
Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN), yarım yüzyılı aşkın bir süredir on üye ülkeyi ortak bir çatı altında buluşturarak bölgesel barış ve işbirliğini sürdürmeyi başarmıştır. Ancak son yıllarda uluslararası sistemde değişen güç dengeleri ve büyük güç rekabeti, ASEAN’ın jeopolitik rolünü yeniden gündeme getirmiştir. Özellikle Çin’in yükselişi ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Hint-Pasifik bölgesine artan ilgisi, ASEAN’ı iki süper güç arasında konumunu belirlemeye zorlamaktadır. Bu durum, ASEAN’ın ABD’ye karşı birleşik bir bölgesel cephe oluşturup oluşturamayacağı sorusunu akla getirmektedir. Bu makalede, ASEAN’ın böyle bir cephe oluşturma potansiyeli kapsamlı bir biçimde analiz edilmektedir. Analiz, ASEAN’ın tarihsel oluşumu ve evriminden başlayarak örgütün stratejik hedefleri ile iç farklılıklarını, ABD’nin bölgedeki varlığını, ASEAN’ın ABD politikalarına tepkilerini ve Çin’in etkisini ele almaktadır. Ayrıca, ASEAN’ın bölgesel birlik ve kurumsal kapasitesi değerlendirilecek, ABD karşıtı birleşik bir tutum benimsemesinin önündeki siyasi ve ekonomik engeller tartışılacaktır. Son bölümde ise geleceğe yönelik olası senaryolar çizilerek hem ASEAN hem de ilgili aktörler için politika önerileri sunulacaktır.
ASEAN’in Kuruluşu ve Siyasal Evrimi
ASEAN’ın tarihsel arka planı, örgütün bugününe ışık tutar niteliktedir. ASEAN (Association of Southeast Asian Nations - Güneydoğu Asya Uluslar Birliği), 8 Ağustos 1967’de Endonezya, Malezya, Filipinler, Singapur ve Tayland tarafından Bangkok’ta imzalanan ASEAN Bildirisi ile kuruldu. Kuruluş döneminde bölgesel dinamikler, Soğuk Savaş’ın getirdiği ideolojik çatışmalar ve bölge içi güvensizliklerle şekillenmişti. Örgütün temel motivasyonlarından biri, komünizmin Güneydoğu Asya’ya yayılmasına karşı ortak bir cephe oluşturma arayışıydı. Nitekim ASEAN’ın kurucu üyeleri, o dönemde Vietnam ve Çin kaynaklı komünist etkiye karşı kendi rejimlerinin devamını ve bölgesel istikrarı korumak istiyordu (CFR, 2023). Bu nedenle ASEAN, başlangıcında açıkça askeri bir ittifak olarak tanımlanmasa da, dolaylı olarak bölgeyi komünizm tehdidine karşı dirençli kılmayı hedeflediği yaygın bir değerlendirmedir (Acharya, 2014).
8 Ağustos 1967'de Bangkok'ta beş dışişleri bakanının imzaladığı ASEAN Deklarasyonu ile birlik kuruluyor
Kuruluş ilkeleri, üye ülkelerin egemenliğine saygı ve birbirlerinin iç işlerine karışmama prensibi üzerine inşa edildi. 1976’da imzalanan Dostluk ve İşbirliği Antlaşması (TAC) ile bu prensipler kurumsal bir zemine kavuşmuştur (CFR, 2023). TAC, ASEAN üyelerinin birbirlerinin toprak bütünlüğüne ve siyasi bağımsızlığına mutlak saygı duyacağını ve anlaşmazlıkları barışçı yollarla çözeceğini taahhüt etmektedir. Bu, ASEAN’ın meşhur “iç işlerine karışmama” ilkesinin temelini oluşturur ve örgütün siyasal kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır. Nitekim ASEAN, Batı’daki entegrasyon örneklerinden farklı olarak egemenlik hassasiyetine dayalı, gayriresmî ve konsensüs odaklı bir “ASEAN Yolu” geliştirmiştir. Bu yaklaşım, resmi olmayan diyalog ve oybirliği ile karar alma yöntemlerini içererek, bölgesel işbirliğini her bir üyenin onayıyla ilerletmeyi amaçlar (Acharya, 2017).
Kuruluşundan itibaren ASEAN’ın siyasal evrimi birkaç önemli aşamadan geçti. 1960’ların sonunda ve 1970’lerde ASEAN, öncelikle üyeleri arasındaki ilişkileri düzeltmeye ve bölge içi güven inşasına odaklandı. Örneğin Endonezya ile Malezya arasındaki çatışma 1966’da sonlanmış; hemen ardından Endonezya’nın yeni liderliği ASEAN’a katılarak düşmanlıkların yerine işbirliğinin konulmasında kritik rol oynamıştır.
1971’de ASEAN üyeleri, Güneydoğu Asya’yı “Barış, Özgürlük ve Tarafsızlık Bölgesi” (ZOPFAN) ilan eden bir deklarasyon yayımlayarak bölgede büyük güçlerin hegemonik etkisine karşı ortak bir duruş sergilemek istediler (Acharya, 2017). Bu deklarasyon sembolik olmakla birlikte ASEAN’ın kendi bölgesel düzenini dış müdahalelerden uzak tutma arzusunu yansıtıyordu.
1970’lerin sonu ve 1980’lerde ASEAN, ilk ciddi ortak dış politika sınavıyla karşılaştı: 1978’de Vietnam’ın komşu Kamboçya’yı işgali ve bölgede Sovyet nüfuzunun artması. ASEAN, bu krizde işgalin tanınmaması için uluslararası diplomasi yürütmüş ve Kamboçya’daki Vietnam yanlısı rejime karşı Birleşmiş Milletler’de birleşik bir cephe oluşturmuştur. Bu, ASEAN’ın ortak stratejik çıkarlar doğrultusunda hareket edebildiğinin erken bir göstergesiydi. Soğuk Savaş’ın sonunda ASEAN, bölgesel kapsamını genişletme fırsatı buldu. 1984’te Brunei’nin katılımıyla üye sayısı altıya çıktı. Ardından, komünist blokla ideolojik rekabetin sona ermesi ve Kamboçya iç savaşının çözülmesiyle, ASEAN kendisine uzun vadeli hedef olarak belirlediği “Tek Bir Güneydoğu Asya” idealine ulaşmak üzere adımlar attı. 1990’larda eski rakiplerini de bünyesine dahil ederek genişleme sürecine girdi: Vietnam 1995’te, Laos ve Myanmar 1997’de, Kamboçya ise 1999’da ASEAN’a tam üye olarak kabul edildi. Böylece örgüt, kuruluşundan otuz yıl sonra Güneydoğu Asya’daki on ülkenin tamamını kapsar hale geldi. Bu genişleme, ASEAN’ın başlangıçtaki anti-komünist söylemini geride bırakarak, eski düşmanları bile aynı masada buluşturan kapsayıcı bir bölgesel mekanizma olma yönünde evrim geçirdiğini gösteriyordu.
1997 Asya finans krizi, ASEAN işbirliğinin önemini ekonomik alanda ön plana çıkardı. Krizin yıkıcı etkisi, üye ülkeleri ekonomik dayanışmayı artırmaya yöneltti. 2000 yılında Çin, Japonya ve Güney Kore ile birlikte başlatılan Chiang Mai Girişimi, finansal krizlere karşı bölgesel rezerv ağının kurulmasını öngören önemli bir adımdı (CFR, 2023). Bu sayede ASEAN, bölge dışı aktörlerle beraber finansal istikrarı koruma mekanizmaları geliştirmeye başladı. 1992’de imzalanan ASEAN Serbest Ticaret Bölgesi (AFTA) anlaşması ile de iç pazarda gümrük vergilerinin azaltılması hedeflendi ve ekonomik bütünleşmenin temelleri atıldı.
Kurumsallaşma yönünde en önemli adımlardan biri, 2007 yılında ASEAN Tüzüğü’nün kabul edilmesidir. Böylece birlik, hukuki bir kişilik kazanmış ve daha belirgin bir kurumsal yapıya kavuşmuştur. Tüzük ASEAN’ın amaçlarını, üyelik koşullarını ve temel ilkelerini yazılı hale getirirken, üç ana topluluk inşasını da planlamıştır: ASEAN Siyasi-Güvenlik Topluluğu, ASEAN Ekonomik Topluluğu ve ASEAN Sosyo-Kültürel Topluluğu. Bu yapılar 2015’te resmen yürürlüğe girerek ASEAN’ın entegrasyon sürecini belirli sektörlerde derinleştirmeyi amaçlamıştır. Özellikle ekonomik topluluk, mal, hizmet, yatırım ve işgücünün daha serbest dolaşımını teşvik ederek bölgesel bir pazar yaratmayı öngörmüştür. Her ne kadar bu hedeflerin gerçekleştirilmesi kademeli ve sınırlı olsa da, ASEAN ülkeleri arasındaki ticaret ve yatırım ilişkileri bu dönemde belirgin biçimde artmıştır (Wester ve Pitakdumrongkit, 2024).
Siyasal alanda ise ASEAN, bölgesel mimarinin merkezi aktörü olma stratejisini benimsedi. “ASEAN merkeziliği” kavramı, 1990’lardan itibaren özellikle ASEAN’ın geniş katılımlı forumları aracılığıyla vücut buldu. 1994’te kurulan ASEAN Bölgesel Forumu (ARF), Asya-Pasifik’te güvenlik diyaloğu için ilk geniş platform olup ABD, Çin, Rusya, Japonya, Hindistan gibi aktörleri ASEAN çatısı altında bir araya getirdi. Bunu takiben Doğu Asya Zirvesi (EAS) gibi ASEAN öncülüğündeki forumlar sayesinde Birlik, büyük güçleri aynı masa etrafında toplayabilen “diyalog mimarı” rolünü üstlendi (Caballero-Anthony, 2014). Bu sayede ASEAN, sınırlı maddi gücüne rağmen, bölgesel gündemi etkileme kapasitesine sahip oldu; zira Çin-ABD rekabeti gibi kritik konular dahi ASEAN toplantılarının gündemine girmeye başladı. Ancak bu kazanımlarına karşın, ASEAN’ın stratejik vizyon eksikliği ve liderlik zafiyeti olduğu yönünde eleştiriler de dile getirilmiştir. Uzmanlar, ASEAN’ın en büyük sınamalarının başında, Çin’e karşı ortak bir tutum geliştirme ve Myanmar gibi iç krizlere etkin tepki verme konularının geldiğini vurgulamaktadır (CFR, 2023).
Özetle, ASEAN’ın tarihsel yolculuğu, Soğuk Savaş döneminin güvenlik endişeleriyle şekillenen gevşek bir işbirliği platformundan, daha kurumsal ve kapsamlı bir bölgesel topluluğa dönüşüm sürecidir. Bu süreçte ASEAN, bir yandan iç barış ve uyumu korumayı başarırken, diğer yandan değişen jeopolitik koşullara uyum sağlamaya çalışmıştır. Kuruluş amacı gereği herhangi bir blok çatışmasına taraf olmamayı ilke edinen ASEAN, Soğuk Savaş sonrası dönemde de bu tarafsızlık ve denge politikasını sürdürerek bölgesel özerkliğini maksimize etmeye çalışmıştır. Ancak örgütün iç yapısı ve karar alma yöntemleri, aynı zamanda onun kapasite sınırlarını da belirlemektedir ki bu noktaya ilerleyen bölümlerde değinilecektir.
ASEAN’in Stratejik Amaçları ve İç Çeşitliliği
ASEAN, heterojen yapısına rağmen ortak bazı stratejik amaçlar etrafında şekillenmiştir. Örgütün stratejik hedefleri, hem kuruluş vizyonundan hem de değişen bölgesel dinamiklerden beslenir. En başta, bölgesel barış ve istikrarı korumak ASEAN’ın temel misyonudur. Kurucu belge olan Bangkok Bildirisi’nde, üye ülkeler arasında “barış içinde yaşama” ve anlaşmazlıkların dostane yollarla giderilmesi vurgulanmıştır. Bu doğrultuda ASEAN, kendi içinde bir güvenlik topluluğu oluşturmayı, yani üyeleri arasında savaşın düşünülemez hale geldiği bir ortam yaratmayı hedeflemiştir (Acharya, 2014). Nitekim kurulduğu 1967’den bu yana ASEAN üyeleri arasında doğrudan bir savaşın çıkmamış olması, bu hedefin büyük ölçüde gerçekleştiğine işaret etmektedir.
Bir diğer stratejik amaç, bölgesel özerklik ve büyük güçlerden bağımsız hareket edebilme kapasitesini geliştirmektir. Bu, 1970’lerdeki ZOPFAN girişiminden günümüzde “ASEAN merkeziliği” söylemine kadar uzanan bir çizgide görülür. ASEAN ülkeleri, sömürgecilik deneyimleri ve Soğuk Savaş’ta maruz kaldıkları vekalet çatışmaları nedeniyle, dış güçlerin bölgeye müdahalesine karşı temkinlidir. Dolayısıyla ASEAN, bölgeyi kendi liderliğinde düzenlemek ve büyük güç rekabetinde dengeleyici bir rol oynamak ister. Örneğin, ASEAN liderleri 2019’da yayınladıkları Hint-Pasifik Görünümü Belgesi’nde (AOIP) ASEAN’ın bağımsız hareket etme kabiliyetine ve merkezi pozisyonuna vurgu yaparak, hiçbir büyük gücün etkisi altına girmeme niyetini ortaya koymuşlardır (Ha, 2019). Bu belge, ASEAN’ın stratejik özerklik arayışının güncel bir ifadesidir.
Ekonomik kalkınma ve refah artışı da ASEAN’ın kurucu hedeflerinden biridir. Üye ülkeler, ASEAN çatısı altında ekonomik işbirliğini derinleştirerek ulusal kalkınmalarını hızlandırmayı ummuşlardır. 1970’lerde kurulan ASEAN Sanayi Projeleri ve 1992’deki AFTA bu çabanın ürünüdür. Günümüzde ASEAN Ekonomik Topluluğu (AET), bölgeyi entegre bir ekonomik alan haline getirmeyi amaçlamaktadır. Bu hedefe ulaşmak için tarifelerin düşürülmesi, yatırım serbestisinin artırılması ve sınır ötesi iş akışının kolaylaştırılması yönünde adımlar atılmıştır. Ekonomik bütünleşme sayesinde ASEAN, 10 üyesi ve yaklaşık 700 milyonluk nüfusu ile 3,6 trilyon dolarlık bir ekonomi haline gelmiştir; bu büyüklük onu dünyanın en büyük beşinci ekonomisi yapmaktadır (Wester & Pitakdumrongkit, 2024). Dolayısıyla, ekonomik kalkınma ve bütünleşme, ASEAN’ın hem iç istikrarının hem de küresel öneminin artırılması bakımından kritik bir stratejik amacıdır.
