Asya yeniden kendine geliyor!

P. Cevahirlal Nehru
Çeviri: Dr. Cüneyt Akalın

P. Cevahirlal Nehru, Çağdaş Hindistan’ın kurucusu, Bloksuzlar Hareketinin önderi ve Hindistan Ulusal Kongre Partisi’nin başkanı olan, geçen yüzyılın büyük devrimcilerindendir. “Asya yeniden kendine geliyor” başlığıyla yayımladığımız bu konuşma metni Nehru’nun, 23 Mart-2 Nisan 1947 tarihleri arasında Hindistan’ın başkenti Delhi’de toplanan Asya İlişkileri Konferansı’nda yaptığı açılış konuşmasıdır. Okuyacağınız metnin çevirisi Dr. Cüneyt Akalın tarafından yapılmıştır.

***

Asyalı dostlar ve kardeşler!

Sizi, Asya’nın erkeklerini ve kadınlarını buraya getiren nedir? Bizim olan bu anakaranın değişik ülkelerinden sizleri buraya kadim Delhi’ye getiren etken ne? İçimizden birileri bu Konferans için bir davet yapmayı göze aldı; sizler bu davete sıcak bir karşılık verdiniz. Ama sizi buraya getiren, sadece bizden gelen davet değil; daha derinden gelen bir dürtü sizi buraya  taşıdı.

Tarihin yeni bir döneminin eşiğindeyiz. İnsanlık tarihinin ve uğraşlarının iki dönemini birbirinden ayıran köşe taşının üzerinde ayağa kalkarak uzun geçmişimize ve gözlerimizin önünde şekillenen geleceğe bir göz atabiliriz. Uzun bir duraganlık döneminden sonra, Asya,  dünya işlerinde yeniden önem kazandı. Tarihi binyıllar olarak ele alırsak, Mısır’ın kültürel bağlarla sıkı sıkıya bağlı olduğu Asya anakarasının insanlık tarihinin evriminde büyük bir rol oynadığını görürüz. Uygarlık burada yeşerdi, insan bitmez tükenmez yaşam serüvenine başladı. İnsan aklı dur durak bilmeden gerçeği burada aradı, insanoğlunun ruhu bir deniz feneri gibi dünyayı aydınlattı.

Büyük kültür ırmakları ile dört bir yana akan Asya’nın bu dinamiği giderek durgunlaştı, değişmez hale geldi. Öteki anakaralar yeni kazandıkları dinamizm ile öne fırladılar, dünyanın geniş kesimlerine hakim oldular. Bu büyük anakara Avrupa’nın hasım emperyalistlerin çatışma alanı, Avrupa ise insani olaylarda tarihin ve ilerlemenin merkezi haline geldi.

Şimdilerde değişim yeniden sahneye çıkıyor, Asya kendini buluyor. Çok büyük bir geçiş döneminde yaşıyoruz; bir sonraki aşama Asya’ nın öteki anakaralarla ilişkilerinde hak ettiği yeri aldığında şekillenecek.

İşte, bu büyük anda burada buluşuyoruz. Öteki ülkelerden kardeş Asyalıları selamlamak, onlarla geçmişi ve geleceği tartışmak ve ortak ilerlememizin temellerini atmak Hint halkına onur verecektir.

Bir Asya Konferansı düzenleme düşüncesi yeni değildir, birçok kişi bu öneriyi aklına getirdi. Aslında bu konferansın yıllarca önce toplanmamış oluşu gerçekten şaşırtıcıdır; galiba vakti saati gelip çatmamıştı, hazırlıksız bir girişim yüzeysel kalacak, dünyadaki olaylarının gelişimi ile uyumlu olmayacaktı. Sonuç olarak biz Hintliler bu Konferansı topladık ama bu türden bir konferans düşüncesi aynı anda Asya’da birçok ülkeden birçok kişinin aklına geldi. Bir araya gelme, el ele verme ve birlikte ilerleme zamanın biz Asya halkları için gelip çattığı konusunda yaygın çabalar görülüyor, bilinçlenme yaşanıyordu. Sadece belirsiz-şekilsiz bir  heves değildi bu, olaylar bizi bir araya gelmeye zorluyordu. Bu nedenle, davetimiz Asya’nın her ülkesinde olağanüstü yankılandı, yanıtlar buldu.

