Salgın milat olur mu?

Abdullah Yücel Kuruçim
Teori Dergisi Yazı Kurulu Üyesi

Salgın, bildiğimizi sandığımız bir kavram. Ama bilgilerimiz teorik yani pratiğe dayanmıyor. Bizim kuşak hızla yayılan küresel bir salgını ilk defa bu boyutta deneyimliyor. Tarihte yaşanmış salgınlardan aktarılabilen bilgiler ve salgın konusunda uzman otoritelerin bilgi ve öngörüleri bizim fikirlerimizi şekillendiriyor. Üzerinde çok yoğun olarak çalışılsa da bir Corona virüs türü olan COVID-19’u henüz tam olarak tanımıyoruz. Hızla tüm dünyaya yayılan bu salgının nasıl bir sonuç doğuracağını yaşayarak öğreneceğiz. Çünkü tarihteki salgınlar ve toplumlar günümüzdekinden dramatik şekilde farklı.

Bunun anlamı insanoğlunun ve medeniyetinin ciddi bir sınavla karşı karşıya olduğudur. Böyle durumlarda insan davranışlarında iki yanlış tutum gözlemlenir. Biri görmezden gelme, vurdumduymaz tutum; diğeri de korkuya esir düşüp, panik yapma tutumu. İkisi de kişi ve toplum için yıkıcı sonuçlar doğurur. Gerçekle yüzleşmek, gereken tedbirleri alarak tehditle savaşmak, ciddiyet ve disiplin gerektiren doğru tutum olacaktır. Ben şahsen insanlığın bu basireti gösterebileceğine yürekten inanıyorum. Kötü örneklerin iyimserliğimi etkilemesi mümkün değil. Üstelik iyi ve güzel örnekler çok daha fazla?

Rönesans’ın doğduğu İtalya’da ölümler Çin’i geçti. Bu çok çarpıcı bir bilgi. Hollanda Krallığı ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı gibi burjuva demokratik devrimlerine öncülük yapmış bu iki büyük ulusun salgına karşı uyguladıkları politika geri kalan tüm dünyadan ayrışarak “sürü bağışıklığı” yöntemi oldu. Ama bunu uygulamayı sürdüremediler ve geri adım atmak zorunda kaldılar. Kapitalizmin doğduğu ve geliştiği bireyciliğin zirvesindeki zengin toplumlar salgın karşısında bocalar ve hata yaparken Çin, Küba, Türkiye gibi kapitalizm de gecikmiş, toplumcu niteliklerini yitirmemiş kamucu, devletçi, sosyalist ülkeler başarı öyküleri yazıyor ve örnek oluyor. İtalya’da yaşanan sıkıntılara AB’nin duyarsız kalmasına rağmen Çin’in İtalya’ya tıbbi malzeme ve doktor yardımı yapması unutulamaz.

Neo-liberalizmin egemen olduğu dünya düzeni liberalizmin uzatmalarıdır. Bunun sonuna mı geldik? Bu salgın bu anlamda bir milat olacak mı?

Tarihte insanlığın gelişimine kabaca bakarsak üretim biçimlerinin toplumsal yapıyı şekillendirdiğini görürüz. Avcı toplayıcılık, tarım devrimi ve sanayi devrimi toplumsal düzenimizi kökten değiştirmiş ve belirlemiştir. Üretim biçimi bu örneklerdeki gibi radikal bir biçimde değişecek ise, ki bunun alt yapısının oluşması şarttır, o zaman bu salgın gibi zorlayıcı bir etken, milat olabilir. Sadece robotların işçilerin yerini alması, yapay zekânın ortaya çıkması bile üretim biçiminin radikal bir değişime gebe olduğunu göstermeye yeter. Alt yapının yeterliliği, yeni üretim biçimi ne olacak ve bu çağa ne isim verilecek gibi konular şimdilik tartışmalı.

Önümüzdeki üretim biçiminin niteliğini, uzun zamandır dile getirilen “bilgi çağı” kavramsallaştırması bence oldukça iyi ifade ediyor. Sermayenin yerini bilginin alacağını, bilgi üretmenin temel üretkenlik halini alacağını söyleyebiliriz. Fiziki üretim yapay zekâ ve robotlara kalacaktır. Toplumsal yapı da bu üretim biçimine göre şekillenecektir. Bu değişim en fazla sermayeye dayanan sınıfları tehdit etmektedir. Sermaye sınıfının ayrıcalıklarını, üstünlüklerini kaybetmeleri riski ortadadır. Böyle kabul edersek küresel bir pandemi bu süreci hızlandırıcı bir etki üretecektir. Yaşamsal kaygılar her şeyin ötesinde bir zorlamadır. Devrim ve zorlama iç içe kavramlardır.

