İngilizceden Türkçeye çeviri: Emrah Zorba
Ağustos ayının ilk haftası, küresel borsa piyasaları için tam anlamıyla bir kâbus oldu; yaklaşan bir ABD resesyonu korkusu, New York'tan Tokyo'ya kadar finans merkezlerinde şok dalgaları yarattı. Amerika Birleşik Devletleri'nden kaynaklanan ekonomik karamsarlık, yalnızca kendi piyasalarını istikrarsızlaştırmakla kalmadı, aynı zamanda dünya genelinde bir satış dalgasını tetikleyerek küresel ekonomik manzarayı daha da kırılgan hale getirdi.
ABD'den gelen son ekonomik göstergeler, iç açıcı bir tablo çizmiyor. Temmuz ayına ait tarım dışı istihdam raporu, yalnızca 114,000 işin yaratıldığını ortaya koydu; bu rakam, beklenen 175,000'in çok altında. Bu hayal kırıklığı yaratan rakam, işsizlik oranının %4.1'den %4.3'e yükselmesiyle birleşince, ABD ekonomisinin dayanıklılığına olan güveni sarstı. ABD Merkez Bankası'nın, bu ekonomik zayıflık sinyallerine rağmen faiz oranlarını değiştirmeme kararı, endişeleri daha da artırdı. Yatırımcılar, merkez bankasının bir resesyon olasılığıyla boğuşması nedeniyle Eylül veya daha önce bir faiz indirimini heyecanla bekliyor.
Bu ekonomik belirsizliğin etkisi ciddi oldu. Teknoloji ağırlıklı Nasdaq endeksi, resmi olarak düzeltme bölgesine girerek neredeyse %3 düştü. Bu arada, daha geniş S&P 500 ve Dow Jones Sanayi Ortalaması da önemli kayıplar yaşadı. Resesyon korkusu yalnızca Amerika Birleşik Devletleri ile sınırlı kalmadı; dünya genelinde, Avrupa ve Asya'daki piyasaları da etkiledi.
Küresel piyasalardaki tepkiler, kritik bir sorunu vurguluyor: ABD ekonomisine, küresel ekonomik sağlığın bir göstergesi olarak aşırı bağımlılık. Avrupa piyasaları keskin düşüşler yaşadı; teknoloji hisseleri özellikle büyük darbeler aldı. Fransa'nın CAC 40 ve Almanya'nın Dax'ı önemli kayıplar kaydetti. Asya'da ise, Japon hisse senetleri COVID-19 pandemisinin başlangıcından bu yana en kötü gününü yaşadı; Nikkei 225 %5.8, daha geniş Topix ise %6.1 düştü. Bu düşüşler, Avustralya ve Hong Kong dahil diğer piyasalarda da yankı buldu.
Bu yaygın piyasa kargaşası, küresel ekonominin birbirine bağlılığını gözler önüne seriyor. ABD resesyonu korkusu, yatırımcıların güvenli varlıklara yönelmesine neden oldu; altın gibi varlıklara olan talep arttı ve altın yeni bir rekor seviyeye ulaştı. 10 yıllık ABD Hazine tahvili getirisi de, yatırımcıların devlet tahvillerinin göreceli güvenliğine yönelmesiyle, Aralık ayından bu yana en düşük seviyeye düştü.
Genellikle küresel ekonominin büyüme motoru olarak görülen teknoloji sektörü, bu durgunluktan muaf kalmadı. Amazon ve Intel gibi büyük teknoloji şirketleri hayal kırıklığı yaratan kazanç raporları açıkladı ve bu da yatırımcı güvenini daha da azalttı. Amazon'un hisseleri, satış tahminlerini kaçırmasının ardından neredeyse %9 düştü ve karamsar bir görünüm sundu. Intel'in hisseleri ise zayıf bir kazanç raporu ve önemli işten çıkarmalar haberinin ardından %28 oranında düştü.
