Yaşar Kemal’de toplumsal çerçeve

Bu kısa yazı, toplumsal çerçevesini çizdiğine inandığımız romanları üzerinden Yaşar Kemal hakkındaki değerlendirmelerimizi içeriyor.

Yaşar Kemal romanlarının belirleyeni

Onur Bilge Kula’ya göre Yaşar Kemal’in hem bireysel biçemi hem de yöresel biçemi özgünlük taşıyordu. Kula, bu belirlemeyi yaparken biçemi bir felsefe sorunsalı olarak kavrıyor ve estetik yaratım alanları dışında bir anlam genişlemesi olarak yorumluyor. Yani biçemi toplum ve kültür bilimlerinde çözümleme aracı olarak da kullanıyor.[1] Bu bağlamda Kula’nın Yaşar Kemal’deki özgünlük saptamasının estetiği aştığı ve toplum ve kültür alanlarını kapsadığı anlaşılmaktadır.

Özgünlük konusunda aynı görüşü paylaşmasam da Profesör Kula’nın Yaşar Kemal’de biçemi toplum ve kültür bağlamına yerleştirmesi son derece yerinde bir saptama. Çünkü Yaşar Kemal’in romanlarının esas belirleyeni, kanaatimce, estetik boyutundan çok toplumsal çerçevesidir. Yaşar Kemal’in toplumsal çerçevesini “İnce Memed”den itibaren çizdiği söylenebilir ve bunun dışına neredeyse çıkmamıştır.

Aslında bu konuda önemli bir tartışma, bir fikir ayrılığı yok. Yaşar Kemal üzerine yürüyen tartışmalarda hareket noktası, daha çok, romanlarının toplumsal çerçevesi doğrultusunda Yaşar Kemal’in eleştirel zenginliğini hangi sınıflar lehine kullandığı yönündedir.

Yaşar Kemal toplumsal çerçevesini feodal ilişkilerin çözülüş döneminin çelişmeleriyle sınırlı tutuyor. “İnce Memed”, “Dağın Öte Yüzü” ve “Akçasazın Ağaları”, bu çelişmelerin en berrak yansıdığı seri romanları. Ancak bu romanlarda ilerici bir ideolojinin varlığından söz edilemez. Çünkü Yaşar Kemal, feodalizmin çözülüşünü doğuran etmenleri ve süreçleri feodal sınıfların cephesinden eleştiriyor. Taner Timur da Yaşar Kemal romanlarında ezilen sınıfların bir Orta Çağ ideolojisinin sınırlarını aşamadıklarını belirtmişti.[2] Kuşkusuz bunun nedeni Yaşar Kemal’in eleştiriyi bir çıkmazda aramasıdır. “İnce Memed”de mücadelenin bir tarafı olan ideoloji odaklarının tekkeler, göçer çadırları ve efsaneler olması bu tezimizi doğruluyor.

Tezimizi doğrulayan bir diğer örnek ise “Akçasazın Ağaları” romanlarının başlangıç ve bitiş cümleleridir. Yaşar Kemal, romanların hem başlangıcında hem kapanışında “iyi insanlar”ı güzel atlara bindirecektir ve o “iyi insanlar”, güzel atlarla birlikte, bir daha dönmemek üzere çekip gideceklerdir. Giden o “iyi insanlar”, iki düşman aşiretin reisleridir. Yaşar Kemal’in, bu romanlarında, bir daha geri gelmemek üzere çekip giden yani çözülen aşiret ilişkileri adına ağıt yaktığını anlamak için “efsaneleşmiş” bu cümleler bile yeterli.

“İnce Memed” çoğu çevrelerde salt bir ağalık eşkıyalık çelişmesi üzerinden değerlendirilmiştir. Oysa eşkıyalık kaçınılmaz olarak ağalıkla uzlaşmak zorunda olan radikal bir eylemdir ve esas çelişmesi devletledir. İnce Memed’in son ciltte ağayla uzlaşması ve cumhuriyetle savaşması bu toplumsal gerçekle uyumlu. Bu bakımdan “İnce Memed”in dokusunu veren esas olgu, romanın geçtiği bölgeye yansıyan biçimiyle, ağalığın değil cumhuriyetin eleştirisidir. Örneğin “İnce Memed”in bütün “sömürenleri”, Atatürk’le “içtikleri su ayrı gitmeyen” kişilerdir ve onlar Ankara Hükûmetinin bölgedeki gölgeleridir. Bu, tesadüf olmamalı. “İnce Memed”in “sömürülenleri” ise hem ağadan çekmekte hem de cumhuriyetten çekmektedir. Yani cumhuriyet “sömürenlerin” cephesinden de “sömürülenlerin” cephesinden de hedef tahtasında ve gerçek suçlu.

Bu örnekler Yaşar Kemal’in feodal çözülmeyi hangi sınıfların yanından eleştirdiğine dair güçlü veriler sunuyor.

