“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
M. Kemal Atatürk
***
16 Kasım 1919 günü İstanbul’dan yola çıkan Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basışı ile başlayan büyük mücadeleyi Nutuk’ta milletin belleğine kazınan şu cümle ile anlatır: “19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktım: Manzara-i Umumiye…”
Evet, Türk Devrimi Anadolu’da 100 yıl önce Mayıs’ta Karadeniz’in kıyısında sessiz-sedasız başladı. Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmek üzere İstanbul’dan ayrılması bir dönemin bitişinin, milletin tarihinde yepyeni bir sayfanın açılışının tarihidir. Nutuk, bu büyük serüvenin millet önünde anlatımıdır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhurbaşkanı sıfatıyla 15 Ekim 1927-20 Ekim 1927 tarihleri arasında CHP Kurultayı önünde toplam 36 saatte okuduğu Nutuk, içerde ve dışarda 20. yüzyıla damgasını vuran Türk Devrimi’nin öyküsüdür. Atatürk, Nutuk’ta iç olayların muhasebesini esas alır. Ancak madalyonun öteki yüzünde bir başka gerçek gizlidir. 19 Mayıs 1919’da Asya’nın Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan parçasında başlayan mücadelenin küresel savaş sonrasında ortaya çıkan büyük devrimci dalganın hem habercisi hem de halkası olduğunu anımsamalıyız. Bu gerçek bizi Türk Devrimi’nin ülkemizde sıkça dile getirilmeyen öteki yanına götürür. Türk Devrimi ulusal ve evrensel karakterdedir. Asya Devrimlerinin öncüsüdür.
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışı Asya’nın uyanışının adımıdır.
1919: Asya Devrimlerinin başlangıç yılı
20. yüzyıla damga vuran, tarihin akışını değiştiren Asya Devrimleri, kuşkusuz, Dünya Devriminin halkalarıdır. Dünya Devrimin (İhtilali Kebir) meşalesi 1789’da Paris’te yakılmıştı.
20. yüzyılın başında Asyalı devrimcilerin kafasını kurcalayan husus, “Eşitlik-Özgürlük-Adalet” şiarını insanlığa mal eden o büyük devrimi Asya’ya taşımak, Asya’nın görmüş geçirmiş bilge insanlarını Orta Çağ’ın esaretinden kurtarmak, onlara yeni ufuklar açmaktı. İlk büyük dalga, Rusya’dan başlayan, Türkiye ve İran üzerinden Çin’e ulaşan hatta Meksika sahillerini döven 1905 Devrimiydi ama o dalgada hareketin ıslahatçı, reformcu karakteri öne çıkıyordu.
Asya Devrimleri Çağı I. Dünya Savaşı sonrasında, 1919’da başladı.
Kanlı, yıkıcı bir büyük savaşı geride bırakan insanlık emperyal dayatmaları yerle bir etmek için ayağa kalktı. Sovyet ve Türk devrimleri diğer bir deyişle Moskova’nın, Harkov’un işçileriyle Anadolu’nun, Çin’in, İran’ın köylüleri el ele vererek yeni bir Asya, yeni bir dünya yaratmak için harekete geçmişti.
Türkiye: 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa emperyal savaşın yıkıp dağıttığı, bölüp parçaladığı bir milletin kaderini eline almak üzere Samsun’da Anadolu’ya ayak basıyordu. Türk milleti yeniden ayağa kalkıyordu.
Çin: 4 Mayıs 1919 Çin Devrimi’nin ilk adımıdır. Savaşın galiplerinin, Alman kontrolündeki Çin topraklarını Japonya’ya vermeyi tasarlamaları, ummadıkları bir tepki doğurdu. 4 Mayıs 1919 günü, Pekin Üniversitesi ve diğer okullardan çıkan 3 bini aşkın genç meydana doğru yürüyüşe geçti. “Tam bağımsızlık için mücadele et, içerideki hainlerden kurtul” pankartlarına “Versay’ı İmzalama” ve “Çin Çinlilerindir” sloganları eşlik ediyordu.
