
Tayland’daki seks endüstrisinin kökenleri, esas olarak 1960’larda Amerikan ordusunun bölgede artan varlığına ve bu ordunun dinlenme/rahatlama (R&R) merkezleri talebine dayanır. Amerikan askerî üslerinin etrafında ortaya çıkan gecekondu barlar, askerlerin “boş zamanlarında” tatmin arayışına hizmet edecek şekilde bir seks piyasasını beraberinde getirdi. (Broudeur vd, 2017). Askeri güçler giderek bölgedeki “özel eğlence” aktivitelerini himayesine alarak, kadınların cinsel olarak sömürülmesini meşrulaştırdı. ABD’nin Vietnam Savaşı sırasında Tayland’ı dinlenme üssü olarak kullanması, ülke çapında patlayan bir seks turizmi endüstrisi doğurdu ve Tayland’a utanç verici bir unvan kazandırdı: Asya’nın genelevi. Bu askeri-turizm ittifakı, Tayland’ın uluslararası imajını köklü bir şekilde değiştirdi: 1960’ta yıllık sadece 200 bin olan ziyaretçi sayısı, 1970’te 800 bine, 1980’de ise 5 milyona fırladı (Broudeur vd, 2017: 7).
ABD hava üslerinde kalan Amerikan askerleri, dinlenme zamanlarında yerel seks pazarının sadık müşterileri oldu. Rayong’da U-Tapao gibi üssün etrafında “dogpatch” diye anılan fuhuş mahalleleri kuruldu. 1966 yılında çıkarılan “Hizmet Tesisleri Kanunu” ise bizzat resmî düzeyde bu yeni sektörün yolunu açtı: Barlar, masaj salonları ve kahvehaneler gibi eğlence mekanlarının kadın çalıştırmasına, müşterilere “özel hizmetler” sunma izni verdi. 1967’de imzalanan “Dinlenme ve Eğlence Anlaşması” ile Tayland hükümeti ABD’ye bu tür hizmetler için yeşil ışık yaktı. Bu hukuki düzenlemelerle cinsellik inkâr edilirken, tam tersine iktidarlar seks çalışmasını turizm ekonomisinin bir parçası olarak kurgulamaya başladı. Özetle, Amerikan askerî varlığı ve Tayland devleti el ele vererek, seks ticaretini fiilen “stratejik bir emeklilik hizmeti”ne dönüştürdü (Broudeur vd, 2017: 7-8; Moon 1997).
Yasal Düzenlemeler ve Devlet Politikaları
Vietnam Savaşı döneminde Tayland’daki fuhuş resmî olarak yasaklıydı; ancak uygulamada bazı istisnalar yaratıldı. 1960 tarihli Fuhuşu Önleme Yasası nafileydi. 1966 tarihli Hizmet Tesisleri Kanunu ise fiilen fuhuş barlarını meşrulaştırdı. Bu yasa kapsamında, barlar ve masaj salonları lisanslı olarak kadın çalıştırmaya başladı ve “özel hizmetler” (doğrudan cinsel içerikli faaliyetler) resmî bir çerçeveye oturtuldu. Tayland makamları aynı dönemde turizm altyapısını hızla büyütürken, bir yandan da askerlere yönelik dinlenme yerlerini teşvik etti. 1971’de bir Dünya Bankası heyeti, Tayland yetkililerini eğlence endüstrisini desteklemeye ikna etti. 1975’e gelindiğinde Tayland bir “Ulusal Turizm Geliştirme Planı” benimsedi. İlginç bir nokta olarak, dönemin Dünya Bankası Başkanı Robert McNamara’nın aynı zamanda 1967 Dinlenme ve Eğlence Anlaşması’nı imzalayan ABD Savunma Bakanı olması, devletler arası güç ilişkilerinin nasıl örtülü bir şekilde seks turizmine hizmet ettiğini gösterir (Broudeur vd, 2017: 8).
1975’te Vietnam’ın düşüşü ve ABD’nin bölgeden çekilişi sonrasında bile sektör durulmadı. Amerikan üslerinin fiilen tasfiye edilmesine rağmen, yerel hükümetin turizm stratejileri seks ekonomisini yerleştirmeyi sürdürdü. Hatta ABD askerî varlığının bıraktığı miras, Pattaya gibi sahil şehirlerini tümüyle birer seks ticareti merkezine dönüştürdü. Uzmanlar bu dönemi “dinlenme ve eğlence arayan yabancı erkeklerin yarattığı kırmızı ışık bölgelerinin” yükselişi olarak tanımlamışlardır (Broudeur vd, 2017; Moon 1997). Neticede, kanunlardaki yasaklar kağıt üzerinde kalmış, günlük hayatta karşılığını bulamamıştır.