Teknoloji sektörünün kritik bir bileşeni olan yarı iletken endüstrisi de etkilenmiş durumda. Intel'in kötü performansı, Nvidia gibi diğer şirketlerde de benzer şekilde görülüyor; Nvidia'nın hisseleri, düzenleyici denetim endişeleri ve yapay zekâ teknolojilerinin belirsiz geleceği nedeniyle düştü. Bir zamanlar yükselişte olan yapay zekâ sektörü, yatırımcıların bu hızla gelişen alandaki yatırım getirisini sorgulamasıyla birlikte şüpheyle karşı karşıya kalıyor.
Mevcut piyasa koşulları, ekonomik anlatıda önemli bir değişimi işaret ediyor. Yatırımcılar, Merkez Bankası'nın faiz oranlarını düşüreceği beklentisiyle aylardır umut içindeydi; bu da ekonomiyi canlandıracak bir etki yaratabilirdi. Ancak son veriler, ABD ekonomisinin daha önce düşünüldüğü kadar güçlü olmayabileceğini gösteriyor. İş büyümesindeki yavaşlama ve artan işsizlik, ekonomik toparlanmanın hız kaybettiğini gösteriyor.
ABD'de bir resesyon olasılığı, küresel ekonomik toparlanmanın sürdürülebilirliği hakkında önemli sorular doğuruyor. ABD uzun süredir küresel büyümenin motoru olarak kabul ediliyordu; ancak son ekonomik performansı, bu rolü etkili bir şekilde üstlenemeyebileceğini gösteriyor. Fed'in bu gelişmelere yanıt olarak faiz indiriminde isteksizliği, belirsizliği artırıyor; yatırımcılar, merkez bankasının durgunluğu önlemek için yeterince hızlı hareket etmeyebileceğinden endişe ediyor.
Odak noktası büyük ölçüde ABD'deki potansiyel bir resesyona yönelmişken, Amerikan ekonomik politikasının daha geniş etkilerini de göz önünde bulundurmak önemlidir. ABD, özellikle son yönetimler altında, içe dönük yaklaşımı nedeniyle eleştirildi; bu da ticaret gerginliklerine ve küresel işbirliği eksikliğine yol açtı. Mevcut piyasa kargaşası, bu yaklaşımın bir sonucu olarak görülebilir; zira ABD'nin ekonomik sorunları, dünya genelinde yankı buluyor.
Ayrıca, Fed'in faiz oranları konusundaki temkinli duruşu, daha derin bir sorunu yansıtıyor: tutarlı bir ekonomik stratejinin eksikliği. Düşük işsizlik ve istikrarlı ekonomik büyüme daha önce güçlü bir ekonominin kanıtı olarak gösterilmişken, gerçek daha karmaşık. ABD, yavaşlayan ücret artışları, artan eşitsizlik ve iş gücünden kopmuş insan sayısının artışı ile karşı karşıya. Bu yapısal sorunlar, ABD ekonomisinin sağlıklı olmadığını gösteriyor ve mevcut piyasa dalgalanması, bu daha derin sorunların bir belirtisi olabilir.
Son küresel piyasa kargaşası, dünyanın ekonomilerinin birbirine bağlılığını ve Amerika Birleşik Devletleri'nin büyük etkisini hatırlatıyor. Anlık odak, ABD'deki potansiyel bir resesyona yönelmiş olabilir; ancak daha geniş tablo, belirsizlik ve istikrarsızlıkla boğuşan bir küresel ekonomi. Dünya, ABD Merkez Bankası'nın bir sonraki hamlelerini izlerken, küresel ekonominin karşılaştığı zorlukları ele almak için daha kapsamlı ve işbirlikçi bir yaklaşımın gerekli olduğu açıktır. Mevcut kriz, politika yapıcılar ve yatırımcılar için bir uyanış çağrısı olmalı; ekonomik yönetimde daha incelikli ve proaktif bir yaklaşımın gerekliliğini vurgulamalıdır.