İngiliz düşünür Bertrand Russell 1966’da, ABD’nin savaş suçlarını yargılamak üzere özel bir mahkeme kurmuştu. Mahkemenin adı Russell Mahkemesi’ydi. Russell’ın yargılama görevi için dünyanın çeşitli yerlerinden çağırdığı 15 kişiden biri de dönemin Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar’dı. TİP Genel Başkanı, mazlum milletler adına ABD’yi ve yöneticilerini yargılayacaktı.
Mahkeme, ABD’nin Vietnam’da soykırım yaptığını söylüyordu. Jean Paul Sartre bu konuda izahat yaparken tarihten örnekler verdiği sırada sözde Ermeni soykırımına da değindi. Ama Mehmet Ali Aybar oradaydı. Örnek bir Türk vatanseveri gibi bu hususa itiraz etti. 1915 olaylarının bir soykırım olmadığını, savaş halinde yaşanan boğazlaşma olduğunu söyledi. Tarihten tanıklıklar, kaynaklar sundu. Bu itirazın üzerine Sartre sözde Ermeni soykırımıyla ilgili bölümü karardan çıkardı.
Teori olarak bu konuya Nisan 2008 sayımızda geniş yer vermiştik. Yazının ilgili bölümünün girişini ve derginin tamamına ulaşabileceğiniz pdf linkini sizlere sunuyoruz. Keyifli okumalar.
"Mehmet Ali Aybar:
Russell Mahkemesi bölümünü noktalarken, Sartre'nin, soykırımla ilgili açıklamasının neden olduğu bir tartışmadan kısaca söz etmek isterim. Buna tartışma denmez aslında; olayın değerlendirilmesinin farklı bir açıdan yapılması demek daha doğru olur. Sartre hazırladığı metni bizlere okudu. İnsanlık tarihinde soykırımın eski bir suç olduğu belirtiliyor ve bu arada Ermeni soykırımından da söz ediliyordu. Olayların soykırım suçu olarak nitelenemeyeceğini söyledim. Dedim ki, soykırım kasıtlı bir suçtur, üstelik tasarlanmış bir suçtur. Yani etnik bir gurubun yok edilmesini amaçlayan, bunun başarılması için izlenecek yolun ve maddesel eylemlerin önceden tasarlanarak saptandığı bir suçtur. Tasarlanmış olma keyfiyeti, suçun işlenmesi için vazgeçilmez bir koşuldur. Bir etnik gurup üç beş kişiden ibaret değildir. On binlerce, hatta milyonlarca kişiden oluşur. Bunların tümünü, hiç değilse büyük çoğunluğunu yok etmedikçe amaca varılamaz. Binlerce kişiyi öldürmek için silahlı örgütlerin kurulması, bunların eğitilmesi gerekir. Ya da bu işi orduya yaptırmak gerekir. Yok edilmesi tasarlanan etnik grup, yurdun belirli bölgelerinde yaşıyorsa, bu bölgelere karşı savaş operasyonlarına benzer silahlı saldırılar düzenlemek gerekir. Çoğunluğun arasına karışmış bir halde yaşıyorlarsa yok edilmeleri için daha değişik operasyonlara başvurulur. Her ikisi de ancak devlet eliyle yürütülüp sonuçlandırılacak operasyonlardır. Oysa Türklerle Ermeniler yüzyıllar boyunca yan yana, iç içe yaşamış, bu yüzden pek çok ortak yanları bulunan iki etni'dir. Sürtüşmeler XIX. yüzyılın sonlarına doğru, büyük devletlerin Osmanlı İmparatorluğu 'nun parçalanmasını amaçlayan kışkırtmalarıyla başlamıştır. Sözü edilen olaylar Birinci Dünya Savaşı sırasında meydana gelmiştir."
Yazının tamamını okumak için linke tıklayınız: https://e-dergi.teoridergisi.com/sites/default/files/dergi-arsivi/teori_219.pdf