Bir LGS sorusu: Nasıl bir toplum

Muhtemelen Türkiye’de örgütlenme yeteneği en güçlü gruplardan biri, büyük kentlerdeki LGS ve YKS velilerinin bir bölümüdür. Başka hiçbir sosyal grupta bilginin dolaşım hızı, bu veli kitlesindeki kadar yüksek olmayabilir. İletişim düzeneği, birbirini tanımayan insanlar arasında her yıl sosyal haberleşme uygulamaları üzerinden kuruluyor; sınav sonunda dağılıyor. Ertesi yıl yeni insanlar aynı düzeneği ülke genelinde tekrar aynı başarıyla örgütlüyorlar. Eğitimli üst orta sınıf, örgütlenme yeteneğini, belki de en yaratıcı şekilde, başka hiç bir alanda olmadığı kadar bu alanda ortaya çıkartıyor. Sınavlar öğrenci kadar velilerin de sosyal davranışlarını belirliyor.

LGS sınavı için bu ağ önde gelen 10 okulu hedefleyen velileri kapsıyor. Okulların 5 tanesi proje okulu olarak adlandırılan devlet liseleri, 5 tanesi misyoner okulu olarak kurulmuş yabancı kolejler. Kolejlerin bir bölümünün yönetimi hâlâ Katolik tarikatlarda. Bir bölümünü ise yakın zaman kadar Protestan misyoner teşkilatı yönetiyordu.

Bu kolejlerde çocuk okutmak için 5 yıl boyunca yılda ortalama 110 bin TL gideri göze almak gerekiyor ve maliyete sosyal giderler dâhil değil. Sınavların kendisi de aslında daha yüksek maliyetli bir tür yatırım. Oralarda öğrencilik hakkı kazanabilmek için küçümsenemeyecek “öndelenen sermaye”ye ihtiyaç var. Bu okulların öğrencilerinin önemli yüzdesi, yıllık ödentisi 100 bin TL’yi bulabilen ve öğrenci çekebilmek için yüksek sınav başarılarına ihtiyaç duyan özel ilköğretim kurumlarından geliyor.  

Eğitim sisteminin, özellikle en tepedeki 5 özel yabancı okulda bir sosyal kast yarattığını da söyleyebiliriz. Kastın kendisine özgü davranış biçimleri, öğrencilerin kendileri tarafından da gözlemlenebiliyor. Sınavlardaki çıtanın her yıl yükselmesi, kastın içindeki rekabeti de kızıştırdı. Yine de sınav başarısı ile sosyal beceriler arasında doğrusal bağlantı zayıf.  

Özal’ın toplum vaadinin daralttığı çember

Özellikle lise seçme sınavları 12 Eylül sonrasında toplum için daha önem kazandı ve Özal’ın liberal burjuva toplumu kurma iddiası, seçme sınavlarını hayatın en önemli dönemeci haline getirdi. Toplumun tepesindeki sınıfın tabanı daraldıkça, seçme sınavlarının insanların kaderindeki rolü de arttı. Daralan egemen sınıfın içine girmek veya o sınıfın seçkin istihdamı içinde yer alabilmek, seçilmeyi gerektiriyor. Sınavlarda okullar değil, sistem ve özellikle büyük işletmeler istihdam edeceği kadrolarını seçiyor ve bu yüzden de sadece okullar değil, aslında öğrenci ve veliler de proje.

Sınav sistemine Türkiye’de yatırım yapan ilk örgütlü güç FETÖ oldu. Örgütün toplum içinde yaygınlaşmasında ve eğitim kurumlarının dikkat çekmesinde sınav başarıları belirleyici rolü oynadı. Örgütün eğitim kurumları ve dershanelerinin sınav başarıları devlet içinde örgütlemenin başta gelen desteklerindendi. O başarının, sınav güvenliği ve sınavlara güven üzerinde yıkıcı sonuçlar yaratarak gerçekleştiğinden artık çok az insanın şüphesi var. Toplumun bir kesiminin dünya görüşünü paylaşmadığı halde bu “olanağa” ortak olmak için FETÖ okullarına yönelmesi toplumsal çürümeyi hızlandırdı.

Alt gelir gruplarından öğrencilere FETÖ’nün sınavlarda sunduğu şans da bir mafya yöntemidir. Maria Puzo’nun “Baba” adlı romanındaki Carleone ailesinin gücü, ailenin desteğiyle eğitim alan ve fakir İtalyan mahallesinden gelen vali, savcı, hâkim, gazeteci, polislere dayanır. Carleone ailesi kurguydu fakat Puzo romanı mafya soruşturmalarının tutanaklarını ve mafya hakkındaki haberleri okuyarak yazmıştı.

Carleone ailesine bu örgütlenme olanağını veren, dar elite bağımlı eğitim sistemidir. Ancak mali kaynak ayırarak ulaşılabilen yüksek kalitede eğitimi, sadece sistemin ihtiyaç duyduğu dar çemberin imtiyazına dönüştüren yapılanma, Carleone ailesi gibi örneklere imkânlar yaratıyor.  

Özalcılığın liberal burjuva toplum tasavvuru ile mafya tarzı örgütlenme uyum sağlamakta zorlanmamıştı. Bir anlamda Amerika, darbeyle kendi seçme yöntemlerini de Türkiye’ye dayatmış oldu.

