türkiye’nin alacağı kararlarda da etki bırakacaktır.

 

Ayakları Yere Basmayan İttihatçılık

Ancak bu yükselişin olması ne kadar olumluysa da nitelik bakımından aynı şeyi söylemek güçtür. Ortalıkta esen bir ‘’İttihatçılık’’ rüzgârı var ancak gerçekten ne olduğu tam olarak anlaşılmamış olan bir rüzgâr olduğunu görüyoruz. Sadece kahramanlıklar üzerinden (kimi zaman yanlış bilgiler barındıran) yaratılan İttihatçılık anlayışı, yukarıda bahsettiğimiz milliyetçiliği zedeler duruma sürükleyebilir.

Bahsettiğimiz yanlışlıkları uzun uzun açmayacağız. Murat Bardakçı, geçtiğimiz günlerde Haber Türk’te yazdığı “Hortlayan Bir Dert: İttihadçılık” başlıklı yazısında örnekleriyle açıklamıştı. Biz yazının eksik kısımları üzerinde duracağız. Bardakçı’nın üzerinde durduğu salt kahramanlık, Turan fikri, ırkçılık, intikamcılık gibi fikirlerle aynı görüşteyiz.

 

İttihatçılığın Karakteri

İttihat ve Terakki Cemiyeti esas olarak II. Abdulhamid istibdadını yıkmak ve devletin yıkılış sürecinin önüne geçmek için kurulmuş bir teşkilattı. Milliyetçi ve sosyalist fikirlerin yoğun olarak bulunduğu ve tartışıldığı bir yapısı vardı. Bu özelliği ve pratikte başardıkları sayesinde Türk Devrimi tarihinin en önemli halkalarından birisi konumuna geldi. Burası önemli, çünkü İttihat ve Terakki’yi Türk Devrimi’nin dışında değerlendirirsek, kendi misyonunu da inkâr etmiş oluruz. 20. yüzyılın başında cereyan eden devrimlerin en önemlilerinden olan 1908 Devrimi, kendisinden sonraki devrimlere ilham ve örnek olmuştur. Bununla birlikte 1907 İran Devrimi’ne yardım edilmiş, Ömer Naci gibi önemli isimler İran’a giderek bizzat katkı sağlamışlardır.

Üzerinden atlanan bir diğer konu ise bu anlayış içinde Atatürk’ün ayrı tutulmasıdır. Sanki Atatürk İttihat ve Terakki’den bağımsız olarak liderliğe soyunmuş ve onları tamamen reddederek Millî Mücadele’nin kahramanı olmuştur. Aksine, Mustafa Kemal İttihat ve Terakki’nin 322 numaralı üyesi ve yöneticisidir. 1907’de kendi kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile birleştirerek yeni cemiyetin bir ferdi olmuş, örgütün verdiği her göreve de dâhil olmuştur. Hatta 1930’lu yıllarda yabancı bir muhabire verdiği demeç sırasında cemiyeti savunarak “İttihat ve Terakki vatansever bir kuruluştur. Kusurları, yanlışları ve zararları olmuştur. Ama vatanseverliği, tartışmaların üzerindedir” demiş ve aslında meseleye noktayı koyan tavrını belirtmiştir. Mustafa Kemal’i, Mustafa Kemal yapan en önemli unsurlardan biri İttihat ve Terakki Cemiyeti’dir.

1918’e gelindiğinde savaşın mağlubiyetle sonuçlanmasının faturası İttihat ve Terakki’ye kesilmişti. Özellikle İngiltere, İttihatçıları savaş suçlusu ilan ederek buldukları tüm yöneticileri yargılamaya başlamıştı. Halkta da benzeri fikirler vardı. İttihatçılık artık İttihatçılar arasında bile gizlenen, söylemekten sakınılan, söylenmemek zorunda bırakılan bir anlayışa gerilemişti. Sivas Kongresi’nde İttihatçı olunmadığına dair yemin edilmesinin sebebi de budur. Ancak bu, başta Mustafa Kemal ve diğer eski İttihatçıların taktiksel bir kararıdır. Çünkü ordu komutanlarından valilere, kaymakamlardan müfettişlere kadar herkes İttihatçıdır. Pratik olarak baktığımızda Millî Mücadele’nin tüm kurmayları aslında İttihatçıydı.

1913-1918 yılları arasında resmen iktidarda olan cemiyet, millî devletin temellerini oluşturacak adımlar atmıştır. Bab-ı Ali Baskını ile Edirne’nin emperyalistlere koşulsuz teslim edilmesi engellenmiş, 1914’te savaş arifesinde kapitülasyonlar tek taraflı kaldırılmış, savaş yıllarında Tekalif-i Harbiye kararları çıkarılmış ve millet seferber edilmiş, ordu modernleştirilmeye çalışılmıştı. Tüm bu birikim 1920’li yıllara taşınmış ve yeni Türk Devleti’nin atacağı adımlara pusula görevi görmüştü.

Özet olarak söylemek gerekirse İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin en önemli misyonu, 150 yıllık Türk Devrim Tarihi’nin önemli bir halkası olmasıdır. Jön Türklerden aldıkları mirası daha ileriye taşımış, kendisinden sonraki Kemalist Devrim’in taşlarını döşemiştir. Liderlerinin şahsiyetleri tartışılır. Hepsi nevi şahsına münhasır isimlerdir, doğruları ve yanlışlarıyla. Ancak bizim dikkat edeceğimiz husus, cemiyetin esas misyonu olan tam bağımsızlık çizgisidir. Teşkilatın karakteri budur.

Ayakları yere basmayan kahramanlıklar, aslında sahip olmadıkları ideolojileri üzerlerine yapıştırmak, tabiri caizse at sırtında anlatılan tarih anlayışı, yükselen milliyetçilik dalgasına zarar verir. Türkiye’nin emperyalizmle verdiği mücadelede İttihat ve Terakki’yi yeniden keşfetme ve sahiplenme zorunluluğu vardır. Ancak bu bilimsel olarak yapılmalı, safsatalarla da mücadele edilmelidir.

 

Kaynakça:

Ahmad, Feroz, İttihat ve Terakki 1908-1914, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2019

Perinçek, Doğu, Karen Fogg’un e-Postalları, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2002

Tevetoğlu, Fethi, Atatürk - İttihat ve Terakki, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt 5, Sayı 15, 1989

Tünay, Bekir, Mustafa Kemal ve İttihat ve Terakki, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, 1984

Bardakçı, Murat, Hortlayan Bir Dert: İttihadcılık, Habertürk, 16 Eylül 2024

Türk Devrimi
Etiketler
Teori; Kasım; Türk Devrimi;