14 Mayıs 2023’te Tayland’da düzenlenecek genel seçimler “Asya Çağı” açısından büyük önem arz ediyor. Seçimler üzerine yorum yapmadan önce kısaca Tayland’daki siyasi sistemi özetlemekte fayda var. Tayland anayasal monarşi ve parlamenter sistem altında yönetilen üniter bir devlettir. 1932 yılında meydana gelen Siyam Devrimi, Siyam’ı (Tayland) mutlak bir monarşiden anayasal bir monarşiye dönüştürmüştür. Anayasal monarşi sonrasında, Tayland Senatosu ve Tayland Temsilciler Meclisi’nden oluşan iki kanatlı bir yasama organı olan Tayland Milli Meclisi kurulmuştur.
Anayasal monarşiye geçişe rağmen Tay siyasal hayatında Tayland Kraliyet Ordusu önemli bir aktör olarak varlığını sürdürmeye devam etti. Bu yüzden ülke birçok askeri darbe girişimine tanık oldu. 1932’deki Siyam Devrimini de bir darbe olarak görürsek, Tayland’da 1932’den 2014’e kadar 19 darbe girişimi yaşandı ve bu girişimlerin 13’ü başarılı oldu.
Batı’nın Tayland’daki etkisi ve 2000 sonrası Thaksin Shinawatra dönemi
Tayland, Güneydoğu Asya’da sömürgecilik deneyimi yaşamayan tek ülke olmakla övünse de, Siyam Krallığı 1800’lerin sonunda ve 1900’lerin başında bölgede etkili olan İngiliz ve Fransız sömürgecilerine karşı doğuda, kuzeyde ve güneyde önemli toprak kayıpları yaşadı ve bu ülkelerle eşit olmayan koşullarda antlaşmalar imzaladı. Bu yüzden Tay Marksist Udom Sisuwan Tayland’ın bu bağımlılık ilişkilerinden yola çıkarak 1950’de yazdığı “Tayland: Bir Yarı Sömürge” adlı kitabında Tayland’ı yarı feodal ve yarı sömürge bir devlet olarak tanımlamıştı.
1945 sonrasında ABD’nin Tayland üzerindeki etkisi arttı ve Vietnam Savaşı sırasında zirveye çıktı. Soğuk Savaş döneminde meydana gelen askeri darbeler, o dönemin uluslararası dengeleri ve dinamikleri ile yakından bağlantılı idi. Soğuk Savaş dönemindeki Tayland büyük ölçüde komünizm karşıtı bir konumdaydı ve ülkedeki askeri darbeler de bu komünizm tehdidini önlemeye yönelikti. Soğuk Savaş sonrası uluslararası ortamda artık komünizm tehdidi yoktu. ABD tek küresel hegemon güç olarak haline geldi. 1990’larda tüm dünyaya yayılan neo-liberal küreselleşme dalgası Üçüncü Dünya’daki milli devletleri hedef almaya başlamıştı. Devletlerin küçülmesi, ekonomiden elini çekmesi gerektiği söyleniyordu.
Tek kutuplu dünya düzeni sırasında, 2001 yılında Tayland’da kapitalist milyarder Thaksin Shinawatra iktidara geldi ve başbakan oldu. Shinawatra, 1997 Asya Mali Krizi sonrasında zor durumda kalan çiftçilerin desteğini arkasına almıştı ve ülkenin kırsal kesimlerinden büyük destek aldı ancak hükümet programı küresel neo-liberal ekonomik sistemle uyumlu bir çizgideydi. Shinawatra, 1990’lardan sonra ülkede etkisini yitiren sol hareketlerin yarattığı boşluğu doldurdu ve 1998’de Thai Rak Thai Partisi’ni kurdu.
Tayland’ın kuzeyindeki Chiang Mai ilinde doğan Shinawatra, pragramatik bir şekilde Tayland’ın kırsal kesimlerinde yaşayan köylülere ve işçilere hitap etmeye başladı. Shinawatra’nın yoksul ve ezilen kesimlere yüzünü dönmesi ilkesel bir hareket değildi. Ülkenin kuzeyinde, doğusunda ve iç kesimlerinde yaşayan ezilen kesimlerin desteğini arkasına alan Shinawatra 2001 seçimlerinden yüzde 40’a yakın bir oy oranıyla birinci parti olarak çıktı.
