12 Mart Hakkında İki CIA Raporu

Kuntay Gücüm
Teori Genel Yayın Yönetmeni

 

Bu makalede ele alacağım raporlar, CIA’nın öngörülerini oluşturan birimi Office of National Estimates tarafından hazırlanmıştır. 

İlki 12 Mart’tan önce kaleme alınıyor. Gizli ibareli ve 7 Ocak 1971 tarihli memorandumun başlığı “Turkey: Winter of Discontent.

Memorandum CIA’nın analiz ofisinden (Office of Current Intelligence) temsilcilerle ve CIA’nın gizli operasyonlarından sorumlu Directorate of Plans (adı daha sonra Directorate of Operations olarak değiştirildi) ile müzakere ediliyor ve bu birimlerin mutabakatıyla yazılıyor. 

İkinci rapor ise 12 Temmuz 1971 tarihli. Yine gizli ibareli bu memorandumun başlığı ise Turkey in Trouble.  

Biri 12 Mart’tan 2 ay önce, diğeri 4 ay sonra yazılan iki memorandum da araştırmacılara belli bölümleri sansürlenerek açılmış. 

OCAK MEMORANDUMU

Ocak memorandumunda, bir önceki yıldan itibaren askeri müdahale olasılığının konuşulduğunu, bu olasılığın asker içindeki ve genel ruh halindeki memnuniyetsizlikten kaynaklandığı söyleniyor. Nasıl bir müdahale beklendiği şu cümlelerle ifade edilmiş: “Memnuniyetsizlik gerçek ve ordunun rejimi etkileyecek doğrudan tedbirlere başvurması olası olsa da, kısa vadede ordunun iktidarı tam olarak devralma olasılığı düşük.” 

Neden Darbe?

Ocak memorandumu 1960 müdahalesinden sonra çeşitli sebeplerle yönetimin sivillere hızla devredildiğini hatırlatıyor. Memoranduma göre askerlerde müdahale eğilimi, hükümetin iş yapabilmek ve düzen ile kanunu koruyabilmekte gösterdiği yetersizlikler nedeniyle son bir yıl içinde tekrar canlanmıştı. AP içindeki daha muhafazakâr grubun parti çoğunluğuyla yaşadığı itilafın hükümete yansımaları, 1970 yılının başından itibaren parlamenter süreçte sorunlara neden olmuştu. 

Memorandumda şu uyarı yer almış: “Demirel’in afyon meselesini ele alması gibi Birleşik Devletler çıkarlarını aşikâr şekilde etkileyen konular, Amerika’nın Türkiye’nin işlerine müdahale ettiği iddialarına neden oldu.” Bu yüzden haşhaş ekimine lisans verilmesiyle ilgili yasa mecliste zorluklarla karşılaşmıştı.

Memorandumda parlamenter süreç yanında, toplumsal mücadelelerin etkilerinden de söz ediliyor:

“Öğrencilerin neden olduğu, sağ ve sol gruplar arasındaki çatışmaları da kapsayan sürekli kargaşa, yüksek öğretimde aksamalara yol açtı. Sivil hükümetin, son iki yılda 18 kişinin ölümüne yol açan bu olaylarla başa çıkmakta zorlandığı görüldü. İşçi şiddeti yaygın hale geldi. Haziran gösterileri Demirel Hükümetini düzeni tesis edebilmek için birkaç ay sıkıyönetim kanunlarını uygulamaya zorladı.”

CIA Raporunda Devrim Dergisi

Ocak memorandumunun en dikkat çeken bölümlerinden biri, Devrim dergisi çevresiyle ilgili cümleler:

“Küçük ama ses çıkartan aşırıcı sivil bir grup, askerlerin sivil yönetime olan güvenini sarmaya çalıştı. 1969 seçimlerinden sonra bir avuç solcu radikal sivil ve emekli subay haftalık Devrim’i yayınlamaya başladılar.” CIA, Devrim dergisini çıkartanların fikirlerini şu şekilde raporlaştırmış:   

“Görünen o ki, askeri rejimin, özellikle de generaller tarafından yönetilenin, başlangıçta sola karşı harekete geçme eğilimi gösterse bile, kaçınılmaz olarak er ya da geç solcu bir yaklaşımı benimseyeceğine ve kendilerine şu anda sahip olmayı umabileceklerinden daha fazla etkiye sahip olma olanağı vereceğine inanıyorlar.”

Bazı genç akademisyenler zorunlu askerlik hizmetlerini yaparken bu fikirlerin yayılması için çalışmıştı. CIA’ya göre bu gençler ordudaki sabırsızlığın artmasına neden olmuşlardı. Parlamentodaki ağız dalaşları ve Demirel’in kararlılık ve liderlikten yoksun olması subaylardaki rahatsızlığı güçlendiriyordu. Ocak memorandumu rahatsızlığın herhangi bir ideolojik temelde ifade edilmemiş olmasına rağmen, subayların siyaset alanında nasıl bir aksiyon alacaklarının merak edildiğini söylüyor. 

CIA’nın Darbe Senaryoları

CIA Ocak memorandumunda iki olasılıktan söz ediyor. 

Birinci olasılık, sağ veya sol eğilimli orta ve küçük rütbeli subayların yönetimi devralmaya teşebbüs etmeleri. Memorandumda bu düzeyden gelecek bir müdahale için, “Gerçekleşmeden önce Birleşik Devletlerin haberdar olacağının garantisi yoktur” deniliyor. Memorandum yazarları böyle bir müdahalenin başarısız olacağını düşünüyorlar. 