ASEAN’ın bir diğer amacı, kültürel ve sosyal dayanışmayı güçlendirerek bölgesel kimliği pekiştirmektir. ASEAN Sosyo-Kültürel Topluluğu, eğitim, kültür, afet yönetimi, çevre koruma gibi alanlarda ortak politikalar geliştirerek üye halklar arasında bir “ASEAN bilinci” oluşturmayı hedefler. Bu alandaki ilerleme daha ziyade sembolik ve uzun vadeli olsa da, ASEAN bayrağı ve marşı gibi ortak semboller, öğrenci değişim programları ve insanların birbirini tanımasını artıran girişimler bu kimlik inşasının parçalarıdır. Amaç, ASEAN vatandaşlarının kendilerini sadece kendi uluslarına değil, aynı zamanda bölgesel topluluğa da ait hissetmelerini sağlamaktır (Acharya, 2017). “Tek Vizyon, Tek Kimlik, Tek Topluluk” sloganı da bu idealin ifadesidir.
Ne var ki bu stratejik hedeflerin gerçekleştirilmesi, ASEAN’ın iç çeşitliliği nedeniyle kolay olmamaktadır. ASEAN, belki de dünyanın en çeşitli bölgesel bloklarından biridir. Birlik üyesi on ülke, ekonomik gelişmişlik düzeylerinden siyasi rejim tiplerine, dinî ve etnik yapılarından coğrafi özelliklerine kadar keskin farklılıklar gösterir. Örneğin Singapur, kişi başına geliri 85 bin doları bulan zengin bir şehir devletiyken, Myanmar yaklaşık 1.200 dolar kişi başı gelirle ASEAN’ın en yoksul ülkesidir. Endonezya dünyanın en kalabalık dördüncü ülkesi ve çoğunluğu Müslüman bir nüfusa sahipken, Vietnam tek parti komünist sistemiyle yönetilen ve büyük ölçüde Budist mirasa sahip bir ülkedir. Tayland ve Kamboçya’da Theravada Budizmi hâkimken, Malezya ve Brunei’de İslam resmî din konumundadır; Filipinler ise Katolik Hristiyan çoğunlukla ASEAN’ın kültürel mozaiğine ayrı bir renk katar. Siyasi rejimler açısından bakıldığında, “kusurlu demokrasiler”, otoriter rejimler ve hibrid yönetimler yan yana bulunmaktadır (CFR, 2023). Endonezya ve Malezya nispeten rekabetçi seçimler yapan demokrasiler iken, Vietnam ve Laos tek partili sosyalist yönetimlerdir; Brunei mutlak monarşiyle, Myanmar ise askeri darbeyle yönetilmektedir. Kamboçya ve Singapur tek parti hakimiyetindeki yarı-otoriter sistemler olarak nitelendirilebilir. Bu denli farklı yönetim yapıları, doğal olarak ülkelerin dış politika önceliklerine de yansımaktadır.
ASEAN içindeki çeşitlilik sadece sosyo-ekonomik ve siyasi düzeyde değil, aynı zamanda stratejik yaklaşımlarda da kendini gösterir. Üye ülkelerin coğrafi konumları, tehdit algıları ve büyük güçlerle ilişkileri farklıdır. Örneğin, deniz kıyısı olan ülkeler (Endonezya, Filipinler, Vietnam gibi) için Güney Çin Denizi’nde egemenlik ihtilafları ve deniz güvenliği birincil önemdeyken, karasal komşuluğa sahip ülkeler (Laos, Myanmar, Kamboçya) için sınır güvenliği, karayolu bağlantıları ve Mekong Nehri havzası işbirliği önceliklidir. Bu durum, ASEAN üyelerinin dış politikasında farklı önceliklerin ortaya çıkmasına yol açar. Kimi ülke Çin’le Güney Çin Denizi anlaşmazlıkları nedeniyle savunma iş birliği kapsamında ABD’ye yakın dururken, kimi ülke Çin’den gelen yatırımlara bağımlı olduğu için Pekin ile yakın ilişkiyi önceleyebilmektedir. Dolayısıyla ASEAN içinde ortak bir stratejik tehdit tanımı yoktur – tehdit algıları ülkelere göre değişir.
Bütün bu farklılıklara rağmen ASEAN ülkelerini bir arada tutan bazı bağlar mevcuttur. Her şeyden önce, tarihsel olarak Güneydoğu Asya ülkeleri dış müdahalelere maruz kalmış ve büyük güç rekabetinin sahnesi olmuşlardır. Bu ortak deneyim, kendi aralarında dayanışmayı teşvik etmiştir. ASEAN’ın sağladığı diyalog ortamı ve güven artırıcı önlemler, üye ülkelerin aralarındaki ihtilafları yönetebilmesini kolaylaştırmıştır. Singapur’un eski Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi ve düşünür Kishore Mahbubani, ASEAN’ın “danışma ve oybirliği kültürünün daha önce düşmanlık güden ülkeler arasında adeta jeopolitik mucizeler yarattığını” ifade eder (Mahbubani & Severino, 2017). Gerçekten de, 1960’larda savaşa tutuşmuş ya da ciddi anlaşmazlıklar yaşamış devletlerin (örneğin Endonezya-Malezya, Vietnam-Tayland, vb.) bugün aynı masada uyum içinde çalışabilmesi, ASEAN’ın yumuşak güç eseri olarak görülmektedir.
ASEAN’ın iç çeşitliliğini yönetebilmek adına geliştirdiği “ASEAN Yolu” yaklaşımı, informellik, danışma, konsensüs arayışı ve çatışmadan kaçınma gibi özellikleri ile tanınır. Resmî olmayan toplantılar, uzun görüş alışverişleri ve herkesin asgari müşterekte uzlaşmasına dayalı karar alma süreçleri, birlik içindeki farklı rejim ve kültürleri uzlaştırmanın bir yöntemidir (Molthof, 2017). Örneğin ASEAN’da önemli kararlar genellikle oybirliği ile alınır; bir üye bile itiraz ederse ortak bir tutum ilan etmek mümkün olmaz. Bu yüzden zaman zaman ASEAN’ın güçlü ve somut adımlar atmaktan geri durduğu eleştirisi yapılır. Ancak bu mekanizma, farklı çıkarlara sahip üyelerin bir arada kalmasını sağladığı için, istikrar koruyucu bir işlev de görmektedir. “Birlik içinde çeşitlilik” (unity in diversity) ilkesi, ASEAN’ın varoluşunun temel dayanaklarından biri olarak kabul edilir.
Sonuç olarak, ASEAN’ın stratejik amaçları – barışı korumak, özerklik sağlamak, ekonomik refahı artırmak ve bölgesel kimliği güçlendirmek – ile iç çeşitliliği arasında sürekli bir denge arayışı söz konusudur. ASEAN, heterojen yapısını dikkate alarak esnek ve düşük profilli bir işbirliği modeli geliştirmiştir. Bu model sayesinde elli yılı aşkın süredir dağılmadan varlığını sürdürebilmiş, hatta genişleyebilmiştir. Ne var ki aynı model, ASEAN’ın ortak ve cesur stratejik hamleler yapabilme kapasitesini de sınırlamaktadır. Üye devletlerin birbirinden ayrışan öncelikleri ve iç siyasi yapıları, ASEAN’ın birlik halinde hareket etmesini güçleştirmekte; bu da dış politika ve güvenlik alanında birlik adına zaman zaman vizyon eksikliği olarak kendini göstermektedir. Bu iç zorluklar, ASEAN’ın ABD veya başka bir büyük güce karşı kolektif tavır alıp alamayacağı sorusunun cevabında belirleyici olacaktır.
ABD’nin Güneydoğu Asya’daki Varlığı: Siyasi, Ekonomik ve Askeri Boyut
ABD, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Güneydoğu Asya’da önemli bir aktör olmuş ve bölgenin güvenlik mimarisi ile ekonomik kalkınmasında derin izler bırakmıştır. Dolayısıyla ASEAN’ın ABD’ye yönelik tutumunu değerlendirirken, ABD’nin bölgedeki siyasi, ekonomik ve askeri varlığını ayrıntılı şekilde ele almak gerekir.
Siyasi ve diplomatik boyutta, ABD’nin Güneydoğu Asya ile ilişkileri dalgalı bir seyir izlemekle birlikte, stratejik önemi haizdir. Soğuk Savaş döneminde ABD bölgeye esasen komünizmin yayılmasını engelleme stratejisinin bir parçası olarak baktı. Bu amaçla 1954’te kurulan Güneydoğu Asya Antlaşma Teşkilatı (SEATO), ABD’nin Filipinler ve Tayland gibi müttefikleriyle bölgesel bir savunma paktı niteliğindeydi. SEATO her ne kadar etkili bir ömür süremeyip 1977’de dağılmış olsa da (üyelerinin çoğu çekildiği için), ABD’nin bölgedeki ittifaklarının temelini atmıştı. Örneğin Filipinler ve Tayland, ABD ile ikili savunma anlaşmaları imzalayarak resmi müttefik statüsünü elde etmişlerdir. Bu iki ülke, ABD’nin Asya’daki “güvenlik şemsiyesinin” Güneydoğu Asya’ya uzanan kollarıdır. Bu durum günümüzde de geçerlidir: ASEAN’ın on üyesinden ikisi, Filipinler ve Tayland, ABD ile müttefiklik anlaşmasına sahiptir. Dolayısıyla ASEAN ailesi içinde zaten ABD ile yakın müttefiklik ilişkisine sahip ülkeler bulunmaktadır ki bu, örgütün topyekûn “ABD karşıtı” bir çizgi benimsemesinin doğal bir kısıtıdır.
ABD’nin bölgeye siyasi angajmanı, Soğuk Savaş sonrasında da devam etmiş ve hatta yeni biçimler almıştır. 1990’larda ABD, Vietnam ile ilişkilerini normalleştirerek ve ASEAN’ı doğrudan muhatap almaya başlayarak diplomatik nüfuzunu çeşitlendirdi. 1997 Asya krizi sırasında ABD’nin takındığı mesafeli tutum bazı hayal kırıklıkları yaratsa da, 2000’lerde Başkan Obama’nın ilan ettiği “Asya’ya Yeniden Dönüş” (Pivot to Asia) politikası ASEAN’ı ABD diplomasisinin odağına yerleştirdi. Washington, ASEAN ile ilişkisini 2015’te Stratejik Ortaklık düzeyine çıkarmış, 2022’de ise bunu daha da ileriye taşıyarak Kapsamlı Stratejik Ortaklık ilan etmiştir (Wester & Pitakdumrongkit, 2024). Bu statü artışı, ABD’nin ASEAN’ı Çin’le rekabet bağlamında kritik gördüğünü ve kurumsal olarak angaje olmaya önem verdiğini gösterir. Nitekim ABD Başkanı’nın her yıl ASEAN zirvelerine katılması ve 2022’de ilk kez tüm ASEAN liderlerini Washington’da ağırlaması, diplomatik jestler olarak dikkat çekmiştir. ABD-ASEAN zirveleri, taraflar arasındaki işbirliğini derinleştirmek için bir platform sunarken; ASEAN Bölgesel Forumu ve Doğu Asya Zirvesi gibi çok taraflı ortamlarda da ABD aktif katılımcı konumundadır. Bu yolla ABD, ASEAN üzerinden bölge diplomasisine entegre olmaktadır. Ancak bazı uzmanlar, ABD’nin bölgeye yaklaşımının son yıllarda fazla Çin odaklı ve rekabetçi bir ton taşıdığını, ASEAN ülkelerinin ise bu “sıfır toplamlı” rekabet söyleminden rahatsız olduğunu belirtir. Nitekim 2024 yılında yapılan bir bölge anketine göre, Güneydoğu Asya elitleri ilk defa “ABD-Çin çatışmasında taraf tutmak zorunda kalsalar kılpayı bir çoğunlukla Çin’den yana tavır alacaklarını” belirtmişlerdir. Bu bulgu, ASEAN başkentlerinde ABD’ye yönelik ikircikli bir eğilim olduğuna işaret ederken, Washington’ın bölge politikasını sadece Çin’i dengelemek eksenine indirgemesinin ters tepki yaratabileceğini göstermektedir (Sambhi, 2024).
Ekonomik boyutta, ABD’nin Güneydoğu Asya ile ilişkisi oldukça derindir ve ASEAN ülkeleri için büyük önem taşır. Tarihsel olarak ABD, birçok Güneydoğu Asya ülkesinin başlıca ticaret ortağı ve yatırım kaynağı olagelmiştir. Güncel veriler, ASEAN ile ABD arasındaki ticaret hacminin 2023’te yaklaşık 500 milyar dolara ulaştığını göstermektedir. Bu rakam, ASEAN’ı ABD’nin dördüncü en büyük ticaret ortağı yaparken, ABD de ASEAN’ın toplam dış ticaretinde üst sıralarda yer almaktadır. Hatta 2023 sonu itibariyle ABD, ASEAN’ın ihracatında birinci pazar konumuna gelmiş, ASEAN toplam ihracatının %15’i ABD’ye yönelmiştir. Bu, Çin’in bir miktar pazar payı kaybetmesi ve bazı tedarik zincirlerinin ABD’ye yönelik üretimi ASEAN’a kaydırmasıyla açıklanabilir. Örneğin, ABD-Çin ticaret savaşının etkisiyle Vietnam, Kamboçya gibi ülkeler ABD’ye tekstil, elektronik ihracatında ciddi artışlar yakalamıştır. Öte yandan ABD, ASEAN için yalnızca bir ihracat pazarı değil, aynı zamanda kritik bir yatırım ve teknoloji ortağıdır. 2023 itibariyle ABD, ASEAN ülkelerine en fazla doğrudan yatırım yapan ülke konumundadır; Amerikan şirketlerinin bölgedeki toplam yatırımları 480 milyar doları aşmış durumdadır. Bu, ABD’nin ASEAN’daki birikimli dış yatırımlarının, Çin, Japonya, Güney Kore ve Tayvan’ın toplam ABD yatırımlarından neredeyse iki kat fazla olduğu anlamına gelir (Wester & Pitakdumrongkit, 2024). Amerikan özel sektörü, bölgedeki imalat, enerji, finans, teknoloji ve hizmet sektörlerinde on binlerce istihdam yaratmaktadır. Örneğin sadece Malezya’da faaliyet gösteren ABD şirketlerinin yaklaşık 300 bin kişiye iş imkânı sağladığı belirtilmektedir (Sambhi, 2024).