Başbakan Thaksin Shinawatra, Tayland’ı 2001 ile 2006 arasında yönetti ve onun yönetimi sırasında Tayland ABD’nin 2003’ta başlayan Irak işgaline destek verdi. Hatta Irak işgali sırasında 2 Tay askeri yaşamını yitirdi. ABD, Irak işgaline destek veren Tayland’ı önemli bir NATO-dışı müttefik olarak görmeye başladı. Tayland’ın petrol ve doğalgaz şirketler grubu PTT Shinawatra zamanında özelleştirildi.[1] Shinawatra hükümeti, parlamento onayı olmadan ABD-Tayland serbest ticaret anlaşmasını geçirmeye çalıştı.[2]
Neo-liberal Shinawatra yönetimi, iç politikalarına biraz halkçılık ve biraz da sosyal demokrasi sosu kattı. Onun döneminde Tayland, 1997 Asya Mali Krizi’nden sonra aldığı IMF kredilerini geri ödedi ve Tay ekonomisi canlanmaya başladı. Shinawatra, devlet destekli iki sigorta programı kapsamında olmayanlar için “30 Bahtlık Sağlık Sistemi”ni yürürlüğe koydu.[3] Hastalar, hastaneyi küçük veya büyük bir sağlık sorunu yaşadıklarında ziyaret ettiği için 30 Baht ödeyecekti. Bu reform, ezilen kesimlerin gözünü boyadı ama ülkedeki devlet hastanelerinin yetersizliği ve sağlık personeli sıkıntısı mevcut sorunları köklü bir şekilde değiştirmedi. İşte Shinawatra’nın bu sosyal refah soslu neo-liberal programı daha sonra “Thaksinomics” olarak adlandırıldı.
Thaksinomics sayesinde ülkede yoksulluk göreli olarak azaldı, sağlık hizmetlerine erişim arttı. Shinawatra’nın bu politikaları 2005 seçimlerinde ona büyük bir zafer kazandırdı ve Thai Rak Thai Partisi yüzde 60 oyla ülkenin güneyi hariç her yerde ezici bir üstünlük sağladı. Sadece kırsal kesimdeki çiftçiler değil, şehirlerde yaşayan işçiler, iş insanları ve akademisyenler de Shinawatra’nın desteğini aldı. Thaksin Shinawatra ülkedeki en güçlü aktörlerden biri haline geldi.
2006 ve 2014 askeri darbeleri ve Shinawatra’ların sonu
Tay Ordusu, Thaksin Shinawatra BM toplantısı için ABD’de iken 19 Eylül 2006’da bir kez daha sahneye çıktı ve yönetime el koydu. Orduya göre hükümetin yolsuzlukları, devlet kurumlarına müdahale etmesi, ülkedeki “lèse majesté” yasasına aykırı hareket etmesi ve toplumda bölünme yaratması darbenin nedenleri arasında yer alıyordu ancak bunlar görünürdeki nedenlerdi. Darbeden sonra Thaksin Shinawatra’nın kurduğu Thai Rak Thai Party kapatıldı ve partinin üyelerine siyaset yasağı getirildi.
2006 sonrası dönemde Tayland iç politikasında ortaya çıkan kaotik dönem sokaklara sıçradı. 2005 yılında Thaksin Shinawatra hükümetine karşı bir protestocular koalisyonu olan ve Sarı Gömlekliler olarak da bilinen Halkın Demokrasi İttifakı kuruldu. Shinawatra’nın destekçileri ise, 2006 yılında Diktatörlüğe Karşı Birleşik Demokrasi Cephesi’ni kurdu ve kendilerini Sarı Gömleklilerden ayırmak için Kırmızı Gömlek giymeye başladı. Bu Kırmızı Gömlekliler, daha çok kırsal kesimden ve şehirli yoksullardan meydana geliyordu ama hareketin gayriresmi lideri olan Shinawatra merkez sola yakın liberal bir programı temsil ediyordu.
2007 genel seçimlerinde Thai Rak Thai Partisi’nin devamı olarak görülen Halkın İktidarı Partisi iktidara geldi. Buna tepki olarak Anayasa Mahkemesi bu partiden başbakan olan Samak Sundaravej ve Somchai Wongsawat’ın başbakanlıklarını iptal etti. Demokrat Parti lideri Abhisit Vejjajiva, 17 Aralık 2008’de Temsilciler Meclisi'nde yapılan özel oylamada Tayland’ın yeni başbakanı seçilince Kırmızı Gömlekliler protestolarını sürdürdü. Ülke 2009 ve 2010 yıllarında bu Sarı ve Kırmızı Gömlekliler arasındaki çatışmalara tanık oldu ve ülkede orta ve büyük ölçekli iç kargaşa yaşandı. Kırmızı Gömlekliler, yayınlarında Tunus, Libya ve Mısır’da meydana gelen Batı destekli Arap Baharı’nı selamladı. En sonunda Kırmızı Gömlekliler 2010 yılındaki gösterileriyle hükümete baskı yaptı ve ülkede 2011 yılında genel seçimler düzenlendi.
