Birleşmiş Milletler arşivindeki belgeler, bölücü terör faaliyetinin amacına ulaşma yöntemi olarak, emperyalist devletlerin bölge ülkelerine en başta da Türkiye’ye müdahalesini kışkırtmayı benimsediğini gösteriyor. Birleşmiş Milletlerin emperyalist devletlerin müdahalesi için aracı olarak kullanılmaya çalışıldığı anlaşılıyor.
Aşağıda, bölücü terör örgütünün çeşitli uzantıları tarafından BM’ye yapılan başvurulardan örnekler vereceğiz. Burada sadece birkaç örneğini kullandığımız belgelerin orijinalleri Birleşmiş Milletler Arşivinde araştırmacılara açıktır.
KUK, YPG, PJAK, HDP: “Hazırlandığımızı bilmenizi isteriz”
21 Eylül 2015 tarihli dilekçenin altında Kürt Ulusal Kongresi, YPG, PJAK gibi terör örgütleriyle birlikte HDP Avrupa imzası da var. (1) Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Kin-moon’a gönderilen dilekçe, kendi amacını, Türkiye’ye karşı, “yönetiminiz altındaki mekanizmaları önleyici şekilde harekete geçirmenizi talep etmek” olarak tarif etmiş. AK Parti’nin 7 Haziran seçimleri sonrasındaki politikalarının hedefe oturtulduğu dilekçede HDP övülüyor. BM’nin önleyici mekanizmalarının Türk Devletine karşı harekete geçirilmesi amacıyla bir delegasyon oluşturulması isteniyor. “Alacağınız kararın bir parçası olarak ihtiyacınız olan tüm desteği sunmak için hazırlandığımızı bilmenizi isteriz” deniliyor.
HDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ imzalı, HDP antetli, Ban Ki-moon’a gönderilen 20 Mayıs 2016 tarihli yazı, (2) İstanbul’da toplanan Birinci Dünya İnsani Zirvesi vesilesiyle kaleme alınmış. Yine Türkiye’ye müdahale mekanizmalarının harekete geçirilmesi isteniyor: “Bu zirvenin Türk sınırı çevresindeki şiddete de cevap olacak şekilde uluslararası mekanizmaları harekete geçirmesini umut ediyoruz.”
Ak Parti Hükümetinin 2014 sonrasındaki politika değişikliği şu cümleyle ifade ediliyor: “Önceden Ortadoğu için bir model olarak gösterilen Türkiye’deki AKP hükümeti, son birkaç yılda, barışçıl birlikte varoluş ve ülkedeki, daha geniş şekilde bölgedeki istikrar olasılığını sabote eden haydut bir güce dönüştü.” Dilekçe dönüm noktası olarak Açılım Sürecinin sonlandırıldığı Nisan 2015 tarihini gösteriyor.
Bu dilekçeden 2 yıl önce de 16 Ocak 2014’de HDP Eşbaşkanları Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü imzasıyla Ban Ki-moon’a bir dilekçe gönderilmişti. (3) Bu yazıda “HDP olarak biz, ilk günden itibaren, BAAS rejiminin baskılarına karşı başlatılmış olan halk ayaklanmasını çok yakından takip ettik” deniliyor. Devamındaki şu cümleler HDP tarafından Suriye’nin Türkiye için model olarak görüldüğünü gösteriyor:
“Güçlü şekilde inanıyoruz ki Suriye’nin geleceğini tartışmak için toplanan ikinci Cenevre Konvansiyonu, sadece Suriye halkları için değil, Türkiye halkları ve tüm geniş Ortadoğu için çok önemlidir.” Böylece HDP Türkiye’nin geleceğinin de uluslararası konferanslarda tartışılması ve Suriye modelinin tüm Ortadoğu’yu kapsayacak şekilde genişletilmesi yönündeki arzusunu ifade etmiş oluyor. Dilekçede HDP tarafından, bölgede faaliyet gösteren ayrılıkçı örgütlerin ikinci Cenevre Konvansiyonunda yer alması talep ediliyor.
Tuncel/Kürkçü mektubundan 7 ay sonra yeni eşbaşkanlar Demirtaş/Yüksekdağ dünya kamuoyuna çağrı yayınladılar ve bu çağrı HDP Dış İlişkiler Büro üyesi Evren Çelik imzalı üstyazı ekinde BM’ye de gönderildi. (4) 12 Ağustos 2014 tarihli çağrıda IŞID’ın saldırıları sonrası bölge halkının savunmasız kaldığı söylenerek diplomatik müdahale ile insani koridor açması için Türkiye’nin “yüreklendirilmesi” isteniyor.