Bu güçlü ekonomik bağlar, ASEAN ülkelerinin ABD ile ilişkilerinde belirleyici bir faktördür. Singapur gibi ihracata dayalı gelişmiş ekonomiler de, Vietnam gibi yükselen imalat merkezleri de ABD pazarına erişimi stratejik bir öncelik sayar. Dolayısıyla ASEAN’ın kolektif olarak ABD’ye cephe alması, kendi ekonomik çıkarlarına da ters düşecektir. Nitekim ABD, bölgenin kalkınma ihtiyaçlarının karşılanmasında vazgeçilmez bir ortaktır: Bölge ülkeleri altyapı, teknoloji ve eğitim gibi alanlarda ABD ile daha fazla işbirliği arayışındadır. 2022’de ABD ile ASEAN arasında sağlık, enerji, iklim ve ulaştırma altyapısı gibi konularda yeni diyalog mekanizmaları başlatılmıştır (Wester & Pitakdumrongkit, 2024). Ayrıca ABD, uluslararası finansal kurumlar (Dünya Bankası, IMF) nezdindeki ağırlığıyla da ASEAN ekonomilerinin istikrarında dolaylı bir role sahiptir. Örneğin, 1997 krizinde Tayland ve Endonezya’nın IMF’ye başvurusu veya 2020 pandemi sürecinde bölgeye aşı ve ekonomik destek sağlanmasında ABD’nin desteği önemli olmuştur.
Bununla beraber, ekonomik ilişkiler boyutunda son dönemde dikkat çeken bir husus, ABD’nin bölge ile serbest ticaret anlaşması eksikliğidir. Singapur haricinde (ABD-Singapur Serbest Ticaret Anlaşması, 2004’ten beri yürürlükte), hiçbir ASEAN ülkesiyle ABD arasında kapsamlı bir serbest ticaret anlaşması bulunmamaktadır. 2010’larda ABD’nin öncülüğünde müzakere edilen Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) anlaşması, Vietnam, Malezya, Brunei gibi bazı ASEAN üyelerini de kapsayacak şekilde tasarlanmıştı; ancak ABD’nin 2017’de anlaşmadan tek taraflı çekilmesi bu fırsatı ortadan kaldırdı. Kalan ülkeler anlaşmayı Kapsamlı ve İlerlemeci Trans-Pasifik Ortaklığı (CPTPP) adıyla yürürlüğe koydular, fakat bu artık ABD’siz bir oluşumdur. Bu gelişme, birçok ASEAN ülkesinde, özellikle anlaşmaya taraf olan Vietnam ve Malezya’da, hayal kırıklığı yaratmıştı. Bu boşluğu kısmen doldurmak adına ASEAN, Çin’in de içinde olduğu Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) anlaşmasını 2020’de imzaladı ve 2022’de yürürlüğe aldı. RCEP, ASEAN’ın beş büyük ticaret ortağını (Çin, Japonya, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda) içeren ve dünya nüfusunun üçte birini kapsayan dev bir serbest ticaret alanıdır. ABD bu anlaşmanın dışında kalmıştır. 2022’de ABD tarafından başlatılan Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesi (IPEF) ise bölgeyle ekonomik angajmanı artırma amaçlı bir girişim olsa da, geleneksel bir serbest ticaret anlaşması olmaması ve somut pazar erişimi sunmaması nedeniyle ASEAN’da temkinli bir iyimserlikle karşılanmıştır. Yine de 10 ASEAN ülkesinden 7’si (Brunei, Endonezya, Malezya, Filipinler, Singapur, Tayland, Vietnam) IPEF müzakerelerine katılmaktadır. Bu, ASEAN üyelerinin ABD ile kural belirleyici platformlarda bulunmaya değer verdiğini gösterir. Ancak uzmanlar, ABD’nin bölgeye ticari erişim imkânı sunmamasının uzun vadede etkisini sınırlayabileceğini vurgular. Dolayısıyla ASEAN ülkeleri hem ABD hem Çin ile ticari bağlarını sürdürerek, açık ve kapsayıcı bir ekonomik düzen arzularlar; herhangi birinin dışlanmasına sıcak bakmamaktadırlar.
Askeri ve güvenlik boyutu, ABD’nin Güneydoğu Asya’daki mevcudiyetinin en belirgin ve tartışmalı alanlarından biridir. Bölge, on yıllarca ABD askeri güçlerine ev sahipliği yapmış veya onların faaliyet alanı olmuştur. Filipinler’deki Subic Körfezi Deniz Üssü ve Clark Hava Üssü, Soğuk Savaş boyunca ABD’nin Pasifik’teki en büyük konuşlanma noktalarındandı. Her ne kadar Filipinler 1992’de bu üslerin kapatılmasını sağlamışsa da, 2000’lerde imzalanan anlaşmalarla ABD kuvvetlerinin Filipinler’e dönmesinin yolu açıldı. Günümüzde ABD, Filipinler’de dönüşümlü olarak askeri varlık bulundurmakta, 2014 tarihli Geliştirilmiş Savunma İşbirliği Anlaşması (EDCA) kapsamında bu ülkenin stratejik bölgelerinde tesislere erişim hakkına sahip bulunmaktadır. Hatta 2023’te EDCA kapsamında ek konuşlanma noktalarının açılması kararlaştırılarak ikili savunma işbirliği derinleştirilmiştir (Sambhi, 2024). Singapur ise resmen müttefik olmamakla birlikte 1990’dan bu yana ABD’nin donanma gemilerine lojistik destek sağlamakta, Paya Lebar Havaalanı’nı ABD savaş uçaklarının kullanımına açmakta ve limanlarını Amerikan donanmasına açmaktadır. Nitekim Singapur fiilen ABD kuvvetlerine ev sahipliği yapan ASEAN üyelerinden biridir (Wortzel, 2025). Bunun yanında, ABD ile savunma işbirliği anlaşmaları bulunan veya düzenli askeri eğitim yardımı alan ASEAN üyeleri mevcuttur: Vietnam son yıllarda ABD ile güvenlik diyaloğunu ilerletmiş ve 2016’da ABD’nin Vietnam’a uyguladığı silah ambargosunun kalkmasıyla askeri teçhizat alımını gündemine almıştır; Endonezya ordusu uzun süre ABD ile sorunlar yaşasa da (1990’larda Doğu Timor nedeniyle ambargo uygulanmıştı), son yıllarda büyük tatbikatlara ev sahipliği yapmakta ve ABD’den askeri malzeme tedarik etmektedir. Malezya ve Brunei de ABD ile düzenli tatbikatlara katılır ve subay değişim programlarına dahildir. Hatta Kamboçya gibi Çin’e yakın bilinen bir ülke bile, ordu mensuplarını ABD’nin prestijli askeri okullarında eğitmek için fırsat kollamaktadır (Sambhi, 2024). Bu örnekler, ASEAN içerisinde ABD ile askeri angajmanı olmayan neredeyse hiçbir ülke kalmadığını gösterir. ABD ayrıca her yıl Tayland ev sahipliğinde Cobra Gold gibi devasa ölçekli tatbikatlar düzenlemekte, Singapur ile CARAT deniz tatbikatlarını, Filipinler ile Balikatan tatbikatını yürütmektedir. Bu tatbikatlara ASEAN üyelerinin çoğu gözlemci veya katılımcı olarak dahil olmaktadır. Bu sayede, ASEAN ülkelerinin silahlı kuvvetleri ile ABD ordusu arasında ciddi bir operasyonel alışveriş ve uyum gelişmiştir. Filipinler ve Tayland dışındaki bazı üyeler de ABD’den “Majör müttefik olmayan ortak” statüsü elde etmiş veya savunma işbirliği mutabakatları imzalamıştır.
ABD’nin bölgedeki askeri varlığının en somut tezahürlerinden biri de, Güney Çin Denizi’ndeki seyrüsefer faaliyetleridir. ABD donanması, uluslararası hukukun tanıdığı seyir serbestisi ilkesi gereğince, Çin’in tartışmalı şekilde hak iddia ettiği sular ve adacıklar etrafında Seyrüsefer Serbestisi Operasyonları (FONOPs) icra etmektedir. Bu operasyonlar, Vietnam, Filipinler gibi kendi egemenlik haklarını savunan ASEAN üyelerince genel olarak memnuniyetle karşılansa da, bölgeye dış güçlerin askeri güç yansıtmasından rahatsız olan diğer üyelerde tedirginlik yaratabilmektedir. Örneğin Malezya ve Endonezya, Güney Çin Denizi sorununda doğrudan taraf olmamalarına rağmen bölgede artan askeri hareketlilikten kaygı duyduklarını dile getirmişlerdir. ABD’nin bölgedeki varlığı, ASEAN üyelerince farklı algılanmaktadır: Kimileri için bu varlık, Çin’in olası saldırganlığını dizginleyen bir caydırıcı unsurdur; kimileri için ise büyük güç rekabetini körükleyerek bölgede istikrarsızlık riski yaratan bir etkendir (Sambhi, 2024). Bununla birlikte genel tabloya bakıldığında, ASEAN devletlerinin çoğu, ABD’nin bölgedeki mevcudiyetini kendi çıkarlarına uygun bir denge unsuru ve “güç çarpanı” olarak görmektedir (Wortzel, 2025). Zira Çin’in yükselen askeri gücü karşısında, özellikle deniz yetki alanları ihtilafı yaşayan ülkeler, ABD ile savunma iş birliğini bir nevi sigorta olarak değerlendirmektedir (Kuik, 2016). Nitekim Filipinler’in son dönemde ABD’yle ilişkilerini yeniden canlandırması ve güvenlik anlaşmalarını genişletmesi (eski Başkan Duterte dönemindeki mesafelenmenin ardından), Vietnam’ın ABD ile “Kapsamlı Stratejik Ortaklık” kurarak güvenlik diyaloğunu artırması (2023) ve Singapur’un ABD ile yapay zeka ve savunma teknolojileri alanında işbirliğini derinleştirmesi (2022), bölge ülkelerinin ABD’yi denge politikalarında vazgeçilmez bir aktör olarak gördüğünü ortaya koymaktadır.
ABD’nin siyasi, ekonomik ve askeri varlığının bu çok boyutlu tablosu, ASEAN’ın ABD’ye yönelik tutumunu şekillendiren temel unsurları verir. Bir yanda ABD, bölge güvenliği ve refahının önemli bir destekçisi ve ortağıdır. Diğer yanda Çin ile rekabeti bağlamında ASEAN’ı kendi safına çekme eğiliminde bir süper güçtür. ASEAN ülkeleri, genel olarak ABD ile iyi ilişkileri sürdürmek istemekte, ancak ABD-Çin rekabetinin bir satrancı haline gelmekten de kaçınmaktadırlar (Sambhi, 2024). Bu dengeyi tutturabilmek ASEAN için zorlayıcı bir diplomatik sınavdır. Makalenin ilerleyen bölümlerinde, ASEAN’ın somut politika alanlarında ABD’ye nasıl karşılık verdiği ve Çin-ABD çekişmesinde nasıl bir yol izlemeye çalıştığı derinlemesine incelenecektir.
ABD Politikalarına ASEAN Tepkileri: Örnek Olaylar
ABD’nin Hint-Pasifik bölgesine yönelik stratejileri ve politik girişimleri karşısında ASEAN’ın tutumu, örgütün kendi önceliklerini koruma refleksini ve denge siyaseti arayışını yansıtmaktadır. Bu bölümde iki önemli örnek üzerinden ASEAN’ın ABD politikalarına tepkileri ele alınacaktır: (1) ABD’nin Hint-Pasifik stratejisi ve ASEAN’ın buna cevaben geliştirdiği tutum, (2) ABD’nin ticaret ve ekonomik politikaları (özellikle Trans-Pasifik Ortaklığı ve müteakip gelişmeler) karşısında ASEAN’ın aldığı pozisyonlar. Bu örnek olaylar, ASEAN’ın büyük güç insiyatiflerine nasıl yanıt verdiğini göstermesi bakımından aydınlatıcıdır.
1. Hint-Pasifik Stratejisi ve ASEAN’ın Tutumu
Son yıllarda ABD, bölge politikalarında “Hint-Pasifik” kavramını merkeze almış ve Çin’i dengelemeye yönelik kapsamlı bir strateji benimsemiştir. 2017’de dönemin ABD Başkanı Donald Trump açıkça “Özgür ve Açık Hint-Pasifik” (Free and Open Indo-Pacific, FOIP) vizyonunu dile getirmiş, bunu müteakip ABD, Hint-Pasifik Strateji Belgesi gibi dokümanlarla bölgedeki hedeflerini tanımlamıştır. FOIP konsepti, ABD’nin Japonya, Avustralya ve Hindistan ile birlikte oluşturduğu Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (Quad) gibi yapıların canlanmasıyla somutlaşmaya başlamıştır. Bu gelişmeler, ASEAN nezdinde başlangıçta bazı endişelere yol açmıştır. Zira ASEAN, on yıllardır “Asya-Pasifik” terimi üzerinden kendi merkeziliğini inşa etmişken, “Hint-Pasifik” söyleminin ortaya çıkışıyla, acaba bölge mimarisinin ASEAN dışı eksenlerde şekillenip şekillenmeyeceğini sorgulamıştır.
ASEAN üyeleri, Hint-Pasifik söylemine ortak ve proaktif bir yanıt verebilmek için 2018-2019 yıllarında yoğun istişareler yürüttü. Özellikle Endonezya’nın girişimleriyle ASEAN, kendi bakış açısını ortaya koyan bir belge hazırladı. Haziran 2019’da Bangkok’taki 34. ASEAN Zirvesi’nde “ASEAN Hint-Pasifik Görünümü” (ASEAN Outlook on the Indo-Pacific - AOIP) adlı belge kabul edildi. AOIP, ASEAN’ın Hint-Pasifik kavramını benimsediğini ancak bunu kendi ilkeleri çerçevesinde yorumladığını ilan ediyordu. Belgede ASEAN merkeziliğinin vazgeçilmez olduğu, bölgesel işbirliğinin açık, kapsayıcı ve kurallara dayalı bir düzende yürütülmesi gerektiği vurgulandı. Açık ve kapsayıcı vurgusu, herhangi bir ülkenin (örtülü olarak Çin’in) dışlanmasına karşı çıkış anlamı taşıyordu. AOIP’nin en dikkat çekici yönlerinden biri, stratejik rekabete mesafe koyup ekonomik ve işlevsel işbirliğini ön plana çıkarmasıydı. Belge, Hint-Pasifik’i bir jeopolitik güç mücadelesi alanı olarak değil, deniz iş birliği, bağlantısallık, Birleşmiş Milletler 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ve ekonomik ortaklıklar gibi kalkınma odaklı konular etrafında şekillenen bir coğrafya olarak tanımlıyordu. Bu yaklaşım, ABD’nin FOIP söylemindeki özgürlük ve güvenlik vurgusundan belirgin biçimde farklıydı. ASEAN bilinçli olarak güvenlik rekabeti boyutunu geri plana çekerek kendi öncelikleri doğrultusunda bir gündem oluşturuyordu (Ha, 2019).