4 Mayıs Gençlik Hareketi, Çin Devrimi’nin fitilini ateşledi.
İran: Çarlığın yıkılması Dünya Savaşı öncesi Rusya ile İngiltere tarafından oluşturulan düzeni yıktı. İngilizlerin petrol bölgesini yeniden denetim altına almak üzere 1919’da İran ile yeni bir anlaşma yapma arayışı, Sovyetlerin tepkisi, dahası direnişi ile karşılaştı. Kızıl Ordu İngiliz güçlerini bölgeden söküp atmak, İngilizlerin Kafkasya’ya silah sevkiyatını engellemek ve Tahran’daki İngiliz yanlısı hükümete karşı Cengeli’yi güçlendirmek için Hazar kıyısındaki Enzeli’ye birlikler yolladı. Kerbela’daki Ayetullah, İngilizlere karşı direniş fetvası yayımladı.
Rusya: Ekim Devrimi’nin ardından patlak veren iç savaş tüm şiddeti ile devam ediyordu. Kızıllarla Beyazlar arasında kıyasıya süren savaş 1919’un sonuna doğru Kızıl Ordu’nun inisyatifine geçti. Dahası, 1919 Mart ayında Lenin ve diğer Bolşevik liderler tüm dünyadan gelen devrimci sosyalistlerle buluşarak Komünist Enternasyonal’i kurdular. Sovyet Devrimi, öteki halklarla dayanışmanın yollarını arayarak, onlara destek olarak kendini sağlama almanın yollarını arıyordu. Tek tek ülkelerde patlak veren devrimler örgütlenerek, dayanışarak Asya’da yayılıyordu.
Hindistan: Gandi’nin Güney Afrika’dan ülkeye dönmesi millî harekete büyük canlılık kazandırdı. Hint çocuklarının İngiliz sömürge ordusunun saflarında ateşe sürülmeleri Hint aydınlarında bilinç sıçramasına yol açmıştı. Ancak İngiliz sömürgecilerine karşı fitili ateşleyen 1919’daki Amritsar Katliamı oldu. İngiliz komutanın hedef gözeterek 379 sivili katletmesinin yarattığı nefret, ülkenin dört bir yanına yayıldı. Dahası, Yunanistan’ın 15 Mayıs 1919’da İzmir’e asker çıkarması, İngiliz-karşıtlarını, özellikle Müslümanları çileden çıkardı. Gandi Müslüman-Hindru ittifakının temellerini atmak için Hilafet Hareketi’nin yönetimine girdi. Bu mücadele içinde pekişen Müslüman-Hindu birlikteliği İngiliz sömürgeciliğine karşı bir başkaldırı biçimini aldı. “Türk aslanı yine uyanacak, yine kükreyecek, yine düşmanı titretecek” diye haykıran Dr. Muhammed İkbal’in “Mustafa Kemal Paşa’ya” adlı şiiri “Allah Ona Yardım Etsin” dizesiyle başlıyordu.
Asya’daki büyük dalganın kahramanlarını izleyen başka Asyalılar da vardı 1919’un dünyasında.
Suriye: Osmanlı Ordusunun Suriye topraklarını terk etmesinden sonra Suriye’nin başına geçirilen Emir Hüseyin’in oğlu Faysal’ın Temmuz 1919’da Büyük Suriye Kongresi’ni toplayarak Suriye’nin üzerinde egemenliğini ilan etmesi üzerine ülkede direniş başladı.
Mısır: İngilizlerden uzaklaşmak isteyen Mısırlıların Londra ile müzakere istekleri bastırıldı. Waft Partisi bu sırada kuruldu. Milliyetçi liderler Saad Zaglul ve arkadaşlarının 1919’da tutuklanması kanlı çatışmalara neden oldu. Kahire kenti ve bazı merkezlerin devrimci komitelirin eline geçtiği süreçte Üniversite öğrencileri büyük rol oynadılar.