Zorlama devrime yol açabiliyor ise bu COVID-19 salgını doğal bir salgın mıdır, yoksa bir toplum mühendisliği midir sorusunu sormalıyız. Bir komplo teorisi olsun ya da olmasın bu küresel salgın bilgi çağına geçişimizi hızlandıracaktır ama elbette doğal olup olmaması arasında büyük farklar vardır. Bu salgın doğal değilse ve bir komplo ile karşı karşıyaysak neleri düşünmeliyiz? Öncelikle bu ana kadar bilim insanlarının yaptığı çalışmalar virüsün kaynağının sanıldığı gibi Çin değil ABD olduğu gösteriyor. Ama bence bunun bir önemi yok. Çünkü bu komplo veya toplum mühendisliği ulusal düzeyde değil uluslarüstü, uluslararası, küresel boyuttadır. Nasıl ulusal devletler bir küresel savaşı göze alamadıklarından nükleer silahları kullanamıyor iseler aynı sebeplerle kimyasal ve biyolojik silahları kullanamazlar. Bu nedenle günümüzde üçüncü dünya savaşı, konvansiyonel savaşlar yerine terör örgütleri üzerinden vesayet savaşları, psikolojik savaş, özel harp ve ticaret savaşları gibi uzatabileceğimiz birçok yeni yöntemlerle yürütülüyor. O zaman ABD’de ortaya çıkan bu virüs ABD dâhil tüm dünya ülkelerini vurduğuna göre bu bir ulusal proje veya bir biyolojik savaş olamaz.

Eğer bir komplo ile karşı karşıyaysak bu komplonun tüm ulus devletlere karşı olması bir yana, bu işten en çok ABD ve AB’nin zararlı çıkacağı olgusunu şimdiden tespit edebiliriz. Bu bile başlı başına bir inceleme konusudur ama bunu şimdilik bir yana bırakırsak, bu bilgi üzerinde çok düşünmemiz ve tartışmamız gerekecek. Çünkü Rönesans ve Reform ile başlatabileceğimiz aydınlanma devrimi Avrupa’da doğmuştu ve bu öncü elitler burjuva demokratik devrimleri ile dünya tarihine yön vermişlerdi. Batı burjuvazisi öncü, devrimci bir nitelik sergilemiş ve ulus devletleri yaratmıştı. Bugün finans kapital kendi yarattığı ulus devletlerin egemen olduğu uluslararası düzene mi saldırmaktadır? Yoksa daha da ilginci bağrından doğduğu Avrupa ve ABD uluslarına sırtını dönmekte ve yeni bir dünya düzeni için yeni bir devrime öncülük etmeye mi çalışmaktadır?

Batı, emperyalizme yöneldiğinden beri kendi ulus devletini yüceltir ve kutsarken Doğu’nun uluslaşmasını engelleme, uluslaşmayı başaranlara karşı da ulus devleti zayıflatma, bölme, parçalama stratejisini acımasızca uyguluyordu. 19. yüzyıldan beri bunları şiddetle yaşıyoruz. Bu stratejinin başarısız olduğunu gören finans sermayesi burjuvazisinin bir paradigma değişikliğine gittiğini düşünebilir miyiz? Küreselleşme çağında artık bu sınıf için bir ulus aidiyetinden söz etmek mümkün değildir. Lütfen millî burjuvaziyi, küçük büyük fark etmez, bunun dışında düşünün. Günümüzün dünyasında büyük millî burjuvaziyi geri plana iten çok büyük bir küresel finans sermayesi var ve bu güç belli ellerde toplanmış durumda. Bu kazanılmış gücü, her ne şekilde olursa olsun elinde tutmak isteyen hatta buna dayanarak bu gücü artırmaya çalışan bu dinamik ve etkili zümrelerin gayri millî, radikal eylemlerini beklemeliyiz. Bu yaşadığımız pandemi doğal bir salgın ya da öncü bir test olabilir. Ama kesin olan şudur ki devrimci bir gelenekten gelen, çok büyük bir gücü kontrol eden uluslararası ve uluslarüstü bu güç odaklarının fırsatları değerlendirmek için rasyonel her yola başvurabileceklerini, bunun için olanaklarının yeterli olduğunu değerlendiriyorum.

Kritik soruyu soralım: Doğal olmayan bir toplum mühendisliği çalışmasını yürütebilecek bu etkin güçler, pandemi ile üretim biçiminin değişimini hızlandıracaklarını bizim gördüğümüz gibi görebileceklerine göre, kendi bindikleri dalı kesmeye neden kalkışırlar? Bilgi çağı sermayeyi ikinci plana itecekse, ki öyle olacak, bu bir çelişkidir. Ben bunu bir zaman kazanma stratejisi olarak görüyorum. Nasıl kapitalim neo-liberalizm ile ömrünü uzatmış ve zaman kazanmış ise, şimdi de finans kapital ulusal devletlerin etkinliğini azaltma, uluslararası örgütlerin gücünü ve etkinliğini artırma ve uluslararası güç dengelerini yeniden oluşturma yoluyla sistemi kendi öncülüğünde yeniden üretme yolunu seçmiş görünüyor. Böylece geçişi olabildiğince sürece yayarak zaman kazanmayı ve devrimi yumuşatmayı planlamaktadırlar. Yani kaçınılmaz olanı kabul edip süreci olabildiğince kendi lehlerine kullanmayı istemektedirler.

Özetle bu salgın doğal olsun ya da olmasın bir milat olma potansiyeli taşıyor. Eğer bir komplo ile karşı karşıyaysak da gene de panik yapmaya hiç gerek yok. Çünkü toplum mühendisliği hâlâ güvenilmezdir. Sonuçları ters tepebilir. Önemli olan üretim biçimini değiştirecek olan alt yapının tamamlanmasıdır. Koşullar oluştuğunda öncülük edecek güçler ortaya çıkacak ve uzlaşacaklardır. Salgınla değişim hızlandı, daha da hızlanacak. Neler olduğunu ve neler olacağını daha çok tartışacağız. Bunlar başka yazıların konusu ama kesin olan salgından sonra çok şey değişecek.

İdeolojiler