AOIP aynı zamanda, ASEAN üyelerine ortak bir söylem geliştirme fırsatı sundu. Büyük güçler (ABD ve Çin) tarafından taraf olmaya zorlanma baskısına karşı, ASEAN bu belgeyle adeta “tek sesli bir senaryo” oluşturdu. Bu senaryo, ASEAN’ın Hint-Pasifik konusunda tarafsız ve işbirliğine açık kalacağını, kendi ilkelerine (egemenliğe saygı, iç işlerine karışmama, hukukun üstünlüğü) dayalı bir çerçeveyi tercih ettiğini ortaya koydu. AOIP ayrıca mevcut ASEAN mekanizmalarını Hint-Pasifik işbirliğinin temel platformları olarak işaret etti. Yani, yeni bir ittifak ya da pakt yerine, var olan kapsayıcı kurumların kullanılması gerektiğini savundu. Bu, Quad gibi minilateral girişimlere karşı ASEAN’ın cevaplarından biriydi. Kısacası ASEAN, ABD’nin FOIP stratejisine doğrudan karşı çıkmadan, kendi bölgesel mimarisini öne çıkaran yumuşak bir dengeleme yapmış oldu. AOIP’nin dili dikkatle dengelenmişti: Ne ABD’nin Çin’i çevreleme söylemini benimsiyor ne de Çin’in FOIP’e dair eleştirilerine katılıyordu. Bunun yerine kapsayıcılık ve iş birliğini vurguluyordu. Bununla birlikte, bazı analistler AOIP’nin büyük güçler üzerinde sınırlı etkisi olacağını, ABD-Çin rekabetinin seyrini değiştiremeyeceğini not etmişlerdir (Ha, 2019). Nitekim ABD, FOIP vizyonunu sürdürmeye devam etti; Çin ise AOIP’yi olumlu karşılamakla beraber ASEAN’ı kendi yanında tutma çabasını sürdürdü. Bu örnek olay, ASEAN’ın dış politikasında tarafsızlık ve denge arayışının somut bir yansımasıdır. ASEAN, ABD’nin stratejik inisiyatifine topyekûn bir reddiye vermeksizin, onu kendi bakış açısıyla yumuşatarak içselleştirmeyi tercih etmiştir.
2. Ticaret Politikaları: TPP’den IPEF’e ASEAN’ın Tavrı
ABD’nin bölgeye yönelik politikalarının bir diğer boyutu, ticaret ve ekonomik bütünleşme alanında yaşandı. 2010’ların başında ABD, Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) adlı geniş kapsamlı bir serbest ticaret anlaşması girişimini başlattı. TPP, on iki Pasifik ülkesini (içlerinde dört ASEAN üyesi: Singapur, Malezya, Vietnam, Brunei de vardı) kapsayan, yüksek standartlı bir ticaret bloğu olarak tasarlanmıştı. ASEAN’ın diğer altı üyesi (özellikle Endonezya ve Tayland) da ileride TPP’ye katılmayı değerlendiriyordu. Bu bağlamda, ASEAN içinde TPP’ye yönelik farklı görüşler mevcuttu. Vietnam gibi ülkeler TPP sayesinde ABD pazarına tercihli erişim kazanmayı hevesle beklerken, Endonezya gibi ülkeler zorlu standartlar ve olası egemenlik kısıtları nedeniyle çekimserdi.
Fakat 2017’de ABD Başkanı Trump’ın kararıyla ABD TPP’den çekildi. Bu çekilme kararı, ASEAN başkentlerinde derin bir hayal kırıklığı yarattı. Zira yıllardır ABD’nin liderlik ettiği bir ekonomik mimariye hazırlık yapan ülkeler (örneğin Vietnam), aniden ABD’siz bir denkleme uyum sağlamak zorunda kaldı. Sonuçta, geri kalan 11 ülke Japonya’nın öncülüğünde TPP’yi CPTPP adıyla hayata geçirdi. CPTPP’ye şu an dört ASEAN ülkesi tam taraf, ikisi (Tayland ve Filipinler) katılımı değerlendiriyor, dördü (Endonezya dahil) dışarıda. Bu tablo, ASEAN’ın ekonomik bütünleşme konusunda ortak bir yaklaşım geliştiremediğini de gösterir. ABD’nin TPP’den çekilmesiyle oluşan boşluk, Çin’in aktif olduğu RCEP anlaşmasıyla dolduruldu. 15 ülkenin (ASEAN+5) imzaladığı RCEP, 2022’de yürürlüğe girdi ve dünyanın en büyük serbest ticaret alanı oldu. Bu anlaşmada ABD yoktu, Çin ve ASEAN merkezdeydi. Dolayısıyla ABD’nin geri çekilmesi, kısmen Çin’in bölgesel ekonomik liderlik iddiasını güçlendiren bir sonuç doğurdu.
ABD, 2021 sonrasında ekonomik cephede yeni bir hamle yaptı: Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesi (IPEF). Başkan Biden tarafından Mayıs 2022’de başlatılan IPEF, ticaret, tedarik zincirleri, temiz enerji ve yolsuzlukla mücadele gibi dört sütun etrafında şekillenen bir girişimdi. IPEF’in farkı, geleneksel serbest ticaret anlaşmalarından ziyade esnek modüler yapıda olması ve pazar erişimi taahhütü içermemesiydi (Petri & Plummer, 2022). ASEAN üyelerinin çoğu (7 ülke, yukarıda anıldığı üzere) IPEF’e kurucu ortak olarak katıldı. Bu katılım, ASEAN’ın ABD ile ekonomik angajmanı tamamen bırakmak istemediğinin işaretiydi. Ülkeler, IPEF aracılığıyla dijital ekonomi, tedarik zinciri dayanıklılığı gibi alanlarda ABD’den teknoloji ve yatırım çekmeyi umuyorlardı. Ancak IPEF’in somut faydaları konusunda şüpheler de vardı. Özellikle pazar erişimi (örneğin gümrük indirimi) sunmadan ABD’nin ne kadar cazip olabileceği belirsizdi. Bu nedenle Kamboçya, Laos, Myanmar gibi daha az gelişmiş ASEAN üyeleri IPEF dışında kaldı; belki de ABD’nin taleplerini karşılayacak kapasite görmediler veya karşılığında doğrudan ekonomik teşvik alamadıkları için isteksiz oldular.
Bu süreçte ASEAN, bir yandan Açık Bölgeselcilik ilkesini benimsedi: Yani, her üye kendi çıkarına göre farklı anlaşmalara katılabilir, ASEAN bunu engellemez. Nitekim ASEAN içinde ticaret politikalarında birlik yoktu ama bu durum, genel bölgesel uyumu ciddi biçimde bozmadı. Öte yandan ASEAN, 2020’de RCEP’i tamamlarken, ABD’ye kapıyı açık bırakma beyanında bulundu. ASEAN liderleri, Hint-Pasifik’te ekonomik bütünleşmenin kapsayıcı olması gerektiğini, ABD’nin de bölge ekonomisinin parçası olduğunu vurguladılar. Aslında bu, ASEAN’ın istemeden de olsa ABD’siz bir ekonomik düzene savrulmaya gönüllü olmadığının altını çizer. Örneğin Singapur ve Japonya gibi ülkeler, ABD’yi CPTPP’ye dönmeye ikna etmeye çalışmaktan vazgeçmediler. Bu arayış, bölge ülkelerinin ABD’yi ekonomik olarak “içeride” tutma isteğini yansıtır; zira denklemin tamamen Çin lehine dönmesi, ASEAN’ın tercih etmeyeceği bir senaryodur.
Ancak ABD iç siyasetindeki dinamikler (özellikle korumacılık baskıları) nedeniyle, yakın vadede ABD’nin geniş çaplı ticaret anlaşmalarına dönmesi beklenmiyor. Bu da ASEAN için bir ikilem yaratıyor: Bir tarafta dünyanın en büyük pazarı ve en büyük yatırımcısı ABD var; diğer tarafta coğrafi yakınlık ve tedarik zinciri iç içeliği nedeniyle vazgeçilmez bir üretim devi olan Çin var. Her iki tarafla da ekonomik ilişkileri sürdürmek ASEAN için hayatî önemde. Nitekim ASEAN’ın Çin ile ticareti 2022 itibariyle 975 milyar dolar gibi rekor bir seviyeye çıkmış ancak aynı yıl ABD, ASEAN’a 40 milyar dolara yakın yatırım yaparak bölgedeki en büyük yatırımcı olmaya devam etmiştir (Wester, & Pitakdumrongkit, 2024). Bu açıdan ASEAN’ın stratejisi, “iki tarafa da bağımlı, iki tarafa da mesafeli” bir yaklaşımı andırır.
3. Güvenlik ve Savunma Politikaları: Myanmar Krizi Örneği
ABD politikalarına ASEAN’ın tepkilerine dair bir diğer boyut, ASEAN’ın kendi iç sorunlarına ABD’den gelen yaklaşımlara verdiği cevaplardır. Bu bağlamda Myanmar’daki askeri darbe sonrasında ASEAN’ın ve ABD’nin tavrı çarpıcı bir örnek teşkil eder. Myanmar’da Şubat 2021’de ordu yönetime el koyup seçilmiş hükümeti devirdiğinde, bölgedeki demokratik gerilemeyi endişeyle izleyen ABD, Myanmar cuntasına karşı sert yaptırımlar açıkladı ve uluslararası toplumdan da benzer tavır almasını istedi. ASEAN ise ilkesel olarak iç işlerine karışmama prensibine bağlı kaldığından, başlangıçta temkinli bir tepki verdi. Nisan 2021’de Jakarta’da ASEAN liderleri olağanüstü bir toplantıyla Myanmar krizini görüştüler ve “5 Maddelik Uzlaşı” denen çözüm planını ortaya attılar. Bu plan, Myanmar’da şiddetin durdurulması, tüm taraflarla diyalog ve insani yardımların kabulü gibi maddeler içeriyordu (Tucker, 2023). Ancak Myanmar cuntasının bu uzlaşıyı uygulamaması ASEAN’ı zora soktu.
ABD, Myanmar konusunda ASEAN’ı daha sert adımlar atmaya teşvik etti; örneğin cuntayı tanımama ve yaptırım uygulama gibi seçenekleri işaret etti. Bireysel olarak Singapur, Malezya gibi bazı üyeler darbeyi kınadı ve ABD ile yakın görüş açıkladıysa da, ASEAN ortak bir sert tavır alamadı. Yine de ASEAN tarihinde bir ilke imza atarak, Myanmar cuntası liderlerini ASEAN zirvelerine davet etmeme (yalnızca sivil temsilciye izin verme) kararı aldı. Bu, ASEAN’ın iç işlerine karışmama ilkesinden kısmen feragat ettiği nadir örneklerden biri oldu (Tucker, 2023). Fakat daha ileri gidip de Myanmar’a yaptırım veya üyelik askıya alma gibi hamlelere girişilmedi.
Bu durum, ASEAN’ın bölgesel birlik adına otoriter üyelerine karşı bile ihtiyatlı davrandığını gösterir. ABD ve Batı ise Myanmar konusunda sert çizgide kalmaya devam ediyor. Örneğin ABD, ASEAN’ın 5 maddelik planını desteklediğini belirtmekle birlikte, uygulama yetersiz kaldıkça kendi yaptırımlarını artırdı ve Myanmar muhalefetiyle ilişkisini sürdürdü. ASEAN üyeleri arasında ABD’nin bu aktivizmini açıkça eleştiren olmadı, ancak kapalı kapılar ardında ASEAN’ın sabrını zorladığı görüşü dile getirilmiştir (Strangio, 2023). Neticede Myanmar krizi, ASEAN’ın iç uyumsuzluklarını ve konsensüs ilkesinin getirdiği kısıtları ortaya serdi. 2023 itibariyle ASEAN üyeleri Myanmar konusunda farklı kamplara bölünmüş durumdaydı: Tayland ve Kamboçya gibi ülkeler rejimle angajmana sıcak bakarken, Malezya ve Singapur gibi ülkeler daha fazla baskıdan yanaydı (Tucker, 2023). Bu bölünmüşlük, ASEAN’ın kolektif hareket edebilme kabiliyetine dair soru işaretlerini artırdı.
ABD açısından bakıldığında, ASEAN’ın Myanmar performansı hayal kırıklığı yaratmıştır denebilir. Washington, ASEAN’ı “sorun çözücü” bir ortak görmek istese de, ASEAN’ın kendi içindeki çıkar farklılıkları ve ilkesel sınırlamaları bu beklentiyi boşa çıkardı. Bu ise genel bir eğilimin parçası: ASEAN, büyük güçlerin her istediğini yapacak bir blok değil; kendi iç dengeleri ağır basan, daha yavaş ve ihtiyatlı bir yapı. Bu nedenle ABD’li bazı analistler ASEAN’a aşırı yük bindirilmemesi gerektiğini, onun yerine ikili ilişkiler yoluyla bölgeye erişimin önemini vurgulamaktadır. Buna karşın ASEAN’ı tamamen göz ardı eden bir yaklaşım da ABD’nin bölgesel çıkarlarına uygun düşmez; zira ASEAN hala Asya’nın çok taraflı çerçevesinin merkezindedir ve Çin gibi rakipler nezdinde meşruiyetin anahtarıdır.
Özetle, örnek olaylar incelendiğinde ASEAN’ın ABD politikalarına tepkilerinde dengeci, seçici ve ilke odaklı olduğu görülmektedir. Hint-Pasifik konusunda ASEAN, ABD vizyonunu kendi şartlarına göre uyarlamış ve “büyük güç rekabetinde araçsallaştırılmaya” direnmiştir (Sambhi, 2024). Ticaret politikalarında ise ASEAN üyeleri, ABD’nin geriye çekildiği boşlukları Çin ile doldurmuş fakat kapıyı ABD’ye daima aralık bırakmıştır. Güvenlik krizlerinde ise, ASEAN’ın yavaşlığı ABD’yi tatmin etmese de, ASEAN prensipleri ağır basmaktadır. Bu durum, ASEAN’ın ABD’ye karşı birleşik bir cephe oluşturma potansiyeli konusunda ipuçları sunar: ASEAN, kendi üyeleri tam uyum göstermedikçe, ABD’ye açıkça meydan okuyacak birleşik bir tutumu muhtemelen benimsemeyecektir. Çünkü böyle bir durumda bile ASEAN’ın iç farklılıkları hemen yüzeye çıkacaktır. Bunun yerine ASEAN, daha örtük ve dolaylı mekanizmalarla ABD’nin etkisini dengeleme yoluna gitmektedir.
Çin’in Bölgedeki Etkisi ve ASEAN’ın Dengeleyici Rolü
ASEAN’ın ABD’ye karşı tutumunu anlamak için, kaçınılmaz olarak Çin’in bölgedeki nüfuzunu ve ASEAN’ın bu iki güç arasında nasıl bir denge rolü oynadığını incelemek gerekir. Zira Güneydoğu Asya’nın jeopolitik denkleminde Çin, ABD’nin belki de en büyük rekabet unsurudur ve ASEAN ülkelerinin çoğu için hem fırsat hem meydan okuma kaynağıdır. Bu bölümde, Çin’in ASEAN üzerindeki etkisi ekonomik ve stratejik boyutlarıyla ele alınacak, ASEAN’ın iki büyük güç arasında denge siyaseti analiz edilecektir.