Sosyo-Ekonomik Faktörler ve Kırsal Yoksulluk
Bu gelişmelerin toplumsal tabanı ise derin bir sosyo-ekonomik eşitsizlik oldu. 1980’lerde petrol fiyat şokları ve ekonomik durgunluk, özellikle kırsalda yoksulluğu derinleştirdi. Çeltik fiyatlarının düşmesiyle tarımsal gelirler gerilerken, kırsal genç nüfusun şehir merkezlerine göçü hızlandı; göç edenlerin önemli bir kısmını genç kadınlar oluşturdu. “Kırsalda ekonomik fırsatların eksikliği”, şehirlerdeki seks endüstrisinin artan talebiyle aynı zamana rast geldi. Kırsal aileler borçlarını kapatmak veya yaşamlarını idame ettirebilmek için kızlarını “şehirde işe sokmaya” başladı. Bu durum öyle yaygınlaştı ki aileler genellikle kızlarını paraya karşılık satar, sonra da kızlarının sağladığı düzenli gelire bel bağlar oldu (Li 1995). Gerçekte, kırsal ekonomik çöküntü ile turizm sektörü içinde artan cinsel talep birbirini besleyen bir kısır döngü yarattı.
Tayland toplumundaki ataerkil yapılar da bu süreci kolaylaştırdı. Birçok köyde kız çocuklarının büyürken “ailelerine borçlu” yetişmesi öğretilir; en genç kızın evliliği genelde ailenin son borç ödeme aracı sayılırdı. Alt sınıf köylüler, yoksulluk nedeniyle geleneksel toplumsal rollerinin ötesine geçerken, kapitalist çekiliş şehirlere yerleşmeye zorlandı. Araştırmalar, alt sınıf Taylı kadınların çoğunun ailelerini maddi olarak desteklemek zorunda bırakıldığını göstermektedir (Cheng, 2010: 2). Bu bağlamda, seks işçiliği “ailesini kurtarma” rolüyle romantize edilse de gerçekte aile baskısı ve ekonomik mecburiyet kadınları hızla uzaklaştırdı. Kısacası, emperyalist güçlerin yönlendirmesi ve yerel yoksulluğun çarpık birleşimi, kadınların evlerinin ve kaderlerinin ticarete konu olmasını sağladı.
“Kadın Bedeni” Metasının Ortaya Çıkışı
Seks endüstrisinin kurulma süreci, kadının bedenini bir meta haline getiren kirli bir dönüşümü hızlandırdı. Resmî söylemde “eğlence sektörü” olarak paketlenen bu ticaret, kadın emeğini gizleyen ve sömürü üzerine kurulu bir meta fetişizmi üzerine inşa edilmiştir. 1960’lardan itibaren barlar, masaj salonları ve benzeri eğlence mekanları, kadınların nesnel birer tüketim maddesi olarak ele alındığı yerler haline geldi (Broudeur vd, 2017). Onlara “özel hizmetler” sunmak üzere hazırlanan kurumsal yapılar, kadın bedenlerini pazarlık nesnesi sayan bir çarkın dişlilerini oluşturdu. Bangkok’un Patpong’u ya da Pattaya’nın bar mahalleri, işte bu metalaşmanın dramatik örnekleridir: Genç kadınlar, vücutlarına dair egemen kararları ellerinden alınmış biçimde, erkek tüketicilere sunulan vitrindeki ürünler haline gelmiştir.
Bu metalaştırma süreci, tümüyle emperyalist cinsellik kültürünün parçasıdır. “Kahverengi seks makinesi” (“little brown sex machine”) gibi aşağılayıcı tabirler, bölgedeki kadınları cinsel bir meta olarak göstermenin açık bir ifadesidir. ABD askerî doktrininde Asyalı kadınlar, beyaz erkeğe hizmet edecek biçimde kategorize edilerek, kendilerine “egzotik ve itaatkâr” roller biçildi (Moon 1997). Bu bakış açısı, kadınların öznel deneyimlerini tamamen göz ardı eder. Böylece onların kişilikleri, acıları, hayalleri ışıltılı vitrin pazarlamasında silinip gider. Emperyalist / kapitalist cinsiyet ekonomisinin işleyişi, kadını patronları için para, müşterileri için orgazm üreten bir makineye dönüştürerek görünmez kılar.
Batılı Turist Talepleri ve Emperyalist Meşrulaştırma
Günümüzde Tayland seks turizmi, büyük ölçüde Batılı erkek turistlerin talebiyle şekilleniyor. Araştırmalar, 1990’ların başında Tayland’a gelen turistlerin yaklaşık %70’inin erkek olduğunu ortaya koyuyor (Broudeur vd, 2017). Bu büyük orandaki erkek ziyaretçi, genellikle eksik kalan sosyo-kültürel ihtiyaçlarını uzak diyarlarda “karşılayacak” kadınlar arıyor. Batılı erkekler, ülkeye genellikle “egzotik bir cinsel deneyim” beklentisiyle geliyor; seks turizmi ise bu beklentiyi karşılamak üzere kurumsal bir araç olarak hizmet ediyor. Bu süreçte medyada (“tropikal cennet”, “özgürlük adası” benzeri) romantize edilen anlatılar, gerçekte büyük bir emperyalist tezgâhın unsurlarıdır.
