
İstiklal Harbi bitmiş ancak yeni bir harp başlamıştı: Yeni devletin varlığını koruma harbi. 29 Ekim 1923’te cumhuriyetin ilanıyla birlikte devrimler için kollar sıvanmış, çalışmalara girişilmişti. Yeni devletin getirdiklerini kabul etmeyen iç ve dış unsurlar, hem propaganda ile hem de fiili isyanlar ile bu süreci durdurmaya çalışmıştı.
Şubat 1925’te Şeyh Said isyanının çıkmasıyla birlikte hükumeti devralan İsmet İnönü, ertesi gün Takrir-i Sükun yani ‘sakinlik yerleştirme’’ kanununu yürürlüğe koydu. İki maddelik kanun şöyledir:
1- İrticaa, isyana ve memleketin sosyal düzenini, huzur ve sükûnunu, emniyet ve asayişini bozmaya sebep olacak her türlü teşkilat ve tahrikatı teşvik ve teşebbüs ve yayınlan; Hükümet, Cumhurreisinin tasdikinden sonra re'sen ve idareten yasak etmeye mezundur. İşbu fiilleri işleyenleri Hükümet İstiklal Mahkemesine verebilir
2- İşbu kanun neşri tarihinden itibaren iki yıl müddetle yürürlükte kalacaktır.
Kanunun açıklaması, her türlü gericilik ve isyan teşebbüsünü bastırmak ve cezaların verilmesi için İstiklal Mahkemeleri’ne yetki verildiğini, bunun da iki yıl süre ile yapılacağıdır. Daha sonra 2 yıl daha uzatılacak olan kanun uyarınca birçok gazete kapatılmış, gazeteciler yargılanmış, kimi kişiler sürgün edilmişti. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatılmıştı. Hemen öncesinde Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası vekilleri, bu kanunun anayasayı ihlal ettiği, hürriyeti kısıtladığını savunarak tasarıya itiraz etmişlerdi.
Kanun tasarısı tartışılırken İsmet İnönü asıl tehlikenin sadece Şeyh Said olmadığı, "memleketin umumî hayatında hâsıl olan (ortaya çıkan) teşevvüş (karışıklık) ve tezebzüb (kararsızlık)" olduğunu söylemiştir. İsmet Paşa'ya göre Takrir-i Sükûn yasası "bu müşevveş (karışık) hakayık-ı eşyayı (şeylerin hakikatleri) görmek için memleketin üzerine gerdiği kalın dumanı izale (ortadan kaldırmak) eylemiştir."1
Atatürk bu kanun hakkında, ‘’Takrir-i Sükûn Kanunu’nu baskı unsuru olarak kullanacağımızı düşünenler ve bu düşünceyi halka aşılamaya çalışanlar oldu. Biz alınan olağanüstü fakat yasal önlemleri hiçbir vakit ve hiçbir şekilde yasaların üstüne çıkmak için araç olarak kullanmadık. Tam tersine ülkede huzuru ve iç güvenliği sağlamak için uyguladık. Devletin hayatını ve bağımsızlığını korumak için kullandık. Biz o önlemleri, milletin medeni ve sosyal gelişmesinde yararlı kıldık’’2 demiştir.
İsmet İnönü’nün aşağıdaki Mart 1929 tarihli konuşmasında göreceğimiz gibi, iç ve dış tehditlerine karşı alınan bu karar esasen devletin yani devrimlerin devamlılığı için alınmış bir karardı.
CHP Genel Sekreteri imzasıyla illere bu konuşmanın çoğaltılıp üyelere okutulması talimatı verildiğini görüyoruz. Hatta İstanbul’daki sayı yetersiz geldiği için 1000 adet daha basılması talimatı verilmiştir. Belgenin yeri Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Siyasi Partiler Fonu, CHP Klasöründe 1-2-21’dedir. Metindeki imla ve yazım kuralları aynen bırakılmıştır.