Ekonomik etkiden başlamak gerekirse, Çin ile ASEAN ilişkileri son 20 yılda olağanüstü bir ivme kazanmıştır. 2000’lerin başında Çin, ASEAN ekonomileri için nispeten ikincil bir ortakken, bugün ASEAN’ın en büyük ticaret ortağı durumuna gelmiştir. 2022 itibariyle ASEAN-Çin ticaret hacmi 975 milyar dolara ulaşmış, bu da ASEAN-ABD ticaretinin yaklaşık iki katıdır. Çin, özellikle ASEAN’dan hammadde ve ara mal ithalatında, ASEAN’a da tüketim malları ve sermaye malı ihracatında ön plandadır. Bu karşılıklı ticaret bağımlılığı, ASEAN ülkelerini Çin pazarındaki gelişmelere oldukça duyarlı hale getirir. Örneğin, Çin ekonomisindeki bir yavaşlama, Endonezya’dan kömür, Malezya’dan palm yağı, Singapur’dan elektronik parçalar veya Tayland’dan turizm hizmetleri ihracatını anında etkileyebilmektedir. Keza Çin’deki talep artışları Vietnam’dan tarım ürünlerine, Filipinler’den madenlere talebi yükseltebilmektedir. Bu denli yakın ekonomik bağlar, ASEAN üyeleri ile Çin arasında bir karşılıklı bağımlılık yaratmıştır. Ancak bu bağımlılığın asimetrik olduğu da vurgulanmalıdır: Çin, devasa ekonomisiyle genellikle daha ağır basan taraftır ve bu asimetri, ilişkilerin siyasi boyutuna nüfuz edebilmektedir. Örneğin, Çin ASEAN’ın toplam ihracatının yaklaşık %15-18’ini alırken, ASEAN Çin’in ihracatının daha küçük bir dilimini oluşturur. Yani ASEAN ülkeleri için Çin pazarı kritik iken, Çin için ASEAN pazarı önemli ama daha yönetilebilir düzeydedir.
Çin’in ekonomik cazibesi sadece ticaretle sınırlı değildir; yatırımlar ve finansman alanında da belirgindir. Çin, 2013’te ilan ettiği Kuşak ve Yol Girişimi (KYG) aracılığıyla ASEAN ülkelerine devasa altyapı kredileri ve yatırımlar akıtmaya başlamıştır. Endonezya’da hızlı tren projesi, Malezya’da liman ve demiryolu projeleri, Laos’ta Çin-Laos demiryolu, Myanmar’da liman ve ekonomik koridor projeleri bu girişimin örnekleridir. Kamboçya gibi ülkelerde Çin yatırımları, yerel ekonominin can damarını oluşturmaya başlamıştır (Balding, 2017). Hatta bazı ASEAN ülkeleri için Çin kredileri bir borç tuzağı riski tartışmasını dahi gündeme getirmiştir. Buna ek olarak Çin, Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB) gibi yeni finans kurumlarıyla bölgedeki finansman açığını kapatmada rol oynuyor. Sonuçta birçok ASEAN ülkesi için Çin, kalkınma ve altyapı finansmanında önde gelen bir ortak haline gelmiştir.
Çin’in ekonomik nüfuzu, elbette ki siyasi etkiyi de beraberinde getirir. “Ekonomik güç siyasi kaldıraç olarak kullanılması”, Çin-ASEAN dinamiğinde sıkça tartışılan bir konudur. Örneğin, Güney Çin Denizi anlaşmazlıklarında Çin ile sorun yaşayan Filipinler veya Vietnam gibi ülkeler dahi, Pekin’i fazla kızdıracak adımlardan kaçınırken, bunda ekonomik yaptırım ihtimalinin rol oynadığı düşünülmektedir. Nitekim 2012’de Filipinler ile Çin arasında Scarborough Sığlığı krizi patlak verdiğinde, Çin’in Filipin meyvelerine gümrükte zorluk çıkardığı ve turist akışını azalttığı kaydedilmiştir (Morton, 2016). Benzer şekilde, 2020’de Avustralya Çin’i eleştiren açıklamalar yaptığında Çin’in Avustralya mallarına koyduğu gayriresmî kısıtlamalar akla gelmektedir. Bu tür örnekler ASEAN içinde Çin’i eleştirme konusunda bir çekince yaratmıştır. Özellikle Kamboçya ve Laos gibi ekonomisi büyük oranda Çin’e bağımlı ülkeler, Pekin’e ters düşecek herhangi bir ortak ASEAN kararını engelleme eğiliminde olmuşlardır. 2012’de ASEAN dışişleri bakanları toplantısında ilk kez ortak bildiri yayınlanamaması, Kamboçya’nın ev sahibi olarak Güney Çin Denizi konusundaki sert ifadeleri bloke etmesi yüzündendi. Keza 2016’da Lahey Daimi Tahkim Mahkemesi’nin Filipinler-Çin lehine verdiği kritik karar sonrasında da ASEAN’dan Çin’i kınayan bir açıklama çıkması engellendi (Weatherbee, 2019).
🔗ABD İle Tarife Savaşına Giren Çin, AB Ve ASEAN İle İşbirliği Arayışında...
Bununla birlikte, ASEAN’ın Çin’e karşı tamamen teslim olduğunu söylemek doğru olmaz. Örgüt, zaman içinde Çin’le ilişkilerinde bazı önemli kozlar da elde etmiştir. Örneğin Çin, 2002’de ASEAN ile Güney Çin Denizi Tarafların Tutum Bildirgesi’ni (DoC) imzalamak durumunda kalmış, bu belgenin ileri bir versiyonu olacak bağlayıcı bir Davranış Kuralları (CoC) için ASEAN’la müzakere masasına oturmuştur. Çin bu süreci oyalasa da, ASEAN birliğini koruduğu ölçüde Pekin üzerinde baskı oluşturabilmiştir. Ayrıca ASEAN üyeleri, Çin ile ikili ilişki yürütürken bir yandan ABD, Japonya, Hindistan gibi aktörlerle de işbirliğini derinleştirerek Çin’e karşı sigorta mekanizmaları kurmuşlardır. Bu, “denge politikası (hedging)” dediğimiz stratejinin bir parçasıdır (Kuik, 2016). Örneğin, Malezya Çin’den ekonomik olarak çok yararlanırken, güvenlik alanında sessizce ABD ve Avustralya ile işbirliği kanallarını açık tutmaktadır. Vietnam ise Çin’le ideolojik yakınlık içinde olmasına rağmen, ABD ile savunma alanında normalleşmeyi sağladı ve Japonya ile özel stratejik ortaklık kurdu. Bu şekilde ASEAN üyeleri, bir büyük güce aşırı bağımlılığı dengelemek için diğer büyük güçle veya bölge dışı ortaklarla işbirliği yaparlar.
Çin’in bölgedeki askeri ve stratejik etkisine bakarsak, Güney Çin Denizi anlaşmazlıkları ön plana çıkar. Çin, “Dokuz Çizgi Hattı” iddiasıyla neredeyse tüm Güney Çin Denizi üzerinde tarihsel hak iddia ediyor ve bu iddia, Vietnam, Filipinler, Malezya ve Brunei’nin egemenlik iddialarıyla çakışıyor. Son yıllarda Çin’in ihtilaflı adacıklarda askeri tesisler kurması, sahil güvenlik gemileriyle diğer ülkelerin balıkçılarını taciz etmesi ve denizde kaynak arama gemilerine müdahale etmesi, bölgedeki gerilimi tırmandırdı. Bu durumda ASEAN’ın tavrı kritik hale geldi. ASEAN, 2010’ların başına kadar bu sorunu çok taraflılaştırmaktan kaçındı. Çünkü Pekin ikili görüşmeleri tercih ediyor, ASEAN’ı bir blok olarak muhatap almaktan kaçınıyordu. Ancak Çin’in agresif hamleleri arttıkça, ASEAN içinde bir dayanışma refleksi oluşmaya başladı. 2019’da ASEAN liderleri zirvesinde “Güney Çin Denizi’nde uluslararası hukuka saygı” vurgusu yapıldı. Özellikle 1982 tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne (UNCLOS) atıf yapılarak, denizdeki hakların bu sözleşme temelinde belirlenmesi gerektiği dile getirildi. Bu dil, dolaylı da olsa Çin’in hak iddialarını geçersiz sayan bir yaklaşımı yansıtır. ASEAN üyeleri, Çin’i doğrudan ismen hedef almaktan kaçınsalar da, hukukun üstünlüğü söylemiyle uluslararası toplumdan destek aramışlardır. Bu, ASEAN’ın yumuşak bir direnç yöntemi sayılabilir.
Bunun yanında, ASEAN’ın Çin ile ortaklık yaptığı alanlar da önemlidir. Örneğin ASEAN+3 mekanizması (Çin, Japonya, Güney Kore ile birlikte) yıllardır mali işbirliği ve ekonomi alanında somut başarılar elde etti. Covid-19 pandemisi sırasında ASEAN, Çin’den büyük miktarda aşı yardımı ve tıbbi malzeme desteği aldı. Çin-ASEAN serbest ticaret anlaşması 2010’dan beri yürürlükte ve bu anlaşma ASEAN ihracatçılarına Çin pazarında avantajlar sunuyor. 2021’de ASEAN ile Çin ilişkileri Kapsamlı Stratejik Ortaklık seviyesine yükseltildi. Bbu statü, Çin’in çok az ülkeyle ve blokla paylaştığı bir düzeydi. Bütün bunlar, ASEAN’ın Çin ile işbirliğinden de kazançlar sağladığını ve ilişkilerde sadece rekabet veya tehdit algısı olmadığını gösterir. Çin’in resmi söylemi de ASEAN’ı önemseme yönündedir. Pekin, ASEAN’ın merkezi rolünü ve tarafsızlığını sık sık övdüğünü, ABD’nin aksine ASEAN’ı “kendi yanına çekmeye çalışırken” bunu daha yumuşak bir şekilde yapmaya gayret ettiğini söyleyebiliriz En dikkat çekici haliyle “Asya Asyalılarındır” sloganı, bölge dışı güçlerin müdahalesine karşı ASEAN-Çin dayanışmasını öne çıkarır.
🔗Çin-ASEAN "kapsamlı stratejik ortaklığının" perde arkası
ASEAN kurumsal olarak bu iki büyük güç arasında dengeleyici bir rol oynamaya çalışıyor. Örneğin, Doğu Asya Zirvesi’nde hem ABD hem Çin liderleri her yıl bir araya gelir ve ASEAN’ın ev sahipliğinde diyalog yürütürler. ASEAN böylece, doğrudan çatışma alanlarını yumuşatacak bir arabulucu platform sağladığına inanır. Gerçekten de, Kore Yarımadası’ndan Güney Çin Denizi’ne kadar birçok gergin mesele, ASEAN forumlarında “en azından konuşulabilmektedir”. Ayrıca ASEAN, hiçbir büyük gücü dışlamayan kapsayıcı bölgeselcilik modelini teşvik eder. “ASEAN+1” ortaklıklarında ABD de Çin de AB de yer bulabilir. Bu çeşitlendirme, ASEAN’ın riskini azaltır. ASEAN’ın resmi dokümanlarında Çin ve ABD genellikle “diyalog ortağı” olarak eşit düzeyde anılır, biri diğerinden üstün konumda gösterilmez. Hatta ASEAN, 2018 gibi erken bir tarihte ABD-Çin rekabetinden olumsuz etkilenmekten duyduğu endişeyi dile getirmiştir.
Sonuç olarak, Çin’in artan etkisi ve ABD-Çin rekabetinin yoğunlaşması, ASEAN’ı çok boyutlu bir denge siyasetinin ortasına itmiştir. ASEAN bu rolde başarılı olmak için merkeziliğini, tarafsızlığını ve kapsayıcılığını vurgulamakta; ekonomik alanda çeşitlendirmeyi, güvenlikte çok taraflı diyaloğu teşvik etmektedir. Bu strateji, bugüne kadar ASEAN’ın hayatta kalmasını sağladıysa da, rekabetin daha da sertleşmesi durumunda sınanacaktır. Makalenin sonraki kısmında, ASEAN’ın bölgesel birlik ve kurumsal kapasite konularına geçerek, böyle bir senaryoda ASEAN’ın ne ölçüde direnç gösterebileceğini tartışacağız.
Bölgesel Birlik ve Kurumsal Kapasite: Kolektif Eylem Yeterliliği
ASEAN’ın ABD’ye karşı birleşik bir cephe oluşturma potansiyelini değerlendirirken, örgütün kendi iç dinamikleri ve kurumsal kapasitesi kritik önem taşır. ASEAN, belki de uluslararası ilişkiler literatüründe en “yumuşak” kurallı bölgesel örgütlerden biri olarak tanınır. Bağlayıcı yaptırım mekanizmaları zayıftır, kurumları devlet egemenliğini aşacak güce sahip değildir, karar alma ise neredeyse tamamen konsensüs esasına dayanır. Bu bölümde, ASEAN’ın birlik düzeyi ve kurumsal kapasitesini inceliyoruz. Bu faktörler, ASEAN’ın herhangi bir meselede ne kadar etkili ve ortak hareket edebileceğini belirleyen iç koşullardır.
Bölgesel birlik meselesi, ASEAN söz konusu olduğunda her zaman sorgulanmıştır. Örgüt, farklı rejimler ve çıkarlar barındırdığı için, müşterek bir kimlik veya amaç hissi ne kadar güçlüdür? ASEAN’ın kendi retoriğinde, bir “ASEAN kimliği” oluşturma ideali mevcuttur. Ancak bu kimliğin ne kadar güçlü olduğu tartışmalıdır. Amitav Acharya (2017), Güneydoğu Asya’da Avrupa’dakine benzer bir supranasyonel kimlik gelişmediğini, ama daha gevşek bir “biz” hissiyatının olduğunu söyler. ASEAN ülkeleri, ortak çıkarlarını tanımlamakta genelde asgari düzeyde anlaşırlar. Bu ortak çıkarlar, egemenlik korunması, iç istikrarın sürdürülmesi ve büyük güç rekabetinden uzak durma gibi prensip düzeyindeki konulardır. Daha somut konularda (Myanmar’daki insan hakları ihlalleri, Güney Çin Denizi, Güneydoğu Asya Oyunları’nda bile rekabet), birlik hisleri hızla zayıflayabilir.