2011 seçimlerini Thaksin Shinawatra’nın kız kardeşi Pheu Thai Partisi lideri Yingluck Shinawatra yüzde 47 oy alarak kazandı ve tek başına iktidar oldu. Yingluck’ın siyasi yaşamı uzun sürmedi ve Anayasa Mahkemesi 7 Mayıs 2014’te onu da görevden aldı. Kısa bir süre sonra, şimdi başbakanlık görevini yürüten General Prayut Chan-o-cha 22 Mayıs 2014’te yönetime el koydu. Ülke, 2014’ten 2019’a kadar Prayut Chan-o-cha’nın başkanlığındaki Ulusal Barış ve Düzen Konseyi tarafından yönetildi. Bu dönemde askerler tarafından hazırlanan anayasa halkın yüzde 61’i tarafından kabul edildi ve 2017’de yürürlüğe girdi.
Bu anayasaya göre, bir kişinin başbakan olabilmesi için 500 kişilik Tayland Temsilciler Meclisi’nin ve 250 kişilik Senato’nun çoğunluğu oluşturan 376 kişinin oyunu alması gerekiyor. Senato üyeleri “Ulusal Barış ve Düzen Konseyi” tarafından seçilen üyelerden oluştuğu için 2019’da yapılan yapılan genel seçimlerden sonra Prayut Chan-o-cha Temsilciler Meclisi’nde 116 sandalye kazanmasına rağmen Senato’nun verdiği oylarla başbakan seçilebilmişti. Pheu Thai Partisi, Temsilciler Meclisi’nde 136 sandalye kazandığı halde başbakanlık seçiminde söz sahibi olamamıştı. Bu durum, Batı tarafından ordunun yönetimdeki etkisinin devam etmesi olarak yorumlanıyor ve Tayland’ın seçim sistemi demokratik olmamakla eleştiriliyor.
14 Mayıs genel seçimleri ve bir başka Shinawatra
14 Mayıs’taki seçimlerde Tayland’da altı parti lideri öne çıkıyor. Pheu Thai Partisi lideri Paethongtarn Shinawatra, Move Forward Partisi lideri Pita Limjaroenrat, Palang Pracharat Partisi lideri Prawit Wongsuwan, Bhumjaithai Partisi lideri Anutin Charnvirakul, Demokrat Parti lideri Jurin Laksanawisit ve Birleşik Tay Milleti Partisi lideri Prayut Chan-o-cha.
14 Mayıs’ta Tayland’da yapılacak genel seçim öncesinde yapılan anketlerde, Pheu Thai Partisi’nin Temsilciler Meclisi’nde yüzde 35-50 oranında bir oy olarak birinci parti olma ihtimali yüksek görünüyor. Pheu Thai Partisi, 2006’da askeri darbeyle indirilen eski Tayland başbakanı Thaksin Shinawatra tarafından kurulan ve dış politikada Batı dünyası ile uyumlu politikalar izleyen Thai Rak Thai ve Halkın İktidarı partilerinin devamı niteliğinde liberal bir parti ve Thaksin Shinawatra’nın 36 yaşındaki kızı Paethongtarn Shinawatra tarafından yönetiliyor.
Seçimlerde ikinci olma ihtimali yüksek olan bir başka parti ise liberal Move Forward Partisi. Bu parti, 21 Şubat 2020’de Tayland Anayasa Mahkemesi tarafından seçim yasalarını ihlal ettiği için feshedilen Soros destekli İleri Gelecek Partisi’nin (Future Forward Party) devamı. Tayland, Rusya-Ukrayna Savaşı konusunda tarafsız kalmayı milli çıkarları doğrultusunda daha olumlu bulurken,[4] Pita Limjaroenrat Ukrayna’dan yana daha net bir tavır takındı ve Rusya’nın Ukrayna’dan askerlerini hemen çekmesi gerektiğini belirtti.[5]
Seçimlerde diğer dört muhafazakar partinin Temsilciler Meclisi’nde çoğunluk oluşturma ihtimali düşük ancak Prayut Chan-o-cha’nın Senato’dan alacağı oy desteği göz önüne alınırsa, Prayut başbakanlığında bir azınlık hükümetinin ortaya çıkabilir. Muhalefetin Senato’ya rağmen iktidara gelebilmesi için Temsilciler Meclisi’nde 376 sandalye kazanması gerekiyor.