Asya’nın çok şey borçlu olduğu büyük ülkeden, Çin’den gelen, uzak diyarlara yayılan, Hindistan’ı büyük ölçüde etkileyen görkemli kültürün mirasçıları Mısır’dan ve Batı Asya’nın Arap ülkelerinden gelen, Hindistan ile temasları tarihin alacakaranlığına kadar uzanan İran’ın tarihi Hint kültürü ile çakışan ve süren mücadelede özgürlüğün bir armağan olarak alınamayacağını hatırlatan Endonezya ve Hindi Çini’den gelen, büyük bir liderin dehası ile yenilenen Türkiye’den gelen, Kore’den, Moğolistan’dan, Siam’dan, Malaya’dan, Filipinler’den, yaşadığımız yıllarda çok hızla ilerleyen ve bize öğretecek çok şeyleri olan Asya’nın Sovyet cumhuriyetlerinden, komşularımız Afganistan’dan, Tibet’ten, Nepal’den, Butan’dan, Burma’dan gelen, iş birliğini geliştirmek ve yakın, kardeşçe ilişkiler geliştirmek  üzere dikkatimizi yönelttiğimiz Seylan’dan gelen siz delegeleri ve temsilcileri selamlıyoruz. Asya bu konferansta iyi temsil ediliyor. Bir-iki ülke temsilci yollayamamış ise bu onların isteksizliğinden değil, elimizde olmayan nedenlerden dolayıdır. Avusturalya’dan ve yeni Zelanda’dan gelen gözlemcileri de  selamlıyoruz. Özellikle Pasifik’te ve Asya’nın güney-doğu bölgesinde ortak sorunlarımız var, çözüm üretmek için iş birliği yapmalıyız.

Bir araya geldiğimiz bu günde Asya’nın uzun geçmişi önümüzde duruyor, son yılların sıkıntıları ortadan kalkıyor, binlerce anı gözümüzde canlanıyor. Ama bugün sizlere ne  geçmişin zaferlerinden ne de başarılarından ne de yakın geçmişte bizleri çok bunaltan ve hala süren olaylardan söz edeceğim. Geçmiş iki yüzyıl boyunca Batı emperyalizminin büyümesine ve Asya’nın büyük bölümlerinin sömürge-yarı-sömürge statüsüne indirgenmesine tanık olduk. Bu yıllarda pek çok olay yaşandı ama Avrupa hakimiyetinin en çarpıcı sonuçlarından biri, Asya’nın ülkelerinin birbirlerinden uzaklaşmaları, kopmaları oldu. Hindistan komşu ülkelerle hep Kuzey-batı, Kuzey-doğu, Doğu ve güneydoğu üzerinden ilişki kurdu. İngiliz yönetiminin Hindistan’a gelmesi üzerine bu temaslar kesildi. Hindistan neredeyse tümüyle dünyadan koptu. Eski kara yolları neredeyse köreldi ve dış dünyaya açılan yegane penceremiz İngiltere’ye uzanan deniz yolu oldu. Benzer bir süreç öteki Asya ülkelerini de etkiledi. Ekonomileri kimi Avrupalı emperyalistlere bağlandı; kültürel alanda bile Asya ülkeleri bakışlarını geçmişte çok şey aldıkları komşularına ve dostlarına değil, Avrupa’ya doğru çevirdiler.

Günümüzde, soyutlanmışlık siyasal ya da öteki birçok nedenden dolayı dağılıyor. Eski emperyalistler yok oluyor. Kara yolları canlandı, hava yolları bizleri birbirimizin yanı başına  taşıdı. Bu konferansın kendisi de Avrupa hakimiyeti yıllarında büyüyen soyutlanmaya direnen Asya’nın aklının ve ruhunun biran önce ortaya çıkarılmasının ifadesi olarak anlamlıdır. Hakimiyet yok oldukça bizi çevreleyen duvarlar yıkılıyor, yüzümüzü birbirimize dönüyor, eski arkadaşlar olarak buluşuyoruz.

Bu Konferansta ve bu çalışmada ne liderler ne de takipçileri vardır. Asya’nın bütün ülkeleri eşitlik temelinde, ortak bir amaç ve uğraş için bir araya gelmelidir.