Takririsükun Kanununun Müddetinin Bitmesi Ötürüsile
Başvekil İsmet Paşa Hazretlerinin Büyük Millet Meclisinde Söyledikleri Nutuk
Ünlü Efendiler,
Takririsükun kanununun sürerliği bugün bitti. Hükumetimiz kanunun yenilenmesini istemiyor; hatta kanunun yenilenmemesini istiyor. Bu karara hükumet, devlet başı olan Büyük Reisicumhurun irşadı ve öğüdü ile varmıştır. Bu memlekette Cumhuriyet vatandaşlığının pürüzsüz, engelsiz yerleşmesi Büyük Reisicumhurun ideali olduğu çok gez söylenmiş her zaman görüşmüştür. (alkışlar) Bügünkü kararımız da o idealin sarsı götürmez yeni bir delilidir. Cumhuriyete kadar bu memleketi idare edenlerin muvakkat kanunları kendi hükumetlerini süreklendiren bir vasıta gibi kullanmalarından örnek alarak endişe edenlere de bu kararımızla, tarih karşısında cevap vermiş oluyoruz (alkışlar). Takririsükun kanununun nasıl konduğunu, bu kanunla geçen dört yılda neler olduğunu kısaca hatırlatmağı yarın için öğretici bir vesile saydım.
Kanun, dört yıl evel Cümhuriyeti istemiyen bütün amillerin Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmağa varacak, aşkın tecavüzlerine karşı konmuştu. Büyük zaferin hemen ertesinde, bu memleketi düşmanlarına, hatta milli iradenin meydan almasından ürperdiği için, isteyerek bağışlamış olan Hanedan gadir görmüş adamlar gibi ortaya atılmıştı. Daha müstevli donanması İstanbul sularında iken başlıyan bu çalımlı gösterişler, daha Lozan muahedesi tasdik olunmadan, türlü yardakçıların birleşmesi ile memleketin bütün evlatlarını tedirgin etmişti. Hilafeti kaldırmak, Osman oğullarını vatan dışarı atmakla azgınlara us gelmedi.
Hususi aile sofrasına, şahsi yaşayışa pervasız uzanan iftira dilleri, dini türlü isnatlarla herkesin haysiyetini kirleterek, hakimleri ve zabıta kuvvetlerini gazete dehşetile ürkek ve kötürüm yaparak devlet kapısı vatanseverlere zindan, vatan havası hemşerilere boğucu zehir kılınmıştır.
Bu memleketi müstevlilerden kurtaran halk iradesi aciz, beceriksiz padişahların, o insanlara gökten bakan iradeleri yanında dermansız bir acemi haline düşürülmüştü. Zaten maksat bu idi. Hükumeti ele geçirmenin tek çaresi, bu mecliste ekseriyeti kazanmak olduğu unutulmuş, bilakis dışarıdan Meclisi zorlıyarak kısa yoldan basamağa çıkmak kızgısı gözleri dumanlatmıştı.
Bu heryenli engin taşkınlık ortasında Bingöl dağının yamacında şaşkının Türklerine itikatlarına düzen, milletin Büyük meclisine yön vermek için meydana atılmasından daha tabii ne olabilirdi?
923 Birinci teşrinde cumhuriyet kuruluyor, 924 ağustosunda Lozan tasdik olunuyor, yine bu yaz harici meselelerin en gergin safhaları geçiriliyor. 925 Martında sözün ayağa düşmesi ergin noktasına çıkmış bulunuyor. Sabırsızlığın derecesi bugün akla durgunluk verecek bir masal sanılabilir; fakat bu söylediklerim olan şeylerin ancak kuru ve kısa bir hikayesidir.
Tehlike kapının eşiğine gelinceye kadar sabreden Büyük Meclis cumhuriyeti kurtarmak için keskin ölçülerin zamanı geldiğine hükmetti. Geniş bir seferberlikle vatandaşların Cumhuriyet müdafaasına çağrılmasına izin verdi. Bir buçuk yıldan beri büyük zaferin temiz çalışma yaşayışını kendine zehir edenlere karşı millet kızgın bir seğdirimle Reisicumhurun çağırmasına koştu. Büyük Meclis ayni zamanda kendi istiklal mahkemelerini kurdu; ve hükumete Takririsükun kanununu verdi. Büyük Meclisin halk idaresine kudretli bir tutum olduğu beydana çıkmıştı. Fakat cumhuriyet aleyhdarlarının hazırlıkları şimdiye kadar sezilenden çok daha fazla olduğu da en kapalı göklere çarpmıştı.