Demirtaş/Yüsekdağ dilekçesinden bir gün önce Leyla Zana, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’a TBMM antetli kağıtta gönderdiği yazıyla “Güney ve Özellikle Güneybatı Kürdistan’da” IŞID saldırılarını önleyebilmek için iki tedbiri hayata geçirilmesini istedi: İnsani yardım ve “tüm Kürt bölgelerinde” bölücü örgütler tarafından oluşturulan yönetimlerle işbirliği. (5)
2000’lerin başında verilen dilekçelerde de temel talep, bölgeye uluslararası müdahale. Sözde Referandum Komiteleri tarafından imzalanan 21 Şubat 2004 tarihli dilekçe şöyle başlıyor:
“Bu dilekçeyi imzalayan bizler, BM tarafından Kürdistan’ın Güney bölgesinde (Irak Kürdistanı), Kürdistan bölgesi halkının politik geleceklerini özgürce belirleyebilmelerini temin için BM tarafından bir referandum organize edilmesini talep ediyoruz.” (6)
BM tarafından referandum düzenlenmesini talep eden dilekçe, BM ile birlikte ABD Kongresi, Avrupa Parlamentosu, AB Konseyi gibi çeşitli yerlere de gönderilmişti.
Bölücü örgütler 1999’da Viyana Uluslararası Merkeze zorla girerek BM’ye ulaştırmak üzere dilekçe verdiler. Genel Müdür Yardımcı Nandasiri Jasentuliyan’a ulaştırılan Kofi Annan’a gönderilen dilekçede Öcalan için BM şemsiyesi altında parlamenterler ve hukukçulardan oluşan bir uluslararası delegasyonun Türkiye’ye gönderilmesi, Kürt Sorununu görüşmek üzere uluslararası konferans toplanması, bu taleplerin basına duyurulması isteniyordu. (7)
ABD’li Genel Sekreter Yardımcısı:
IŞİD Washington’daki müdahale kararını hızlandıracak
PKK’nın uzantılarından Kürdistan Ulusal Kongresi bölücülüğün diplomasisinde görev alan örgütlerden biridir ver her fırsatı kullanmaya çalışmıştır. Örneğin Genel Sekreter seçilmesini kutlamak için Kofi Annan örgüt adına Jawad Mella imzasıyla gönderilen yazıda şu söyleniyor:
“Siz Ekselanslarından siyasi çözüm için ciddi şekilde yardımcı olmanızı ve bizim sorunumuzu Ortadoğu problemlerini kapsayan müzakere masasına koymanızı rica ediyoruz.” (8)
Aynı yazıda “BM son yıllarda Kürdistan’da önemli bir rol oynadı” deniliyor ve bundan daha ileri işbirliğini umudunu çıkarttıkları söyleniyor.
Bölücü terörün diplomasisi, IŞİD’ın terör eylemlerini de Türkiye’ye müdahale çağırısı için fırsat olarak kullanmaya çalıştı. Kürdistan Ulusal Kongresi bu amaçla BM ile iletişim kurmaya çalışan örgütlerden biriydi. KUK eşbaşkanı Nilüfer Koç imzalı 18 Temmuz 2014 tarihli yazıda, (9) Türkiye’nin IŞİD’ı desteklediği ima ediliyor; IŞİD’in kimyasal silah kullandığı söyleniyor ve BM’den bölgeye araştırma heyeti göndermesi isteniyor. Ban Ki-moon’a hitap eden dilekçede, “IŞID ve bölgesel destekçilerine karşı” gerekli tüm adımların atılması için çağrı yapılıyor.
Nilüfer Koç’un dilekçesi üzerine, ABD’li diplomat, BM Genel Sekreterinin Siyasi İşlerden Sorumlu Yardımcısı Jeffrey Feltman tarafından Genel Sekretere hazırlanan notta YPG’nin IŞİD’e karşı mücadele ettiği, IŞİD’ın kimyasal silah kullanmasından sonra Türkiye’ye sığınan göçmenlere “Türkiye’nin Kürt partisi HDP” tarafından yardım edildiği iddia ediliyor. Feltman yine Genel Sekretere hazırladığı 19 Eylül 2014 tarihli notunda da şunu yazmış:
“Daha geniş bir bağlamda, Ayn el-Arap çevresindeki mevcut durumun Washington DC'de Suriye'deki saldırılar ve Suriyeli Kürtlerin (özellikle de PYD'nin) IŞID'le mücadele çabalarına katılımı konusunda karar alma sürecini hızlandırabileceğini değerlendiriyoruz.” (10)
IŞID’ın vahşi eylemleri hem bölücü örgütlerin Batı ülkelerine bölgeye müdahale çağrıları için hem de ABD’nin doğrudan askeri müdahale kararı için olanak olarak değerlendirildi. Böylece Kürtler emperyalistlerin himayesindeki bir topluluğa dönüştürülmek istendi. Örneğin Lebanese Kurdish Philanthropic Association ve the Christian Minorities Council 27 Ağustos 2014’de BM, AB’ye başvurarak Kürtler üzerinde koruma istediler:
“Konsey, BM, AB ve sivil örgütlerden gayri insani suçları mahkum etmesini, bu suçları sona erdirmek için acil olarak uygun tedbirleri almasını, Kürt halkını desteklemesi ve koruma ile insani destek sağlaması noktasında sorumluluklarını yerine getirmesini talep ediyor.” (11)
Emperyalist müdahale, koruma ve himaye talebi bölücülüğün stratejisinde en temel hareket noktasını oluşturdu.