Asya’nın kalkınmasının bu yeni evresinde Hindistan üzerine düşeni yapmak zorundadır. Özgürlüğe ve bağımsızlığa yönelmek gerçeğinin yanı sıra, Hindistan, Asya’da faaliyet gösteren birçok gücün yoğunlaştığı yerdir, doğal merkezdir. Coğrafya kendisini dayatan bir etkendir. Hindistan coğrafi olarak, Batı ve Kuzey ve Doğu ve Güney-doğu Asya’nın kesiştiği noktadadır. Bu nedenle Hindistan’ın tarihi Asyalı ülkelerle ilişkilerini kapsayan uzun bir tarihtir. Kültür dalgaları Hindistan’a Batı’dan/Doğu’dan geldi, Hindistan tarafından emilerek  zengin ve çeşitlilik arz eden bir kültür yaratıldı. Aynı zamanda kültürel dalgalar Hindistan’dan Asya’nın uzak köşelerine yayıldı. Eğer Hindistan’ı tanımak isterseniz, Afganistan’a ve Batı Asya’ya, Orta Asya’ya, Çin’e, Japonya’ya, Güneydoğu Asya ülkelerine gitmeniz gerekecek. Oralarda Hint kültürünün canlılığının göz kamaştırıcı kanıtlarını bulacaksınız.

Uzak geçmişte İran’dan Hindistan’a büyük bir kültürel dalga geldi. Ardından Hindistan ile Uzak Asya ve özellikle Çin arasında istikrarlı temaslar başladı. Daha sonraki yıllarda Güney-doğu Asya, Hint sanatının ve kültürünün şaşırtıcı serpilmesine tanıklık etti.

Arabistan’dan başlayan ve İran-Arap karışık kültürü olarak gelişen bir dalga Hindistan’a çarptı. Bunlar bize ulaştı, bizleri etkiledi ama Hindistan’ın öz kültürü ve aklı o kadar güçlüydü ki, o kültürleri ezilmeden ve yok olmadan kabul edebildi. Günümüzde Hint kültürü bu değişik  etkilerin karışık ürünleridir. Bir Hintli Asya’da nereye giderse gitsin, ziyaret ettiği topraklarla ve orada karşılaştığı insanlarla arasında bir tür yakınlık (hısımlık) hisseder.

Size geçmişten değil günümüzden söz etmek istiyorum. Burada geçmişteki temaslarımızı değil, gelecekteki bağları kurmak için bir araya geldik. Şunu söylemeliyim: Bu Konferansın herhangi bir başka anakaraya ya da ülkeye karşı saldırganlık anlamına gelmediğinin altını çizmek istiyorum. Bu Konferansın haberleri duyulunca Avrupa’daki, Amerika’daki bazı kişiler kuşkular izhar ettiler, konferansın Avrupa’ya ve Amerika’ya yönelik bir tür Pan-Asya hareketi olduğunu düşündüler. Bizim kimseye karşı bir emelimiz yok, bizim yaptığımız dünyanın dört bir yanında barışı ve ilerlemeyi teşvik etmektir. Geçmişte Batılı mahkemelere, idari makamlara dilekçeler verip durduk. Artık geride kaldı bunlar… Kendi ayaklarımızın üzerinde durmalı, bizimle iş birliğine hazır herkesle iş birliğine gitmeliyiz.

Dünyadaki bu krizde Asya kaçınılmaz olarak yaşamsal bir rol oynayacaktır. Asya ülkeleri bundan böyle kukla olarak görülemez, dünya sorunları hakkındaki kendi politikalarını geliştirmek zorundadırlar. Avrupa ve Amerika insanoğlunun ilerlemesine büyük katkılarda bulundular; bu nedenle onlara şükran duymalı, onlardan öğrenmeliyiz. Ama Batı aynı zamanda bizi birçok kez savaşa sürükledi; şimdi bile korkunç bir savaşın ardından bir atom savaşı tehlikesi ile karşı karşıyayız. Bir atom savaşı çağında Asya barışın korunması için etkin çalışmalar yapmalıdır.