Seçme mi yabancılaştırma mı

Son 20 yılda sistemin merkezine kadro akıtan yeni bir kaynak inşa edildi: İmam Hatip Okulları. AK Parti hükümetlerinde İmam Hatiplerin rolü sadece ilahiyat ağırlıklı eğitim veren kurumlar olmaktan çıktı; devletin üst noktalarındaki istihdamda ve ticari hayatta ayrı bir seçenek ve kimlik oluşturdular ve bu da toplumdaki bölünmenin derinleşmesine hizmet ediyor. Gelişmeyi biraz da iktidar elitinin eğitim geçmişleri belirledi.

Muhafazakâr olmayan kesimlerin tepkisinin bir biçimi, çocuklarına yurtdışında gelecek planlamaktır. Yabancı kolejlerde yurtdışında üniversite eğitimine talep, YKS sınavının önüne geçebiliyor. Hatta 5 yabancı kolejin öğrenciyi YKS’ye değil yurtdışı eğitime yönelik hazırladığı, üniversite sınavına hazırlık çalışmalarının tamamen velinin finansmanıyla okul dışında yürütüldüğü bile söylenebilir. Zaten tercih edilmelerinin bir nedeni de yurtdışıyla organik bağlantıları.

Toplumun bir kesiminde gözlemlenen ülkeye yabancılaşma (nesnel temeli ayrıca incelenmelidir), kendisini en fazla yurtdışında yaşam kurma arayışında gösterdi. Söz konusu göç ve göç arzusu, temelde ekonomik veya akademik nedenlerden kaynaklanmadığı için yabancılaşma ifadesini kullanıyorum. Bu eğilim kendisini, sistemin içinde yükselmenin biraz da kimliklere bağımlı olduğu inancıyla güçlendiriyor.

Çıtası yüksek başarı alanı dar seçme sınavları, maliyetini karşılamak istemeyen eğitimli üst orta sınıflarda ülkeyi erken terk etme ve çocukları için ilköğretimi ve sonrasını yurtdışında planlama arzusunu güçlendiriyor; hem de birçok örnekte daha düşük sosyal statüye razı olmak pahasına.    

Yurtdışında eğitim arayışı, zaten sistemin kendisini dışlayacağını düşünen kesimlerde seçme sınavından kaçınmanın da bir yolu. Sınav düzeneği bu yönüyle de yabancılaşmayı destekliyor.

Sınav sistemi öğrencinin değil toplum biçiminin seçimdir

Devrimci Cumhuriyet en aydın kadrolarını, bu kadrolara Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan da dâhildir, Ankara’nın devlet liselerinde istihdam etmişti. Turan Tanyel’in “Taş Mektep” kitabı Ankara Erkek Lisesi’nin tarihini, Pınar Ekinci’nin Teori’nin Mayıs sayısında yayımlanan ve bu sitede de okuyabileceğiniz “Bir Orman Yaratmak” başlıklı makalesi Ankara Kız Lisesi’nin tarihini anlatıyor. Emekçi insanların çocuklarının sıra bulabildiği her iki okul da aydın seferberliğiyle inşa edilmişti; Sakallı Celal gibi müdürleri vardı.

Washington’dan yönetilen neo-liberalizm döneminde sistemin merkezine yerleşen dar bir sınıfın karakteri, eğitim hedeflerini de değiştirdi. Hem finansallaşan sermayenin üretimden kopuk yapısı eğitimi toplumsal gelişme ve üreten insan hedeflerinden koparttı hem de seçme sistemi başarıyı daraltılmış bir çemberle sınırladı. O çember yetenekli öğrenciler tarafından kırılamayan bir çember değil, fakat çizilmiş kalın bir sınır çizgisi. 21. yüzyıla liberal burjuva toplumu kurarak girme hedefi egemen kılınmadan, bu da Özal politikasıdır, o kalın sınır çizilemezdi.

Çemberi genişletmenin yolu, iktidara ortak olan sınıfların devrimci şekilde tabanını genişletmekten geçiyor.

Neo-liberal dönemde sınavların sertleşen rekabeti, en küçük sosyal ünite olan ailenin harekete geçirilmesini gerektirdi; velilerin sınavlara yönelik bilgi paylaşım ağına gösterilen itina, daralan çemberin göstergesi. Zaten bu ağa dâhil olabilmek, bir zümreye mensubiyetle olanaklı. O zümre bilgiyi en yüksek hızla dolaştırabilecek bilgi ve yeteneğe sahip. Böylece o yetenek sistemin desteklenmesinde kullanılmış oluyor.

Devletin boşalttığı alanı, küresel sistemin tepesindeki sınıfın koyduğu hedeflerle rotası çizilen yapı doldurdu; o yapının işleyebilmesi velilerin çaba ve yatırımını harekete geçirmeyi gerektiriyordu.

Eğitimde devrimci çözümler, her zaman bazı çıkarlarla çatışmayı göze almayı gerektirir. Anton S. Makaronko’nun “Yaşam Yolu” romanı, Köy Enstitülerini hatırlatan devrimci bir eğitim projesinin Sovyet nemenklaturasının ilk nüveleriyle nasıl bir çatışma yaşadığını da anlatır.

Amerikan hegemonyası sonrasında insanlık, tercihlerini gözden geçirecek; eğitim sistemi de sorgulanacak başlıklardan.

Türkiye hegemonya sonrası dünyaya hazırlanabilmek için “Nasıl Bir Eğitim” başlığını tartışmaya açmalı.  

Salgın sonrası eğitimin olanaklarını araştırmak, yapıcı çalışmaların imkânını yaratabilir ve Cumhuriyetin beşerî birikimine dayanarak toplumun üretici sınıflarının harekete geçmesine katkı sağlayabilir.

Etiketler
LYS
fetö
Sınav
Seçme Sınavı
Üniversite
lise