Yaşar Kemal romanlarında ileri – geri kavrayışı çoğunlukla ayakları üzerinde değil kafası üzerinde duruyor. Feodal çözülme süreçlerini yine feodal sınıfların cephesinden eleştirmesinin, yerleşikliğe karşı göçerlik kültürünü yüceltmesinin, tarımda kapitalistleşmeyi trajedi olarak görmesinin nedeni sanırım bu. Son romanları olan “Bir Ada Hikâyesi”nde haklı-haksız savaş ayrımı yapmadan bütün savaşların karşısında konumlanması ve bu kavrayışıyla uyumlu olarak kurtuluş savaşımıza karşı tavır alması, Türkiye’yi soykırımlarla suçlaması, romanının bakış açısını kimlikçilik üzerine bina etmesi, yine benzer bir bakış açısının ve hareket noktasının kaçınılmaz sonucu olarak yansıyor.

Yaşar Kemal’in romanların ideolojik örgüsü

Yaşar Kemal’in “Yılanı Öldürseler” romanı bir kapitalizm eleştirisi olarak da incelenmiştir. Ancak yine aynı soru gündeme geliyor: Yaşar Kemal romanda kapitalizmi hangi sınıfların cephesinden eleştirmektedir? Feodalizmin çözülüş sürecinin eleştirisini feodal sınıfların cephesinden yapması gibi bu romanında da Yaşar Kemal, kapitalizme geçiş sürecinin sancılarını ve çelişmelerini, yine feodal sınıfların cephesinden göğüslüyor.

“Akçasanın Ağaları”nda da yine benzer bir ilişki var. Çöken aşiret aristokrasinin yerini alan çiftçi sınıfı, aşiret aristokrasisine göre daha doyumsuz, daha görgüsüz ve daha zalimdir. O yüzden aşiret aristokrasisinin efendileri “iyi insan” kategorisine girmektedir. Yeni sınıfın şiddeti, aşiret aristokrasisinin şiddeti gibi mert, bireysel ve dolaysız değildir; daha kitleseldir, dolaylıdır ve mertlik bozulmuştur.  

Marx ve Engels, “Komünist Partisi Manifestosu”nda gerici sosyalizmin biçimlerinden biri olarak “feodal sosyalizm”i incelemişlerdi. Feodal sosyalistler, “Halkı kendi safına kazanabilmek için proleter dilenci mendilini bayrak gibi salladı. Ama halk, ne zaman soyluların safına katıldıysa, onların popolarındaki eski feodal hanedan dövmelerini gördü ve hiç de saygılı olmayan kahkahalar atarak onları terketti.”[3] Kuntay Gücüm, “Yaşar Kemal Kimler Adına Sövdü”[4] başlıklı yazısında, Bilimsel Sosyalizmin ustalarının feodal sosyalizm incelemelerini hatırlatmış ve demokratik devrimlere karşı gericilik bayrağı sallayanların Solun kahramanlarına dönüşmesinde Yaşar Kemal romanlarının önemli bir zemin yarattığı değerlendirmesini yapmıştı. Bu bağlamdan hareketle Yaşar Kemal romanlarının Bilimsel Sosyalizmle bir ilişiğini yakalamak oldukça zordur ancak feodal sosyalizm, Yaşar Kemal romanlarının bakış açısını anlamak bakımından eşsiz bir kavram. Yukarıda verdiğimiz örnekler, feodal sınıfların kahramanlarının nasıl Solun birer öznesine dönüştüğünü anlamamıza yardımcı oluyor. Burada Yaşar Kemal’in üstün estetiğinin rolü yadsınamaz.

Yaşar Kemal’in Türkiye’de feodal sosyalizmin en önemli kaynağı olduğunu söylemek abartı değildir. Ancak buna rağmen özellikle Solda bir Yaşar Kemal miti oluşturuldu. Buna göre Yaşar Kemal romanları Türkiye ilericiliğinin dinamikleri arasında ve Bilimsel Sosyalizm kategorisi içinde. Oysa feodal sosyalizm gerici sosyalizmdir ve Bilimsel Sosyalizmin karşısındadır. Ve Yaşar Kemal’in burada işgal ettiği konum feodal sosyalizmdir. Yaşar Kemal romanlarını bugün tartışmanın tek anlamı da burada yatıyor. Feodal sosyalizm ile Bilimsel Sosyalizm arasına kalın bir çizgi çekmek için...

 

[1] Onur Bilge Kula, Dil Felsefesi Edebiyat Kuramı II, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul: Eylül 2012, s.111.

[2] Taner Timur, Osmanlı – Türk Romanında Tarih Toplum Kimlik, İmge Kitabevi, Ankara: Ağustos 2019, s.172.

[3] Karl Marx, Friedrich Engels, Komünist Partisi Manifestosu, çev. Nur Deriş, Aydınlık Yayınları, İstanbul: Mart 1979, s.80.

[4] https://www.aydinlik.com.tr/haber/yasar-kemal-kimler-adina-sovdu-235607 erişim: 18.03.2022

Etiketler
Yaşar Kemal; Feodal Sosyalizm; İnce Memed; Dağın Öte Yüzü; Akçasazın Ağaları; Yılanı Öldürseler