Dolayısıyla ASEAN bir “kolektif aktör” haline gelmekte zorlanır. Konsensüsle karar alma kuralı, bir yandan her üyenin hassasiyetine saygıyı sağlar ve birliğin devamını kolaylaştırır; öte yandan en ufak anlaşmazlıkta ortak karar çıkarmayı engeller. Örneğin 2001’de 11 Eylül saldırılarından sonra ASEAN’ın terörle mücadele konusunda güçlü bir ortak tavır alamaması, konsensüs kuralının esneksizliğine bağlanmıştı. Birkaç Müslüman çoğunluklu ASEAN ülkesi, ABD’nin “teröre savaş” politikasına mesafe koymak isteyince, örgütsel birlik bildirileri ancak çok genel ifadelerle sınırlı kaldı. Aynı şekilde, Güney Çin Denizi konusunda, 2012’de tek bir üyenin (Kamboçya’nın) itirazı, ortak bildiri yayınlanmasını engellemişti. Myanmar darbesinde de üyeler ortak tavırda zorlandı. Bu örnekler, oybirliği ilkesinin getirdiği sınırlamaları gösterir. Bu ilke, veto hakkı gibi çalışarak ASEAN’ı en düşük ortak paydada buluşmaya iter. Sonuçta ASEAN’ın açıklamaları genelde ihtiyatlı, belirsiz ve etkisiz bulunur. Eleştirmenler, ASEAN’ın kendi içinde “konuşma kulübü” olmanın ötesine geçemediğini, sert konularda eylem gücü olmadığıni vurgular.
Buna karşılık ASEAN savunucuları ise, ASEAN Way dedikleri tarzın aslında bölgeye uygun olduğunu, Asya’nın çeşitliliği ve devlet merkezli yapısı nedeniyle bu modelin en gerçekçi seçenek olduğunu öne sürerler (Mahbubani, 2017). Onlara göre konsensüs, ASEAN’ı ayakta tutan çimentodur; aksi halde örgüt dağılabilirdi. Bu argüman kısmen ikna edicidir, zira ASEAN içinde bazen tek bir ülkeyi bile dışlamak çatlak yaratabilir. Özetle ASEAN’ın birlik düzeyi, zayıf ama işlevsel bir birlik şeklinde tanımlanabilir: Büyük vizyoner projelerde birlik gösteremezler ama barışı korumak, diyalogu sürdürmek gibi temel hususlarda birlik olabilirler.
Kurumsal kapasiteye gelince, ASEAN’ın kurumsal yapısı da kısıtlı bir entegre olma derecesine sahiptir. Örneğin Avrupa Birliği’nin aksine, ASEAN’ın güçlü bir sekretaryası veya sürekli organları yoktur. Cakarta’daki ASEAN Sekreterliği oldukça mütevazı imkanlara sahip, üye ülkelerden büyük ölçüde bağımsız olmayan bir yapıdır. Sekreterlik, karar almaz; sadece koordinasyon ve idari destek sağlar. Genel Sekreterlik konumu, üye ülkeler arasında alfabetik sırayla beş yıllığına dolaştırılır ve bu kişinin de fazla inisiyatifi yoktur (Wortzel, 2025). Yine ASEAN’da bağlayıcı yaptırımlar veya ihlal durumunda devreye girecek üst kurumlar bulunmaz. 2015’te kurulan ASEAN Mahkemesi tarzı bir yapı gündeme gelse de, devletler kabul etmemiştir. Sadece devletler arası anlaşmazlıkların dostane çözümüne yönelik bazı diyalog mekanizmaları vardır.
Bu kapasite eksikliği, ASEAN’ın ortak hareket kabiliyetini kısıtlar. Örneğin bir üye, kararlaştırılan bir entegrasyon adımını uygulamazsa, diğerleri onu zorlayamaz. AB’deki gibi ceza verecek bir Avrupa Komisyonu veya yargılayacak bir Avrupa Adalet Divanı yoktur. ASEAN’da işler karşılıklı iyi niyet temelinde yürütülür. Bu nedenle, ASEAN Entegrasyon Gündemi genelde en yavaş ilerleyen ülke hızında ilerler.
ASEAN’ın bölgesel güvenlik mimarisine katkısı da kapasite bakımından değerlendirilmelidir. ASEAN, ARF, ADMM+ (Savunma Bakanları Toplantısı) gibi mekanizmalarla diyalog sağlar ama somut güvenlik garantileri veren bir güç projeksiyonu bulunmaz. ASEAN’ın ortak askeri gücü veya ittifakı yoktur. Sadece bazı ortak tatbikatlar ve eğitim programları mevcuttur. Buna rağmen, üye ülkelerin bazen kendi aralarında özellikle denizcilik ve terörle mücadelede yaptığı bazı küçük çaplı işbirlikleri vardır. Örneğin, Malakka Boğazı devriyesi Endonezya-Malezya-Singapur arasında koordineli şekilde yapılıyor. Ayrıca Sulu Denizi’nde Malezya-Filipinler-Endonezya korsanlığa karşı ortak çalışıyor. Bu gibi girişimler ASEAN şemsiyesi altında olmasa bile, örgütün ruhuna uygun bir dayanışmayı gösteriyor. Bu da ASEAN’ın resmi kapasitesinden ziyade, gönüllü uyum kapasitesine örnek sayılabilir.
ASEAN’ın karar alma mekanizmasında dönem başkanlığı önemli rol oynar. Her yıl alfabetik sırayla bir ülke ASEAN başkanlığını üstlenir ve toplantıları, gündemi o belirler (Wortzel, 2025). Bu sistem de bazen ASEAN’ın kapasitesinde tutarsızlık yaratır, çünkü her başkan kendi önceliğine göre vites belirler. Mesela 2019’da Tayland başkanlığı ekonomi ve akıllı şehirler odaklıyken 2020’de Vietnam başkanlığı Covid-19 kriziyle uğraştı, 2021’de Brunei daha diplomatik önceliklere yoğunlaştı. 2023’te Endonezya, Myanmar krizine eğildi; 2024’te Laos gibi kaynakları sınırlı bir ülkenin başkanlığı düşük profilli ilerliyor. Bu devinim, ASEAN’ın sürdürülebilir bir program yürütmesini zorlaştırabilir. Yine de bazen başkan ülke, diğerleri adına cesur adımlar atabilir. Örneğin Endonezya, 2013’te Güney Çin Denizi konusunda özel bir toplantı düzenleyip ortak zemin bulmaya çalışmıştı. Fakat Kamboçya 2012’de Çin yanlısı tavrıyla ASEAN uyumunu bozmuştu. Yani başkanın kim olduğuna göre ASEAN’ın tadı değişebilir.
Ancak ASEAN’ın kapasitesi tamamen yok sayılmamalıdır: Örneğin, bölgesel ticaret anlaşmaları gibi konularda (AFTA, RCEP gibi) epey sonuç aldılar. Yine bölgesel normlar oluşturma (barışçıl çözüm, karışmama vs.) konusunda bir “ASEAN normlar seti” yaratıldı. Bu normların üyeler tarafından zımnen de olsa kabul edilmesi, bölgesel barışa katkı yaptı. Yani, eğer konu üyelerin hepsine uzun vadede fayda sağlayacak bir alan ise (ekonomi gibi), ASEAN orada ortak adım atabiliyor. ABD’ye karşı tavır konusunda ise böyle bir ortak fayda algısı yoktur; tam tersine riskler vardır. Dolayısıyla kapasite olsa bile irade şimdilik yoktur.
ASEAN’da da belki bazı ülkeler ABD’nin belirli politikalarına karşı ortak tavır alabilirler. Mesela Malezya, Endonezya gibi çoğunluğu Müslüman ülkeler, geçmişte ABD’nin Orta Doğu politikalarına ortak eleştiri yapabilmişlerdi. Ama bu ASEAN şapkasıyla olmadı; kendi aralarında görüş birliğiydi. Bu olgu, ASEAN’dan bağımsız bir şekilde gelişti.
Sonuç olarak, ASEAN’ın bölgesel birlik ve kurumsal kapasitesi, birleşik bir anti-ABD cephe oluşturma ihtimalini oldukça zayıflatmaktadır. ASEAN içinde uzlaşı olmadığı sürece, konsensüs gereği böyle bir tutum belirme şansı yoktur. İç uzlaşı ise mevcut jeopolitik ve ekonomik denklemde mümkün görünmemektedir, çünkü üyelerin ABD ile ilişkileri radikal kopuşu kaldırmaz ve bazıları bunu hiç istemez. Dahası, ASEAN’ın kurumsal yapısı zorlayıcı değil, kolaylaştırıcı olduğundan, herhangi bir üye vetoyu masaya koyduğunda konu kapanacaktır. Bu iç zayıflıklar belki ASEAN’ı küresel bir güç oyuncusu olmaktan alıkoyuyor ama öte yandan da 10 farklı ülkenin en azından aynı çatı altında kalmasını sağlıyor. Bu ikilemsel yapı, ASEAN’ın hem gücü hem de zaafıdır.
Birleşik Anti-ABD Tutumunun Önündeki Siyasi ve Ekonomik Engeller
Önceki bölümlerde ASEAN’ın tarihsel gelişimi, stratejik amaçları, iç yapısı ve ABD-Çin bağlamında konumu incelendi. Bu çerçevede, ASEAN’ın ABD’ye karşı birleşik bir cephe oluşturması fikrinin önündeki başlıca engeller, gerek siyasi gerek ekonomik boyutlarıyla ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu bölümde, bu engelleri daha sistematik biçimde ele alacağız. Temel soru şudur: ASEAN’ın ABD karşıtı bir cephe oluşturması mümkün müdür, bunun önündeki engeller nelerdir Bu soruya verilecek yanıtlar, bir dizi siyasi ve ekonomik bariyere işaret edecektir.
1. İç Politika ve Rejim Farklılıkları:
ASEAN üyelerinin iç siyasi rejimleri ve liderlik tercihleri, dış politikadaki yönelimlerini etkiliyor. Demokrasiyle yönetilen ya da nispeten açık ülkelerde kamuoyunun ve kurumların ABD ile ilişkilere bakışı genelde olumludur. Örneğin Filipinler’de halkın önemli bir kısmı ABD’yi tarihsel bağlar nedeniyle dost görür, benzer şekilde Singapur ve Tayland toplumlarında ABD’ye yönelik düşmanlık zayıftır. Bu ülkelerde, hükümetin ABD’ye sert bir karşıtlık gütmesi iç siyasi meşruiyet açısından zor olabilir. Öte yandan, otoriter ya da tek partiyle yönetilen Vietnam, Laos gibi ülkelerde rejimin meşruiyeti kısmen anti-emperyalist söylemle kurulmuştur; ancak buralarda da yönetimler ABD’ye tamamen sırt dönmenin maliyetini bilir. Yine de, iç rejim farklılıkları, ortak bir dış politika hattı izlemeyi baltalar. Mesela, demokrasiyi ve insan haklarını vurgulayan Malezya veya Endonezya gibi ülkeler, ABD ile bu değerler temelinde iyi ilişkiler kurmak isterken; Kamboçya gibi otoriterleşmiş bir ülke ABD’nin demokrasi söyleminden rahatsızlık duyabilir. Nitekim son yıllarda Kamboçya Başbakanı Hun Sen, ABD’yi ülkedeki muhalefeti destekleyip karışmakla suçlayarak Çin’e yakınlaşmıştır. ABD karşıtlığı ASEAN’da yeknesak bir duygu değildir; ülkeden ülkeye değişir. Dolayısıyla birkaçı ABD’yi karşısına almak istese dahi, diğerleri buna katılmayacaktır.
2. Güvenlik İttifakları ve Askeri Bağlar:
Bazı ASEAN üyeleri ABD ile resmi müttefikken (Filipinler, Tayland), diğer bazıları yakın güvenlik ortağıdır (Singapur, Vietnam, Endonezya belli ölçüde). Bu ülkelerin savunma planlamaları ve ordularının kapasitesi, ABD ile işbirliğine dayanır. Örneğin Filipinler, Çin’le artan gerilimi ABD ittifakı sayesinde göğüsleyebileceğini hesaplamakta ve yeni üs erişim anlaşmalarıyla ABD’ye daha fazla olanak tanımaktadır. Singapur, ABD Hava Kuvvetleri’ni ülkesinde ağırlayarak kendi güvenliğini de garantilemiş olur. Vietnam, Güney Çin Denizi’nde ABD donanmasının varlığını bir denge unsuru olarak memnuniyetle karşılamaktadır. Bu gerçekler ışığında, bu ülkelerin stratejik çıkarları ABD’nin bölgede güçlü kalmasını gerektiriyor. Dolayısıyla ASEAN çapında ABD’ye cephe almak, bu ülkelerin doğrudan güvenliğini riske atmak anlamına gelebilir. Özellikle Çin tehdidini hisseden Filipinler veya Vietnam gibi üyeler, ABD’nin desteğinden yoksun kalırsa kendilerini korumasız görürler. Bu yüzden, bu ülkeler herhangi bir ASEAN anti-ABD girişimini veto edecektir. Askeri işbirliği bağlamında ayrıca savunma sanayii ve silah alımları da önemlidir: Endonezya dahil birçok ASEAN ülkesi ABD’den silah ve askeri teknoloji alıyor; bu tedarik kanallarını tehlikeye atmak istemezler.
3. Ekonomik Bağımlılıklar ve Ticari Çıkarlar:
ABD, ASEAN için büyük bir ticaret, yatırım ve teknoloji ortağıdır. ASEAN’ın ABD ile ekonomik ilişkisinde somut çıkarları vardır: İhracat gelirleri, yabancı yatırım, finansmana erişim, eğitim işbirlikleri vb. Örneğin Vietnam son beş yılda ABD’ye ihracatını bariz biçimde arttırdı ve ABD-Vietnam ticaret fazlası, Vietnam ekonomisinin önemli bir kaldıraç noktası oldu. Vietnam’ın ABD ile açıktan antagonistik bir ilişki kurması, bu ekonomik başarı hikâyesine zarar verir. Benzer şekilde, Tayland otomotiv ihracatı veya Malezya elektronik ürün ihracatı ABD pazarına bağımlıdır. Ekonomik rasyonalite, ABD ile ilişkileri bozmayı mantıksız kılar. Ayrıca ABD’li şirketler bölgede büyük işverendir. Bu şirketlerin güven kaybetmesi, yeni yatırımlarını durdurması demek olabilir. Böylesi bir maliyeti göze alabilecek pek az ASEAN ülkesi vardır. Kısacası ekonomik refah kaygıları, ABD’yi tamamen karşıya almaya set çeker. Bazı liderler belki siyasi olarak sert konuşabilir, ama fiiliyatta ekonomik ilişkileri sürdürmeye çalışırlar. Duterte’nin Filipinler’de zaman zaman ABD’ye meydan okuyup sonra ABD yardımlarını almaya devam etmesi buna örnek verilebilir. Ayrıca ASEAN içindeki en zengin ülke Singapur, ABD ile mükemmel ekonomik ilişkileri sürdürür; Singapur’un mali ve teknolojik çıkarları ABD ile çatışmaya asla izin vermez.