Hatta bu meclisin göğsünde bu milletin en pahalı evladına karşı götü kast hazırlanacak derecede dumanlı gözler, karanlık vicdanlar, meydana çıktı. Bu hesapların sorgusu iki sene sürdü. İki sene sonra Büyük Meclis cumhuriyet müdafaasını münhasıran adliyeye bıraktı. Yalnız Takririsükun kanununu hükumete verdiği salahiyetleri daha iki sene için yeniledi. Son iki yılda da irticai hadiseler olmadı değil, fakat Cumhuriyet adliyesi yeni kanunları ve usulleri ile ve hakimlerin uyanık, adaletli hükümlerile vatandaşın emniyetini, inkılabın masumiyetini korumağa yetkin olduğunu gösterdi. Son iki sene içinde hükumet Takririsükun kanununu hemen hiç kullanmamıştır denebilir. Bu hal hem memlekette uyanmanın derecesini hem de normal bir tutuma alışmak ve alıştırmak için el birliği ile nasıl özenildiğini gösterir.
Takririsükunun dört yılını yalnız emniyet, cumhuriyet müdafaası noktasından görmek kısa ve kısır bir görüştür.
Geçen dört yılda yüz yıla sığmayacak eyi şeyler yapılmıştır. Halk iradesinin güçlü ve kudretli çehresi zihinlere yerleşmiştir ki bu bence en değimli neticedir. Çünkü halk idaresinin kanunlarının, kuvvetlerinin hafife alınamıyacağının zihinlerde köklenmesi, herhangi bir tehlike ve bulunum karşısında Büyük Meclisin mutlaka ölçü bulunacağının eyi bilinmesi eyileri teskin edecek, taşkınları uslu düşünmeğe sürecek başlıca ilaçtır.
Geçen senelerde Adliyede kabul edilen yeni kanunları ve Adliye teşkilatındaki yüksek terakki eserlerini öğnerek ve güvenerek hatırlayabiliriz.
Bunun gibi Türk kadınının içtimai cesaretten kat’i olarak kurtulması hadisesi de bu zamana rastlar. İlk serbestlikte belki tutumunu şaşırmış olan bir ikiye karşı şehirli ve köylü bütün Türk kadını ailede, cemiyette ve hayatı namuslu alanının temiz teri ile kazanmak yolunda kendi saygılı yerini hakkı ile doldurmuştur.
Kadının içtimai hakkına karşı zihinde eski zamanların küflü deliliklerinden kalıntı olanlar varsa, ve eğer bunlar samimi iseler, düşüncelerini durultmak için kendi analarını, bacılarını ve kızlarını düşünmelidirler. Eğer onlar samimi değillerse, kendilerine haber verelim ki kadınlarımıza içtimai kulluk yakıştıran, bütün Cumhuriyetçileri ta yüreklerinden yaralamak isteyen bir mütecaviz gibi karşılanacaktır. (alkışlar) Bütün dünyada kadınlar devletin yüce duraklarına kadar yükselirken, en ulu kahramanları yetiştiren Türk kızlarının saygısız görülmesine asla katlanamayacağız. (alkışlar)
Dinin devletten ve siyasetten uzaklaştırılması da geçen devirde tamamlanmıştır. Vatandaş mabedinde kendi itikatı ve vicdaını ile serbes bırakılmış, onun arık ve temiz inanı bu dünyanın karışık işlerinden kurtarmıştır. Hiç kimse bir vatandaşa dini inamından, ibadetinden ötürü bir engel çıkarmağa nasıl muktedir olamayacaksa, dindar silahı ile de hiç kimse Büyük Millet Meclisinin herhangi bir kanununa, bir vatandaşın emniyet ve haysiyetine dil uzatmağa imkan bulamayacaktır (alkışlar). Hele dini bir mevzuu siyaset maksatları için tutak ve basamak yapmak kapısı sımsıkı kapanmıştır. (alkışlar)
Türk harfleri de bu devirde konuldu. Derhal öğrenen yüz binleri bir tarafa bırakalım, bugün millet mekteplerinde ana dilini okuyup yazmağa çalışanlar, erkek, kadın bir milyonu geçiyor. Bu sayı, tereddüdü olanları uyandıracak başlı başına bir delildir.
Milletin çok değerli vekilleri!