Barış, ancak ve ancak uluslar özgür olursa, aynı zamanda insanlar her yerde özgür ve güvence içinde yaşarlarsa, fırsatlara sahip olurlarsa yaşayabilir, kalıcı olabilir. Barış ve özgürlüğü, bu yüzden siyasal ve ekonomik yanları ile ele almalıyız. Asya ülkeleri ortak terimlerle düşünmeli, siyasal, toplumsal ve ekonomik yapılarımızı birlikte şekillendirmeliyiz. Geçmişin yükünü böyle üstümüzden atabilir, büyüme için bütün fırsatları değerlendirebiliriz.

Bu Konferans, küçük çapta da olsa, Asya ülkelerinin bir araya gelişinin getirilerini temsil ediyor. Ne ölçüde başarılı olabilecek olursa olsun, gerçek, bu ortaya atılmanın tarihsel önem taşıdığıdır. Gerçekten de bu fırsatın tarihte eşi benzeri yoktur. Böyle bir toplantı başka bir yerde yaşanmadı. Yani bir araya gelerek bile çok şey başardık, bu bir araya gelişi daha büyüklerinin izleyeceğinden kuşku duymuyoruz.

Bu Konferans çeşitli sorunları tartışacak komitelere ayrılacak. Herhangi bir ülkenin iç politikasını tartışmayacağız, bu, toplantının amacı dışında kalıyor. Kuşkusuz iç politikaya ilgi duyuyoruz, çünkü birbirlerini etkiliyorlar ama onları bu aşamada tartışmamalıyız. Çünkü bu yola girersek bitmek tükenmek bilmez tartışmaların ve sorunların arasında kaybolabiliriz. Bizi bir araya getiren amaca ulaşmada başarısızlığa uğrayabiliriz.

Bu Konferansın ardından, ortak sorunları incelemeye yönelik süreklilik kazanabilecek bazı  Asya kurumları ortaya çıkabilir; örneğin bir Asya Araştırmaları Okulu ortaya çıkabilir. Birbirimizi daha yakından tanımak için öğrenci ve öğretim üyesi değişimini organize edebiliriz. Yapacağımız çok şey var ama bunları tek tek sıralamayacağım. Bunları ele alarak tartışmak ve kararlar almak size düşüyor.

Dar milliyetçilik peşinde değiliz. Milliyetçilik her ülkede bir yere sahip ve gelişmesi teşvik edilmeli ama milliyetçiliğin saldırganlaşmasına ve uluslararası kalkınmada bir tür yola dönüşmesine izin vermemeliyiz. Asya dostluk elini Avrupa’ya, Amerika’ya olduğu kadar acılar içinde kıvranan Afrika’ya uzatıyor.

Biz Asyalıların Afrika halklarına karşı özel sorumluluklarımız var. İnsanlık ailesi içindeki hak ettikleri yerlerini almaları için onlara yardımcı olmalıyız. Öngördüğümüz özgürlükler bir ülkeyle ya da özel bir halkla sınırlandırılamaz. İnsan oğlunun evrensel özgürlüğü bir sınıfın siyasal üstünlüğü temelinde de yükselemez. Bu, her yerde sıradan insanın özgürlüğü olmalıdır.

Asya özgülüğünün büyük mimarlarını şöyle bir analım; Çabalarının meyvelerini verdiği Dr. Sun Yat Sen’i, Zaglul Paşa’yı, Kemal Paşa Atatürkü ve ötekileri analım.

Çabalarının ve esinlerinin Hindistan’ı bağımsızlığın eşiğine getiren büyük bir simayı, Matahma Gandi’yi de anımsayalım.

Asya’nın dört bir yanında çile çekiyor, sınavlardan geçiyoruz. Hindistan’da da çatışmalar ve sıkıntılar göreceksiniz. Gelin, bunlar bizim şevkimizi kırmasın. Büyük bir geçiş döneminde bunların yaşanması kaçınılmazdır. Asya’nın bütün halklarında güçlü, yaratıcı, itici güçler ve yeni yaratıcı hayatiyetler vardır. Uyanan kitleler haklarını istiyor. Asya’nın üzerinde güçlü rüzgarlar esiyor. Bunlardan korkmayalım, tersine kucak açalım. Çünkü ancak onların yardımı ile düşlediğimiz yeni Asya’yı kurabiliriz. Gelin, bu büyük yeni güçlere ve şekillenen düşlere  inanalım. Her şeyden önce Asya’nın geçmişte uzun yıllar simgeleştirdiği insan ruhuna inançla sarılalım.

Avrasya