4. ASEAN İçindeki Oydaşma Eksikliği:
Daha önce bahsedilen konsensüs kuralı ve çıkar uyuşmazlıkları, ABD konusunda ortak bir duruş geliştirmeyi engeller. Diyelim ki birkaç ülke ABD’nin Güneydoğu Asya politikasından rahatsız oldu. Örneğin, bazıları AUKUS savunma paktına karşı çıkabilir çünkü nükleer denizaltı konusu veya Avustralya’nın silahlanması endişe yaratmıştı. Bu durumda bile, bu pozisyonu ASEAN bildirisine koymak zordur, zira belki Filipinler veya Singapur buna karşı çıkacaktır. Nitekim 2021’de duyurulan AUKUS (ABD-İngiltere-Avustralya güvenlik anlaşması) konusunda ASEAN yekpare bir duruş sergileyemedi. Endonezya ve Malezya nükleer denizaltılardan endişe duyduklarını belirtti. Singapur ise anlayışla karşıladı. Sonuçta ASEAN ortak açıklamasında sadece genel ifadeler yer aldı. Bu olayda görüldüğü gibi, üyeler arası fikir birliği yokluğu birleşik tavrı imkansız kılar. ASEAN’da sık gördüğümüz bir tablo şu: Bir kriz olur (mesela Myanmar darbesi), ülkeler 2-3 farklı kampa ayrılır, sonunda ortak metin en zayıf ifadelerle çıkar. ABD’ye karşı duruşta da, belki Kamboçya, Laos, kısmen Malezya istekli olsa bile Filipinler, Singapur, Vietnam karşı çıkar. Bu engel aşılamadığı için, herhangi bir resmî anti-ABD deklarasyonu gelmesi beklenmez.
5. ASEAN’ın Tarafsızlık İlkesi ve İmajı:
ASEAN uzun yıllar boyunca kendini “tüm taraflara eşit mesafede” tutarak bölgesel saygınlık kazandı. Eğer birden ABD’ye topyekûn karşıt pozisyon alsalar, ASEAN’ın bu tarafsızlık imajı zedelenecek, belki de Çin’in kuklası gibi görülecektir. Bu da ASEAN’ın uluslararası prestijine zarar verir. ASEAN liderleri, bilhassa kurucu nesil, her daim büyük güç rekabetinde kenarda durmayı öğütlemiştir. Bu bir nevi varlık sebebi haline gelmiştir. Dolayısıyla, bu ilkesel duruştan vazgeçip bir büyük güce karşı saf almak, ASEAN’ın kendi dokusuna aykırı gelecektir. Dahası, ASEAN’ın merkeziliği iddiası böyle bir durumda geçersizleşir, çünkü merkezilik demek bütün büyük güçlerle dostluk demektir (Caballero-Anthony, 2014). ASEAN’ın bakış açısından, en kötü senaryo kendisinin battleground (mücadele alanı) haline gelmesidir (Sambhi, 2024). ABD’ye açık cephe almak, Çin-ABD mücadelesinde ASEAN’ı iyice Çin kampında hedef haline getirir ve bölge o mücadele alanı olur. Bu yüzden, ASEAN “aktif tarafsızlık” (ya da pozitif tarafsızlık) pozisyonunu korumayı yeğler.
6. Alternatiflerin Belirsizliği:
ASEAN ülkeleri için ABD’nin yerini dolduracak bir alternatif mevcut değil. ABD karşıtı cephe demek, en azından dolaylı olarak Çin’in liderliğine yaslanmak anlamına gelir. Ancak Çin’e tam güven de yoktur. Çin ile tarihsel husumetleri olan (Vietnam, Filipinler) veya Çin’in niyetlerinden kuşkulu (Singapur, Endonezya) ülkeler, ABD olmadan tamamen Çin’e bağımlı kalmaktan korkarlar. Bu nedenle ABD’yi denklemin dışında bırakmaya yanaşmazlar. Birleşik cephe oluşturup ABD’yi dışlamaya çalışmak, belki Çin tarafından alkışlanır, ama ertesi gün Çin kendi ağırlığını koymaya başladığında ASEAN’ın pazarlık gücü zayıflar. Dolayısıyla stratejik çoğulculuk, ASEAN’ın çıkarınadır. Tek bir gücün (ABD veya Çin fark etmez) hegemonyasında olmak istemezler. Bu nedenle, ABD’ye düşmanlık güderek onu uzaklaştırmak ASEAN’ın arzu edeceği bir durum değildir. Ayrıca Hindistan, Japonya, AB gibi diğer aktörler ABD’nin yerini dolduracak küresel kapasiteye sahip değildir. Bu anlamda ASEAN bir nevi “itfaiyecilerin hepsini kovarsak yangını kim söndürecek?” ikilemi yaşar. ABD belki bazen çok su sıkar (müdahil olur), ama yokluğunda belki yangın (Çin’in baskısı) büyüyecektir.
7. Küresel ve Bölgesel Bağlantılılık:
ASEAN ülkeleri, küresel ekonominin, finans sisteminin parçası olarak ABD ile çok boyutlu bağlara sahiptir ABD doları uluslararası rezerv para olduğundan, bölgede finansal dalgalanmalar ABD politikalarına duyarlıdır. Mesela 1997 krizinden aldıkları dersler vardır. Bu gibi makro sebepler de ABD’ye aşırı cephe almayı irrasyonel kılar. Örneğin ASEAN kolektif olarak ABD’ye meydan okusa, BM Güvenlik Konseyi’nde Myanmar için karar çıkarken ABD destek vermeyebilir ya da Dünya Bankası’nda kredi paketlerinde pürüz çıkar. Bu çok yönlü bağlantılılık, pragmatik davranmayı gerektirir.
8. Kurumsal Yapı ve Liderlik:
ASEAN’ın dönem başkanlığı ve karar yapısı da böyle bir radikal değişime izin vermeyecektir. Zira, diyelim 2025’te Filipinler başkan, asla ABD karşıtı bir gündem koymaz. 2026’da belki Myanmar başkan olacak, o durumda bile diğerleri onu yönlendirir. Yani ASEAN’da tek bir ülke bile marjinal bir gündemi dayatamaz. Dolayısıyla, ASEAN liderlerinin hiçbiri topluca “ABD’ye cephe aldım” diyemeyecektir.
Yukarıdaki noktaların hepsi, ABD’ye karşı birleşik bir ASEAN cephesi olasılığını düşürüyor. Dikkat edilirse, bu engeller hem yapısal (ekonomi, güvenlik çıkarları) hem karar alma mekanizmasıyla ilgili, hem de ideolojik (tarafsızlık, diplomatik kültür) nitelikte. Bu kadar çok katmanda engel varken, bu bariyerlerin ortadan kalkması da yakın gelecekte beklenemez.
Öte yandan, teorik olarak neler olursa bu değişirdi? Belki de ABD, ASEAN’ın varoluşsal çıkarlarına bütünüyle aykırı davranırsa (örneğin tüm ASEAN ülkelerine yaptırım uygular, ya da onları yok sayan bir düzen kurar), belki o zaman bir yakınlaşma olabilir. 2. Trump dönemi tam da böyle bir irrasyonel / sıradışı gelişme için uygun şartlar sunuyor.
Son tahlilde, ASEAN’ın siyasi ve ekonomik çıkar hesapları ile kurumsal mantığı, onu ABD’ye karşı homojen bir blok olmaktan alıkoymaktadır. ASEAN’ın çıkarına olan, ABD’yi tamamen karşısına almak değil, onunla çalışırken aynı zamanda alternatifleri de canlı tutmaktır. Bu melez strateji, belki keskin bir duruş veya slogan üretmez, ama ASEAN’ın hayatta kalma stratejisidir. Dolayısıyla, bir anti-ABD cephe beklentisi, ASEAN’ın doğası ve çıkarlarıyla bağdaşmamaktadır.
Gelecek Senaryoları ve Politika Önerileri
ASEAN’ın mevcut dinamikleri ışığında, Güneydoğu Asya’da ABD’ye karşı birleşik bir bölgesel cephe oluşturulması olasılığı düşüktür. Ancak uluslararası ilişkiler durağan değildir; koşullar değiştikçe aktörlerin tutumları da evrilebilir. Bu bölümde, olası gelecek senaryolarını ve her bir senaryoya uygun politik önerileri ele alacağız. Senaryolar, ABD-Çin rekabetinin seyri ve ASEAN’ın iç bütünlüğü gibi kritik değişkenler üzerinden kurgulanacaktır.
Senaryo 1: Mevcut Dengenin Sürdürülmesi
Bu en olası senaryoda, ABD ile Çin arasındaki rekabet kontrollü biçimde devam eder; ne topyekûn çatışmaya ne de tam işbirliğine evrilir. ASEAN ülkeleri halihazırdaki denge siyasetine devam ederler. Bu senaryoda ASEAN, ne ABD kampında ne Çin kampında tamamen yer alır; günümüzdeki gibi çok yönlü dış politikasını sürdürür.
Politika Önerileri (ASEAN için):
● ASEAN Merkeziliğini Güçlendirme: ASEAN, bölgesel mimarideki liderlik rolünü pekiştirmek için kendi mekanizmalarını verimli işletmeli. Örneğin, Doğu Asya Zirvesi ve ASEAN Bölgesel Forumu’nun gündemini somut işbirliği projeleriyle doldurmalı ki büyük güçler bu platformları ciddiye alsın. Somut bir adım olarak, Güney Çin Denizi Davranış Kuralları’nı (CoC) nihayete erdirmek için Çin’e baskıyı artırabilir. Bu, ASEAN’ın hem Çin’i yönlendirebildiğini gösterir hem de ABD’ye “biz kendi sorunumuzu çözebiliyoruz” mesajı verir.
● Ortak Tutumlarda Esneklik: ASEAN konsensüs kuralını değiştirmek istemiyorsa, en azından esnek uygulayabilir. “İlerleyebilenler ilerlesin” prensibi benimsenerek, örneğin ticaret veya teknoloji konusunda isteyen ülkelerin birlikte aksiyon alabileceği esnek gruplar oluşturulabilir. Bu, ASEAN’ı atıl olmaktan kurtarır.
● Tarafsız Diplomasi: Mevcut dengede ASEAN’ın en büyük kozu tarafsızlığıdır. Bunu aktif diplomasi ile desteklemeli. Mesela, ASEAN liderliği, ABD ve Çin arasında arabuluculuk fırsatları kollamalı; ikili güvensizlikleri azaltacak girişimler önermeli. Bir ASEAN Aksakallılar / Akil İnsanlar Grubu, iki süper güce ilişkin güven artırıcı öneriler sunabilir.
Politika Önerileri (Çin için):
● Komşuluk Politikası İyileştirme: Çin, ASEAN’a karşı askeri-siyasi baskısını azaltıp daha eşitlikçi bir komşuluk politikası benimsemeli. Özellikle Güney Çin Denizi’nde itidalli davranır, anlaşmazlıkları hukuk temelinde çözmeye yanaşırsa, ASEAN’da Çin karşıtı cephe oluşmaz.
● KYG Projelerinde Şeffaflık: Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi yatırımlarını daha şeffaf ve sürdürülebilir kılması, ASEAN toplumlarında Çin’e bakışı iyileştirir. Aşırı borçlandırma ya da çevre tahribatı gibi eleştirilere karşı adımlar atmalı.
● Çok Taraflılığı Kabul: Çin, ASEAN liderliğindeki forumlarda (ARF, EAS) daha yapıcı rol oynayarak ASEAN’ın merkeziliğine gerçekten saygı duyduğunu göstermeli. Bu, ABD’nin “Çin ASEAN’ı bölüyor” tezini boşa çıkarır.
Senaryo 2: ABD-Çin Rekabetinin Tırmanması
Bu senaryoda, Tayvan gibi bir konuda ya da teknoloji/ticaret savaşında ABD-Çin ilişkileri ciddi bozulur. Bölgeye yansıyan etkilerle ülkeler saf tutmaya zorlanır. Belki “Yeni Soğuk Savaş” benzeri bloklaşma Asya’da belirginleşir. Bu durumda ASEAN’ın tarafsız kalması iyice zorlaşabilir, ancak tümden dağılması da mümkündür.
Politika Önerileri (ASEAN için):
● Acil Diplomasiyi Başlatma: ASEAN derhal bir araya gelerek bir acil eylem planı oluşturmalı. “ASEAN Acil İstişare Mekanizması” ile gerektiğinde dönem başkanını beklemeden liderler telekonferansları yapılabilir. Büyük güçlerle temas grupları kurulabilir. Örneğin, ASEAN içinden tarafsız kabul gören liderler (belki bir eski lider, mesela eski Singapur Başbakanı) ABD ve Çin’e mekik diplomasisi yapabilir.
● İç Dayanışmayı Koruma: Böyle bir tırmanışta bazı üyeler net ABD yanlısı (Filipinler, Singapur?), bazıları Çin yanlısı (Kamboçya?) olabilir. ASEAN burada en kritik eşiğinde demektir. Bu durumda örgüt, “bölünmeme” ilkesi için belki de anlaşmazlıkları bir süre rafa kaldırıp daha çok ekonomik-sosyal işbirliğine yoğunlaşabilir.
● Tarafsız Alanlar Yaratma: ASEAN, çatışan bloklar arasında insani yardım, afet yönetimi, iklim değişimi gibi politik olmayan alanlarda işbirliği önerileri getirerek tamamen atıl kalmadığını gösterebilir. Bloklar arası güven tamamen bitmesin diye kendini arada köprü yapabilir. Mesela, ABD-Çin gerilimi varsa bile, her ikisinin de katılacağı ASEAN insani yardım tatbikatı düzenlemek gibi.
Politika Önerileri (Çin için):
● Agresiflikten Kaçınma: Çin, eğer ABD ile ilişkileri kötüleştiyse bu durumu ASEAN’a yansıtmamalı. Aksine, “biz Asyalıyız, birbirimize destek olalım” diyerek ASEAN’ı yanına çekmeli. Bunu da tehdit değil, jestlerle yapmalı: Mesela ASEAN’a özel ticaret imtiyazları, öğrencilere daha fazla burs, savunma teknolojisinde paylaşımlar sunabilir.
● Aşırı Reaksiyondan Sakınma: Filipinler ABD’yi üs veriyor diye Çin Filipinler’e ekonomik ceza vermeye kalkarsa, bu tüm ASEAN’a yönelik negatif bir mesaj olur. Onun yerine, ayrı bir kanaldan Filipinler’e “işbirliğimiz de zarar görmesin” mesajını iletmelidir.
● Çoklu İşbirliği Mekanizmaları: Çin, ASEAN’la Japonya-Güney Kore dahil mekanizmaları canlandırarak (ASEAN+3 gibi) ABD’nin yokluğunu telafi etmeye çalışabilir. Ancak bunu yaparken bu mekanizmanın anti-ABD olarak görülmemesine dikkat etmeli. Yani asıl amaç bölge halklarının yararı diye çerçevelenmeli.