Afganistan: Afganistan’da Emir Habibullah Han’ın katledilmesi üzerine yerine geçen Emanullah Han ülkesinin bağımsızlığını ilan etti.
Asya Devrimleri dünyayı sarstı, özellikle İngiliz-Fransız emperyalistleri direnişlerle karşılaştılar. Bunlardan özellikle İrlanda’yı ve Fas’taki direnişi anmak gerekir.
İrlanda: İngiltere ile işbirliğine karşı çıkan İrlandalılar 1919’da Dublin’de Meclis’i açarak İrlanda Cumhuriyeti’ni ilan ettiler. İrlanda ile İngiltere arasında savaş patlak verdi.
Fas: 1919’da Abdülkerim’in önderliğinde İspanyollara karşı yürütülen Rif Direnişi, 1920’de Fransa’nın müdahalesi ile kanlı biçimde bastırıldı.
Avusturalya-Yeni Zelanda: İngiliz sömürge orduları içinde dünya savaşına katılan Avusturalya-Yeni Zelanda askerlerinin Çanakkale’de, Gelibolu’da kendileri ile ilgili olmayan bir savaşta kırdırılmaları, bu ülkelerde millî bilincin fitilini ateşledi.
Tarihsel olaylar ve belgeler 19 Mayıs 1919’un Anadolu’nun bir köşesinde yaşanan tekil bir tarih olmadığını açık biçimde ortaya koyuyor.
M. Kemal Paşa’nın önderliğindeki Türk direnişine en coşkulu dizelerden bazıları Bengal’den geldi. Bengal’in Nâzım’ı Nazrul İslam, Kemal Paşa diye şöyle haykırıyordu:
KEMAL PAŞA
Hamiyetli annenin cesur evladı
Kemal’in erkek sesi kükremektedir.
Harikalar yarattın sen Kemal kardeş,
Harikalar yarattın mucizeye eş.
Kılıcınla Mübarek ol Kemal Paşa
Cehenneme gönderdin düşmanı. Yaşa!
Kükre! Kuvvet ver bize kutsal hıncından.
Söyle! Korkmayan var mı Türk kılıcından.
Kudretli Kemallere muhtacız biz de.
Türk Devrimi’nin ilk sarsıntılarının özellikle İslam dünyasında büyük bir heyecanla izlendiğini yazarlar şöyle anlatıyor: “Osmanlı yenilgisinin ve Mütareke’nin şoka uğrattığı İslam dünyası 1919 baharından itibaren Türkiye’deki olayları büyük bir dikkatle izlemeye başlar. O zamana kadar tanınmamış biri olan Mustafa Kemal’i, onun Avrupa’ya meydan okuyuşunu heyecanla izlemeye başlar.”[1]
Hindistan bağımsızlığının lideri Nehru ise Türklerin Sakarya Savaşı’nı kazanmalarının haberini aldıklarında hissettiklerini şöyle anlatır: “Mustafa Kemal’in Yunanlılara karşı kazandığı büyük mücadeleyi duyduğumuzda ne kadar çok sevindiğimizi çok iyi hatırlıyorum. …Birçoğumuz Lucknow Hapishanesinde idik ve hapishanedeki barakamızı sağdan soldan bulabildiğimiz şeylerle süslemiş; dahası o akşamı cılız biçimde de olsa, ışıklandırmaya çalışmıştık.”[2]
Türklerin zaferi sonrası Suriye-Filistin’deki hava şöyledir: “Türklerin zaferi ilan edilince Kudüs, Mustafa Kemal’in resimleri ile donatılıyor, Gazze’de Nablus’ta pencerelere Türk bayrakları asılıyor, camilerde dualar okunuyor, Kudüs’teki El Aksa Camiinde büyük bir toplantı yapılıyor, Türk bağımsızlık savaşının kurbanları için bağışlar toplanıyordu. Mustafa Kemal’in İslam dünyasının büyük bölümünde “en popüler kişi” olması bizi şaşırtmamalı, Çünkü Türklerin zaferi İslam’ın 19. yüzyıldan beri süregelen ‘bekleyişine’ yanıt veriyordu.”[3]
Yankıları bu kadar büyük, yaygın bir devrimin bugün ilk anda yürekleri hoplatmamasının nedeni, Cumhuriyetimizin ve önderi M. Kemal Atatürk’ün 2000’li yıllarda BOP çerçevesinde uğradığı saldırılardır. 100. yıl anmaları bize karşı-saldırıya geçmek için pek çok olanak sunuyor.