“Türkiye’ye toleransı” suç ilan etmek istediler
Bölücü çevrelerin BM nezdinde kullandığı isimlerden biri de The Newroz Association of the Kurds veya Newroz Social and Cultural Association. BM iç yazışmalarında bu isim Lübnanlı Kürtlerin Beyrut merkezli kurumu olarak tarif ediliyor. (12)
Bu imzayla 21 Eylül 2016’da BM Genel Sekreterine gönderilen “Birleşmiş Milletlere bir çağrı” başlıklı dilekçede, (13) Türkiye’ye toleranslı tavırların “adli bir suç” oluşturduğu iddia ediliyor. İşgal olarak niteledikleri Türkiye’nin Suriye’deki eylemlerine sessiz kalan BM ve diğer güçlerin, Türkiye’ye müdahale etmedikleri sürece suç işlemiş olacakları ileri sürülüyor. “Türk Devleti yargılanmalıdır” deniliyor. Türkiye’ye karşı uluslararası hukuk mekanizmalarının harekete geçirilmesi isteniyor. Çözümün tek adresinin Öcalan olduğu söylenerek BM’den PKK liderinin hapisten kurtarılması için gerekli her şeyin yapılması isteniyor.
Aynı örgüt 5 Kasım 2016’da gönderdiği yazıda ise 7 Haziran seçimlerinden sonra Erdoğan Hükümetinin saldırgan ve faşist politikalara yöneldiğini iddia ediyor ve “uluslararası toplumu, Birleşmiş Milletleri ve bütün demokratik güçleri” bölücü örgütlerle birlikte Türk Devletine karşı eyleme geçmeye davet ediyor. Demirtaş’ın hapsedilmesinin Kürtlerin ve insanlığın hapsedilmesi olduğu söyleyebilecek kadar ileri gidiyor.
Referansları Sévres Anlaşması
Bölücü örgütler Lozan Anlaşması ile kurulan statükoyu Ortadoğu problemlerinin temel nedenleri arasında gösteriyorlar. Hatta 100. yılında Lozan anlaşması için HDP, şu cümleyle başlayan açıklamayı yaptı:
“Bugün Lozan Antlaşmasının 100. yılı! Kürt halkı için yüz yıldır devam eden ret, inkar ve katliamların yolunu açan kara günün adı Lozan Antlaşması!”
BM’ye gönderilen dilekçeler arasında Lozan anlaşmasına yönelik suçlamalar da yer alıyor.
Jean-Emmanuel Cebah bölücü çevrelerde itibar gören, yurtdışındaki propaganda faaliyetlerinde öne çıkan bir isim. Gerçek adı Recep Bahçeci. 16 yaşındayken Protestanlığa geçiyor ve Türkiye’yi terk ederek Cenevre’ye yerleşiyor. Adını değiştiriyor. Cenevre Katedralinin bekçisi oluyor.
Cebah, 24 Temmuz 2010’da Ban Ki-Moon’a Lozan’ı reddettiğini açıklayan bir dilekçe gönderdi. (14) Genel Sekreterlik Ofis tarafından 30 Temmuz günü 10-07288 numara ile kayda alınan dilekçede Sevres Anlaşması savunuluyor: “1920 Ağustos ayında Sevres’de müttefikler ile Türkiye arasında imzalanan barış anlaşması, Kürt halkının mümkün olan en iyi arzularını güvence altına alıyordu.”
Cebah’a göre Sevres Anlaşması uluslararası bir momentum idi. Dilekçede “Protestan bir Kürt olarak” Lozan anlaşmasını protesto ettiğini ve hükümlerini kabul etmediğini söylüyor.
DİPNOTLAR
1. UNA S-1959-0264-0010-00022.
2. 20 Mayıs 2016, Demirtaş ve Yüksekdağ’dan Ban Ki-moon’a, UNA S-1959-0311-0001-00022.
3. 16 Ocak 2014, Tucel ve Kürkçü’den Ban Ki-moon’a, S-1959-0201-0004-00030.
4. UNA S-1959-0188-0005-00006.
5. 11 Ağustos 2014, Leyla Zana’dan Ban Ki-moon’a, UNA S-1959-0210-0003-00020.
6. UNA S-1093-0028-07-00001.
7. UNA S-1094-0018-07-00005.
8. 9 Ocak 1997, Jawad Mella’dan Kofi Annan’a, UNA S-1100-0039-02-00008.
9. 18 Temmuz 2014, Nilüfer Koç’dan Ban Ki-moon’a, UNA S-1959-0202-0003-00009.
10. 19 Eylül 2014, Jeffrey Feltman’dan BM Genel Sekreterine, UNA S-1959-0202-0002-00007.
11. S-1959-0200-0008-00015.
12. 28 Kasım 2016, Rima Khalaf’dan Edmond Mulet’ye, UNA REC -1601417.
13. 21 Eylül 2016, Zainab EI-Sibaii’den BM Genel Sekreterine, UNA S-1959-0296-0009-00006.
14. 24 Temmuz 2010, Jean-Emmanuel Cebah’dan Ban Ki-moon’a, UNA S-1956-0114-0008-00002.