Tayland’da muhalefetin jeopolitik denklemdeki yeri ve geleceği
2006 ve 2014’te gerçekleşen darbelerin iç ve dış dinamikleri Soğuk Savaş döneminde yapılan darbelerden farklı. Bu darbeler geleneksel olarak milliyetçi çizgide olan Tay ordusunun Tay milli devletini küreselleşmeye karşı koruma tepkisi bağlamında okunmalı çünkü ikisi de uluslararası sistemin yapısının tek kutupluluktan çok kutupluluğa doğru kaydığı bir dönemde gerçekleşti.
2000’li yıllardan sonra ABD’nin Tayland üzerindeki ekonomik ve siyasi etkisi Çin’in yükselişiyle birlikte aşamalı olarak azalma sürecine girdi. Tayland’da hızla ilerleyen Kuşak ve Yol’un demiryolu projeleri, Çin’in Tay piyasasında artan ekonomik ağırlığı ve Tay turizmine sağladığı katkılar, Çin ve Tayland arasındaki ikili ilişkileri güç geçtikçe olumlu bir noktaya taşıyor. Tayland Merkez Bankası, dolara karşı Çin ile ticarette Yuan-Baht anlaşmasını desteklemek için Çin Merkez Bankası ile görüşmeler yapıyor. Bu süreç, ekonomisi turizm ve tarıma dayanan Tayland’a önemli katkılar sağlıyor. Ulaştırma projeleri Tay çiftçilerinin ürünlerini daha ucuz bir şekilde ihraç edebilmesinin önünü açıyor.
Çin ile ticari, ekonomik ve kültürel ilişkilerini geliştiren Tayland, bu yüzden başta ABD olmak üzere tüm Batı’yı rahatsız ediyor. Tayland’ın dış politikada biraz bağımsız hareket etmesi dahi ABD’nin Çin’i Güneydoğu Asya’da çevreleme politikasının önünde bir engel oluşturuyor. ABD, Çin’i Güneydoğu Asya’da çevreleyebilmek için hizadan çıkan Tayland’da Batı çıkarıyla uyumlu bir hükümetin başa gelmesini ve bu hükümetin olumlu yönde ilerleyen Tay-Çin ilişkilerini bozmasını hedefliyor. Tayland’ın iç ve dış dinamikleri artık böyle bir bağımlılık ilişkisine izin vermiyor.
Tayland’ın elbette demokrasi ve ekonomik eşitsizlik konusunda eksiklikleri var. Milli iradenin askeri darbelerle sürekli bir şekilde kesintiye uğratılması çözüme kavuşturulması gereken bir sorun. Tüm bu sorunlar, Batı’nın Tayland’ın iç işlerine karışmasıyla çözüme kavuşturulamaz. Tay halkının demokrasi talebi emperyalizmin çıkarları tarafından sömürülmeye devam ediyor. Emperyalizm, birçok Üçüncü Dünya ülkesinde olduğu gibi Tay halkının demokrasi ve ekonomik eşitsizlik konusundaki haklı isteklerini güdümündeki siyasi partilerle kendi neo-liberal hegemonya stratejisine eklemliyor ve bu haklı istekleri etkisiz hale getiriyor. Tay halkının geleceğine Tay halkı kendisi karar vermeli ancak bunun için muhalif partilerin öncelikle bağımsızlık ve kamuculuk çizgisinde hareket etmesi şart.
Dipnotlar
[1] https://www.ulusal.com.tr/makale/8521620/emre-senbabaoglu/taylandin-yaratici-yikicilari
[2] https://www.ulusal.com.tr/makale/8521620/emre-senbabaoglu/taylandin-yaratici-yikicilari
[3] http://tdri.or.th/wp-content/uploads/2012/09/t5s2006001.pdf
[4] https://www.bangkokpost.com/thailand/general/2277151/thailands-neutral-policy-on-russia-ukraine-conflict-in-national-interest
[5] https://twitter.com/Pita_MFP/status/1496835828210814979?cxt=HHwWhsCquaqQ6sUpAAAA