Tarihin dönün noktalarını anmak, tarih bilincini netleştirmenin, tarihi yazmanın başka adıdır. Yaşananlar sistemleştirilerek kalıcı hale getirilir.
Anmalar kişilere, olaylara, yüzyıllara göre değişir. İnsanlar arasında anlamlı anma, örneğin bebeğin 1. yaşını kutlamaktır. Bu bir bakıma bir yıl önce ana karnından çıkan, diğer bir deyişle başka bir dünyadan gelen bir canlının bu dünyadaki yaşam mücadelesini kazanması anlamına gelir. Bir evliliğin en ateşli kutlaması çoğunlukla ilk yılın ardından yapılır. Geriden gelen yıllar o heyecanı taşımaz.
Büyük tarihsel olayları kutlamanın en çarpıcı vesilesi, ilk 10. yıl ve onun arkasından gelen 100. yıldır. 10. yıl rüştün ispatı anlamına gelirken, 100. yıl o olayın tarihin sınavından geçtiği bir eşiktir.
Tarihsel olaylar da bu tespiti doğruluyor.
Türk milliyetçiliğinin örgütü İttihat-Terakki’nin Büyük Fransız Devrimi’nin 100. yılında, yani 1889’da kurulması rastlantı değildir. Çin’de Dr. Sun Yat-sen hareketinin Devrim’in 100. Yılına rastlaması, Hindistan’da hareketin çekirdeği Milli Kongre Partisi’nin yaklaşık aynı tarihlerde vücut bulması, İran’daki gelişmeler kesinlikle rastlantı sayılamaz, birbiri ile ilintilidir.
Sovyet Devrimi’nin 100. yılının, Bolşeviklere, devrimcilere özgü bir coşku ile kutlanmış olmasa da, Rusya’da büyük çaplı devlet törenleri ile kutlanmış olması, 100. yıl kutlamalarına bir başka örnektir.
Türk Devrimi’nin 100. yılı sadece ayakta kalma başarısının tarihi değildir. Türk Devrimi sadece Anadolu’nun kurtuluşu değildir, Şark’ın kurtuluşudur.
Cumhuriyet’in 10. yılının büyük bir coşku ile kutlanışının genç kuşaklara ulaşan belgesi, Sovyet yönetmen Yurkeviç’in çektiği “Türkiye’nin Kalbi Ankara” belgeselidir.[4]
100. yılda, 10. yıl coşkusunun gerisinde olduğumuzu tespit etmek ufkumuzu açabilir. 10. yılda Bozkır’ın merkezinden koparak ülkeye yayılan “Çıktık Açık Alınla, 10 Yılda Her Savaştan” çığlığı zaferi anımsatıyor ve hedef gösteriyor.
[1] İskender Gökalp - François Georgeon, Kemalizm ve İslam Dünyası, çev. Cüneyt Akalın, Kaynak Yayınları, İst. 2007, s.28.
[2] Nehru, Dünya Tarihinden Kesitler, çeviren: Cüneyt Akalın, Kaynak Yayınları, s. 751.
[3] İ.Gökalp –F.Georgeon, age, s. 30.
[4] Belgesel Kaynak Yayınları’ndan temin edilebileceği gibi, internetten de seyredilebilir.