Şimdi size bu gün vatandaşlar arasında sürülmeğe çalışılan propaganda mevzularını hikaye edeceğim. Bunların başında Büyük Gazinin hastalığına dair döndürülen söz gelir. Bir at gezisinden döndüğü zaman yerinden kımıldanamayacak kadar hasta olduğu haberi ile eğlenir. Vatan düşmanları milli hayatın ilk gününden veri gözlerini hep onun sıhhatına diktiler. Onun sıhhattı milletin değeri ölçülmez, bir varlığı olmasının bir sebebi de budur. Bu propaganda esasen vatan dışından beslenir. Maksat bellidir: Cumhuriyet ve inkılap onun sıhhati ile kaim olduğu sanını telkin etmektir. Gazi daha çok zaman bu vatana hizmet edecek çağda ve sıhhatadır. Merak edenler, vesile düşerse onun başkumandan muharebe meydanındaki kadar genç ve diri olduğunu yeniden deneyeceklerdir. (şiddetli alkışlar) Gazi büyük eserlerinin yerleşkin olacağına inandığındandır ki, hayatın rahat ve dağdağasız geçirilmesi varken yarınki çocukların rahat ve ünlü yaşayabilmeleri için bu gününü feda etmektedir. Yarına inanmıyanlar, bu gün bir köy mektebinde heceleyen türk çocuğunda yarının kudretli Devlet Reisi ışığını aramayanlar cumhuriyetçi olamazlar. (alkışlar) Türk gençlerine hitabesinde geleceğin bin belasına karşı onların damarlarında yetik kudret bulan büyük vatandaş, elbette eserinin atisinden emindir. Gazi ile arkadaşları arasında ihtilaf bulunduğu şayıaları da sık çıkarılır. Haber verelim ki bunların aslı olmak ihtimali yoktur. Biz ona temiz, pürüssüz ve engin inanırız.
Vatandaşların kulağına en çılgın dini ifası üfleyen bir sıkıntı, çoğu Suriyede yerleşen her çeşit düşmandan gelir. Orada Türkiye aleyhinde kaç cemiyetin, kaç firarinin çalıştığını sayamam. Bunların bir habercisi bir şehrimize girerse öteki şehirde camilere haç put takıldığını yayar, vergilerin ağırlığından, borçların tanındığından, Büyük Millet Meclisinin dağılması lüzumundan tuturarak her çeşit Cumhuriyet aleyhdarına yardakçılığa yeltenen bir gizli propaganda da komünist adını taşıyan mahdut bir zümreden yayılır ki bunların da marifetlerine zabıta ve adliye havadisi sırasında arasıra rastgelirsiniz.
Bugün millete, kendi aleyhine kullanılan silahların bir kaçını saymağa çalıştım. Biz bu silahlardan korkmıyoruz. Bilakis milletin, kendi yurdunu serbes idare etmesile, basacağı yeri eyi tayin etmesinde daha özenli bulunacağına kanıyoruz. Bahusus vatandaşların yabancı kastından ve fesadından haberdar edilmesini bir vazife biliyoruz.
Cumhuriyet adliyesi bu memleketi fesada, vatandaş haysiyet ve şerefini ne kadar örtülü ve sanatlı olsa da isnat ve iftiraya karşı müdafaa edecek değerdedir. (alkışlar) Nihayet milletin intihap imtihanına güveniyoruz. İktidar mevkiini elde etmek isteyenlerle büyük seçkide milletin karşısına cesaretle çıkacağız.
Bizim poletikamızın mesnedi şudur: Bu memlekette bu Meclisten büyük kudret yoktur. Bu Meclis memleketimizi harici, dahili sayısız düşmanın pençesinden nasıl kurtardıysa…Bu meclis yüzlerce yılların ezgilerini, göreneklerini yenerek nasıl cumhuriyeti kurduysa…Bu büyük Meclis cumhuriyeti şimdiye kadar bin kötü niyete karşı nasıl korduysa…Gelecek günlerde de cumhuriyeti, kanunlarını ve kendi iradesini, hale ve ihtiyaca göre, dahili, harici herhangi tehlikeye karşı, derhal alacağı tedbirlerle ve yenilmez gücü ile, behemehal müdafaaya muvafak olacaktır. (Sürekli alkışlar)