Pek çok Batılı erkek, orada “masum bir tatil” yaptığını düşünür; fakat Tayland’ın seks ekonomisi, bu tatil beklentisinin arkasında yatan hiyerarşik ilişkileri maskeleyerek sürdürülür. Asya ve Batı arasındaki tarihsel eziklik dinamikleri, her ilişkiye sızmıştır. Bu cinsel karşılaşmalar bazen doğrudan bir “cinsel emperyalizm” olarak tanımlanır: Batılı erkeğin kitle halinde Asyalı kadınların bedenine sahip olma fantezisi, modern sömürgeciliğin bir uzantısıdır (Moon, 1997).
Elbette bu talepler tıpkı hukukî düzenlemeler gibi kamufle edilmiştir. Turizm otoriteleri “kültürel değişim” maskesiyle pazarlama yapar, Batılı tüketiciler ise “duygusal tatmin” arayışı içinde olduklarını ifade eder. Oysa gerçek amaç ve niyetler bunlardan farklıdır. Sekse olan talep, on yıllardır devam eden bir hâkimiyet biçiminin parçasıdır. Geçmişte askeri üslerde başlayan ilişkiler, bugün her renk milliyetten turistin kıskacında sürmektedir. (Moon, 1997). Yani bu durum, basit bir “uluslararası turist eğlencesi” değil; emperyalist ataerkilliğin ideolojik ve ekonomik bir stratejisidir.
Seks turizminin uluslararası turizmin basit bir kolu olarak lanse edilmesi, aslında büyük bir propaganda oyunudur. Bölgede egemen güçler, bu sektörü özünde “askerî ve ekonomik disiplinin bir parçası” olarak görmüştür. Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiklerinin propagandası, seks ticaretini “lojistik ihtiyaç” şeklinde sunmuş, Batılı erkeğin haklı olduğunu telkin eden bir algı oluşturmuştur. Emperyalist kapitalizm ise bunun devamı niteliğinde, kadın emeğini “görünmez” kılarak kârını maksimize etmiştir.
Günümüz Seks Turizmi Dinamikleri
Bugün Tayland, sadece Vietnam Savaşı kuşağının değil, küreselleşen kapitalizmin seks turizmi markası haline gelmiştir. Londra’dan Sidney’e kadar uzanan uçuşlardan inen turistler, Bangkok’un ya da Pattaya’nın ünlü gece hayatı bölgelerine akın eder. Kara yolu, deniz yolu ve sanal dünya üzerinden tur şirketleri, müşterilere çeşitli “seksi” turlar sunar. Örneğin internet siteleri, “karıncaların karnından geçen paraya kadar” çok sayıda seçeneği sayfalar dolusu listeler.
Öte yandan, Tayland’daki seks işçileri artık büyük ölçüde örgütlenmeye ve haklarını savunmaya çalışıyor. EMPOWER gibi örgütler, sektörün daha adil hale gelmesi için çalışma koşulları çağrısında bulunuyor. Ancak devlet, fuhuşu tamamen yasaklamak yerine kimi zaman “güvenli seks” kampanyaları ile müdahale ediyor. Küresel bağlamda, “insan kaçakçılığı” söylemleri dolaşıma girse de uluslararası medya ve kurumlar, ekonomik sömürünün asıl faillerini hedef almakta genellikle geri planda kalıyor. Batılı medya ise çoğunlukla ticari birer hikâye olan seks turizmini, egzotik hikâyeler şeklinde yansıtarak meşrulaştırmaya hizmet ediyor.
Sonuç
Tayland’daki seks endüstrisi, soğukkanlı emperyalist bir planın ürünü olarak gelişti ve bu plan günümüzde de devam ediyor. Savaşın gölgesinde şekillenen bu sistem, milyonlarca dolarlık turizm gelirlerine dönüşerek küresel kapitalizmin ara yüzlerinden biri hâline geldi. Patriyarkal güçler, kadın bedenini ucuz bir meta olarak kullanırken, yerel topluluklar da yoksulluk ve kültürel baskı ile karşı karşıya kaldı. Ama bu dönüştürme süreci yalnızca Tayland’ı değil, dünya çapında benzeri gelişmeleri tetikledi. Kadın emeğinin metalaştırılması, cinsel emperyalizm ve beyaz üstünlük hegemonyası gibi unsurlar, sınıf ve ırk adaletsizliğinin kusursuz bir yansımasıdır. Tayland’da seks turizminin yükselişi, emperyalizmin bugünkü en kirli zaferlerinden biridir.
Kaynakça
Brodeur, A. & Lekfuangfu, W. N. & Zylberberg, Y. (2017), War, Migration and the Origins of the Thai Sex Industry, IZA Discussion Paper No. 10686 https://docs.iza.org/dp10686.pdf#:~:text=sex%20industry%2C7they%20adopted%20several%20laws,services%20were%20legalized%20under%20a
Cheng, S.K. (2010). Sex tourism: Its social impact on Thailand. City Tech Writer, 5, 96-105. https://openlab.citytech.cuny.edu/city-techwriter-sampler/
Li, V. F., 1995, Child Sex Tourism to Thailand: The Role of the United States as a Consumer Country, Pacific Rim Law and Policy Journal 4, 505–542.
Moon, K. H. S. (1997). Sex among allies: Military prostitution in U.S./Korea relations. Columbia University Press. https://ciaotest.cc.columbia.edu/book/moon/index.html