Senaryo 3: Çin Öncülüğünde Anti-Amerikancı Güneydoğu Asya Cephesi
Bu daha az olası ama özellikle de Trump döneminde gerçekleşmesi imkansız olmayan bir senaryodur. Çin, ekonomik ve askeri gücünü öyle bir noktaya getirir ki ABD’yi bölgeden büyük ölçüde püskürtür veya ABD kendi isteğiyle çekilir. Böylece Güneydoğu Asya’da Çin’in ekonomik ve siyasi etkisi bariz biçimde artar. Bu durumda ASEAN bambaşka bir oyun alanında kendini bulur.
Politika Önerileri (ASEAN için):
● İç Reform ve Güçlenme: Eğer ABD gitti ve Çin baskınsa, ASEAN’ın ayakta kalması için kendi iç dayanışmasını katbekat artırması gerekir. Bölgesel savunma işbirliği bile gündeme gelebilir. Özellikle orta boy güçler Endonezya, Vietnam, Malezya bir araya gelerek bir nevi “tarafsızların birliği” oluşturabilir. Bunun için ASEAN’ın konsensüs ilkesini bir kenara bırakıp sert kararlar alması gerekebilir. Zor ama hayati bir dönüşüm olur.
● Yeni Ortaklar Arayışı: Çin’e karşı denge arayan ASEAN, Hindistan, Japonya, Avustralya, AB gibi aktörlerle daha güçlü ortaklıklar kurabilir. Mesela Hindistan-ASEAN savunma işbirliği ya da AB-ASEAN dijital ittifakı gibi fikirler hayat bulabilir. Bu, Çin’in yalnızlaştırılmasına değil ama ASEAN’ın alternatifler yaratmasına yarar. Bu noktada Türkiye bir partner olarak bölgede etkisini artırabilir.
● Çin ile Pazarlık: Tamamen karşı cephe almak gerçekçi değilse, ASEAN belki Çin ile bir yeni kurallar dizisi pazarlığına gidebilir. Örneğin, “tamam sen hegemon oluyorsun ama bizim de kırmızı çizgilerimiz var: iç işlerimize karışma, ekonomik kotalar koyma vb.” Bu, zor bir diplomatik satrançtır ama en azından şartlı bir kabullenme modeli yaratır.
Politika Önerileri (Çin için):
● Sorumlu Hegemonluk: Çin eğer hegemonya kurduysa, bunu ne kadar yumuşak ve adil yaparsa o kadar kalıcı olur. Tarih, aşırı baskıcı hegemonyaların ittifak doğurup devrildiğini gösteriyor ( Napolyon Avrupa’sı gibi). Çin, ASEAN ülkelerine güvenlik sağlayıcısı, ekonomik kalkınma ortağı olarak görünmeli, bir tehdit olarak değil. Bunun için örneğin, ASEAN için bir kalkınma yardımı planı açıklayabilir, her ülkenin altyapı ihtiyacını karşılama vaadi gibi.
● Kurumları Kullanmaya Devam: Hegemon da olsanız, kurumsal meşruiyet önemli. Çin, ASEAN’ı lağvedip kendi güdümünde bir şey kurmaya kalkarsa (mesela “Asya-Pasifik Birliği” gibi), bu tepki çeker. Onun yerine ASEAN’ı çalıştırmaya devam etmeli ama ipleri elinde tutmalı.
● Makul Güç Projeksiyonu: Çin askeri olarak her yerde bayrak gösterirse, ASEAN halklarında milliyetçi tepkiler doğabilir. Bunu frenlemek için belki ASEAN güvenlik sorumluluğunu kısmen paylaşabilir. Çin-ASEAN ya da ŞİÖ-ASEAN barış gücü kurulabilir.
Senaryo 4: ASEAN İç Bölünmesi veya Dağılması
Olağanüstü bir senaryo olarak, ASEAN kendi iç sorunları nedeniyle dağılabilir veya işlevsizleşebilir (mesela Myanmar krizi kontrolden çıkar, diğerleri kavga eder, belki bir üye (Vietnam?) ayrılır vs.). Bu durumda ortak bir cepheden bahsetmek zaten anlamsız hale gelir; her ülke kendi başının çaresine bakar. Bu, bölge için en kötü senaryolardan biri olur, çünkü büyük güçlerin ayrı ayrı manipülasyonuna açık bir zemin oluşur.
Yukarıda çizilen senaryolar ve öneriler özetle şunu gösteriyor: ASEAN’ın ABD’ye karşı bir cephe oluşturması, bugün çok mümkün görünmese de, jeopolitik denklemler hızlıca değişebilir ve her aktörün esneklik göstermesi gerekebilir. Mevcut şartlarda en makul strateji, ASEAN için tarafsız kalıp dengeyi sürdürmek, ABD ve Çin için ASEAN’ı kendi yanında tutmaya çalışırken onu bir seçime zorlamamaktır. Orta vadede ise ASEAN’ın kendi içini güçlendirerek böyle zor tercihlere hiç muhtaç olmayacağı bir konuma gelmesi idealdir. Bu, belki de ASEAN’ın hayalini kurduğu “merkezilik” kavramının gerçek hayatta karşılık bulması demektir.
Sonuç
Bu kapsamlı analiz, ASEAN’ın oluşumundan bugüne geçirdiği dönüşümü, iç yapısını ve büyük güçlerle ilişkilerini göz önüne alarak, ASEAN’ın ABD’ye karşı birleşik bir bölgesel cephe oluşturma ihtimalini değerlendirmiştir. Tarihsel arka plan, ASEAN’ın kuruluş amacının ve ilkelerinin daha ziyade bölgesel barışı korumak ve büyük güç rekabetinden kaçınmak olduğunu ortaya koymaktadır. ASEAN’ın iç çeşitliliği ve konsensüs odaklı karar alma yapısı, örgütün radikal dış politika hamleleri yapmasını zorlaştıran etmenlerdir. Bu nedenle, ASEAN’ın bugüne kadarki pratiği, büyük güçler arasında denge kurmak ve tarafsızlığını vurgulamak şeklinde olmuştur. ABD’nin Güneydoğu Asya’daki varlığı, hem güvenlik hem ekonomi boyutlarında ASEAN için vazgeçilmez unsurlar barındırmaktadır. ASEAN ülkelerinin bir kısmı ABD ile ittifak veya yakın ortaklık içindeyken, neredeyse tamamı ABD ile güçlü ticari ve yatırım bağlarına sahiptir. Bu maddi gerçeklik, ASEAN’ın topyekûn bir ABD karşıtlığına yönelmesini rasyonel olmaktan çıkarmaktadır. Öte yandan, Çin’in yükselen gücü ve bölgedeki etkisi, ASEAN’ı ABD ile ilişkilerini daha da dikkatli yönetmeye itmiştir. ASEAN, Çin ve ABD arasında görece nötr bir alan kalarak kendi özerkliğini sürdürme çabasındadır.
Örnek olaylar (Hint-Pasifik stratejisi, ticaret anlaşmaları, Myanmar krizi) göstermiştir ki, ASEAN genellikle ABD girişimlerine karşı ne tam destek ne tam karşıtlık vermekte; bunun yerine kendi ilkesel duruşunu bozmadan cevaplar üretmektedir. Hint-Pasifik vizyonuna AOIP ile yanıt verip kapsayıcılık vurgulaması, ABD’nin ticaret hamlelerine Çin ile anlaşmalar yaparak denge araması, Myanmar konusunda ise minimum ortak paydayı aşamaması, bu yaklaşımın somut tezahürleridir. Bölgesel birlik ve kurumsal kapasite açısından ASEAN, sert bir anti-ABD pozisyon alabilecek bütünlükten uzaktır. Konsensüs ilkesine bağlılık ve farklı ulusal çıkarlar, ASEAN’ın böyle bir cepheye girişmesini engelleyen dahili fren mekanizmalarıdır. Üye ülkelerin bir kısmının ABD ile yakın bağları olduğu gibi, örgütsel kültür de keskin kamplaşmalara aykırıdır.
Analizin vardığı genel sonuç, ASEAN’ın “mevcut koşullarda” ABD’ye karşı birleşik bir cephe oluşturmasının çok düşük bir olasılık olduğudur. Ancak Trump liderliğinin öngörülemez dış politikaları gözden kaçırılmamalıdır. Mevcut durum, ASEAN’ın ABD politikalarından veya davranışlarından memnun olduğu anlamına gelmez; aksine, ASEAN içinde Amerikan politikalarına eleştirel yaklaşan kesimler vardır. Ancak birlikteki genel kanı, ABD ile çatışmak yerine onu dengelemek ve onunla birlikte çalışırken aynı zamanda bölgesel özerkliği korumakta hedefinde birleşmektedir. Bu ince denge, ASEAN’ın varoluş stratejisidir ve radikal bir sapma, örgütün kendi bütünlüğünü dahi riske atabilir.
Geleceğe yönelik senaryolar incelemesi, durumun statik kalmayabileceğine işaret etmektedir. ABD-Çin rekabetinin artması veya azalması, ABD’nin bölge stratejisinin seyri, Çin’in yaklaşımı ve ASEAN’ın kendi iç evrimi, farklı gelecek tabloları ortaya çıkarabilir. Ancak bu farklı senaryolarda bile ASEAN’ın çıkarı, iki süper güç arasında sıkışmadan, ikisiyle de yapıcı ilişkiler sürdürmek yönünde olacaktır. Bu nedenle, politika önerileri de ASEAN’a tarafsızlığını korumasını, Çin’e ise ASEAN’ın hassasiyetlerine saygı duymasını tavsiye etmektedir.
Bu analiz ışığında, hem ASEAN üyesi devletlerin hem de ABD’nin politika yapıcılarının, ilişkilere dair beklenti ve hedeflerini gerçekçi bir zemine oturtmaları yerinde olacaktır. ASEAN’dan, NATO benzeri yekpare bir duruş sergilemesi beklenmemelidir; bu onun doğasına aykırıdır. Öte yandan ABD’nin de ASEAN’ı bütünüyle kendi yanına çekme arayışlarının sınırları olduğunu kabul etmesi gerekir. En akılcı yol, ASEAN’ın özgün konumunu kabullenip, onu rekabet değil işbirliği için bir zemin olarak görmektir. Bu sayede Güneydoğu Asya, büyük güçlerin çatışma alanı değil, ortak çıkarlar doğrultusunda çalışabilecekleri bir sahne olma potansiyelini gerçekleştirebilir.
Sonuç olarak, ASEAN’ın bir bütün olarak yakın zamanda ABD’ye karşı cephe alması beklenmemelidir. Fakat şartlar irrasyonel ve öngörülemez bir biçimde gelişirse orta vadede ASEAN Çin şemsiyesi altında bir Amerikan karşıtı cepheye dönüşebilir.
Kaynakça:
Acharya, A. (2014). Constructing a Security Community in Southeast Asia: ASEAN and the Problem of Regional Order (3rd ed.). Routledge. https://www.routledge.com/Constructing-a-Security-Community-in-Southeast-Asia-ASEAN-and-the-Problem-of-Regional-Order/Acharya/p/book/9780415747684?srsltid=AfmBOoqU9juimIYrjYxvBFZf-_k6kM0SKL7DZ_jIgQQjem3c9RXEGvHW
Acharya, A. (2017). "The Evolution and Limitations of ASEAN Identity." In ASEAN@50, Volume 4, ERIA. https://www.eria.org/ASEAN_at_50_4A.2_Acharya_final.pdf
Balding, C. (2017). "Why Democracies Are Turning Against Belt and Road: Corruption, Debt, and Backlash." Foreign Affairs. https://www.foreignaffairs.com/articles/china/2018-10-24/why-democracies-are-turning-against-belt-and-road
Caballero-Anthony, M. (2014). "Understanding ASEAN’s Centrality: bases and prospects in an evolving regional architecture " Pacific Review 27(4): 563–584. https://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1080/09512748.2014.924227
CFR - Council on Foreign Relations. (2023, 19 Temmuz). What is ASEAN? https://www.cfr.org/backgrounder/what-asean#:~:text=View%20all%20newsletters%20
Ha, H. T. (2019). "ASEAN Outlook on the Indo-Pacific: Old Wine in New Bottle?" ISEAS Perspective, No. 51, 25 June 2019. https://www.iseas.edu.sg/wp-content/uploads/pdfs/ISEAS_Perspective_2019_51.pdf
Kuik, C. (2016). "How Do Weaker States Hedge? Unpacking ASEAN States’ Alignment Behavior towards China." Journal of Contemporary China, 25(100): 500–514. https://www.tandfonline.com/doi/pdf/10.1080/10670564.2015.1132714
Mahbubani, K. & Severino, R. (2017). "ASEAN: The Way Forward." McKinsey & Company. https://www.mckinsey.com/industries/public-sector/our-insights/asean-the-way-forward
Molthof, M. (2017). "ASEAN and the Principle of Non-Interference." E-International Relations. https://www.e-ir.info/2012/02/08/asean-and-the-principle-of-non-interference/
Morton, K. (2016). China’s ambition in the South China Sea: Is a legitimate maritime order possible? International Affairs, 92(4), 909–940. https://doi.org/10.1111/1468-2346.12655
Petri, P., & Plummer, M. (2022). "RCEP: A New Trade Agreement That Will Shape Global Economics and Politics." Brookings Institution Report. https://www.brookings.edu/articles/rcep-a-new-trade-agreement-that-will-shape-global-economics-and-politics/
Sambhi, N. (2024). "Why ASEAN Should Not Be a US-China Battleground." Brookings Institution, October 3, 2024. https://www.brookings.edu/articles/why-asean-should-not-be-a-us-china-battleground/ https://www.brookings.edu/articles/why-asean-should-not-be-a-us-china-battleground/
Strangio, S. (2023). In the Dragon’s Shadow: Southeast Asia in the Chinese Century. Yale University Press. https://doi.org/10.2307/j.ctv14rmq92
Tucker, S. (2023). "Myanmar Reveals ASEAN’s Weak Spot Again." Stimson Center Policy Memo, July 25, 2023. https://www.stimson.org/2023/myanmar-reveals-aseans-weak-spot-again/
Weatherbee, D. (2019). International Relations in Southeast Asia: The Struggle for Autonomy (4th ed.). Rowman & Littlefield. https://www.academia.edu/7390328/International_Relations_in_Southeast_Asia_the_Struggle_for_Autonomy
Wester, S., & Pitakdumrongkit, K. (2024). "On U.S.-ASEAN Relations & Trade: What’s at Stake for Asia in the 2024 U.S. Election." Asia Society Policy Institute. https://asiasociety.org/policy-institute/us-asean-relations-trade
Wortzel, L. M. (2025). Understanding ASEAN: Major Power Competition, Security, and Economic Development. American Foreign Policy Council (Issue 7, March 2025). https://www.afpc.org/uploads/documents/IPSP_Memorandum_-_Understanding_ASEAN.pdf#:~:text=For%20the%20U,Pacific%20Security%20Program