İkinci olasılık ise üst düzey subayların emir komuta zinciri içinde müdahale gerçekleştirmeleri. Ocak memorandumunda şu öngörü yer alıyor:

“Motivasyonu ne olursa olsun, generallerin bir hareketi, 1960’da olduğu gibi açık ve tam olarak iktidarı almaya dürtecek şekilde planlanmayabilir. Gerçekte Cumhurbaşkanı Sunay’ın, kıdemli komutanların şu anki sabırsızlığını açıkça kabul etmesi ve sivil liderlerle devam eden istişareleri politik aygıt üzerinde bir baskıdır ve daha etkili bir hükümet ile sonuçlanmazsa neler olabileceği hakkında örtülü bir ikazdır. Bir sonraki adım, parlamentodaki yıkıcı davranışları sonlandırmaları için muhalefet liderlerine özel ikaz biçimini alabilir. Aksi olarak, askeri baskının bu biçimi, AP’nin parlamentodaki karışıklığı bitirmek amacıyla koalisyon kurmaya yönlenmesine ya da sağ ve sol aşırıcılara karşı eyleme geçmesine neden olabilir. Generaller, Demirel baskıya dayanamadığında yerine birini bulamayacaklarından duraklayabilecekleri gibi, eğer Demirel daha etkili liderlik sözü vermezse ağırlıklarını alternatif bir sivil liderden yana da koyabilirler.”

Memorandum, askeri baskının bu biçiminin sivil politikacılar tarafından toleransla karşılanabileceğini söylüyor. Hatta Demirel’in bile mutsuzluk duymayabileceği ileri sürülüyor. Yine de, zayıf ihtimal olarak görülse de, ordu dışındaki unsurların askeri müdahaleyi engelleyebilme olasılığını da hesaba katılmış. Burada da “eski bir askeri kahraman” olduğu söylenen ve askeri müdahaleye karşı olan İsmet İnönü’nün rolünden söz ediliyor. Ocak memorandumuna göre diğer bir etken de, komutanların askeri yönetim konusundaki endişeleri:

“Generalleri askeri yapının iyi yönetilebileceğinden şüpheleri de var. Yüksek komuta kademesi 1960’dan sonraki askeri yönetimin zayıf görüntüsünden ve ona eşlik eden ordu içindeki disiplinin bozulmasından haberdarlar. Üstelik generaller tam olarak ne yapmak istedikleri konusunda emin görünmüyorlar.” Memorandum Ağustos devalüasyonundan sonraki ekonomik koşulların da müdahale olanaklarını zorlaştırdığına dikkat çekiyor.

Memorandumun devamında Sol için şu cümleler yer alıyor:

“Uzun vadede askerin yönetimi devralması umudu artabilir. Öğrenci ve işçi radikalizminin önemli ölçüde azalma ihtimali zayıf görünüyor. Parlamenter süreçlerin kendisini iktidara getirmek umudunu kaybeden radikal sol, hiç şüphesiz politik ortamı ajite etmeye devam edecek. Bu parçalanmış unsurlar devletin rolünü büyütmek, özel girişimin kapsamını daraltmak ve Türkiye’nin Batı ile bağlarını kopartmak için Türk toplumunu yeniden düzenleme arzusuyla yanıp tutuşuyorlar. Muhtemelen mesajları zamanla bugünkü sempatizanlarının dışındakiler tarafından giderek daha çok kabul görecek, çünkü bu, elitlerin geniş şekilde paylaşılan daha büyük sosyal adalet arzusuna da uygun.”

Memorandumda Amerikan pozisyonu ve subayların ABD’ye bakışı ise şöyle tarif edilmiş:

“Birleşik Devletlerin Türkiye’deki askeri darbeye karşı tavrı, muhtemelen tezgahlayıcıları için büyük bir önem taşımayacaktır. Sivil elit unsurlar gibi bazı Türk subayları da, Yunanistan’a Amerikan askeri yardımının restorasyonun, Washington’un askeri rejimlere muhalefet yapmadığını bir kez daha gösterdiği hükmüne varabilirler. Üst düzey generaller Türkiye’nin ABD yardımına bağımlılığını onaylamış görünüyorlar ve darbeden sonra devam etmesi için çalışabilirler. Muhtemelen ABD’nin Türkiye’de üstlenmesinin önemini, bu çaba için bir pazarlık manevrası olarak kullanabileceklerine inanıyorlar. Genç subaylar ise son yıllarda Türk genç aydınlar arasında dolaşan ABD şüphesinden daha fazla etkileniyor olabilirler.” 

Memorandum ABD açısından, ulusal hassasiyetleri maddi menfaatlerden üstün tutan genç subaylarla çalışmanın, ABD için hiç kuşkusuz daha zor olacağını söylüyor. 

TEMMUZ MEMORANDUMU 

CIA, Devletçi Kemalistleri Suçluyor 

Temmuz memorandumunda Kürt ayrılıkçılığının, TİP ajitasyonunun ve kentlerdeki terör faaliyetlerinin Erim hükümetini sıkıyönetim kanunlarını kullanmaya zorladığını söyleniyor. Demirel liderden daha fazla arabulucuya benzetiliyor Memorandumda şu iddia yer alıyor:

“Memnuniyetsizlerin en güçlü olduğu yer, Atatürk döneminden miras kalan elitist, reformist, yarı otoriter yaklaşımı destekleyen eğitimli unsurlar. Geleneksel olarak CHP çevresinde toplanan bu unsurlar, özgür seçimlerde partilerinin kazandığını hiç görmediler. CHP liderleri kitlelerin kendi reformist yaklaşımını destekleyeceği güvenini ileri sürerken, eski parti üyeleri seçim yolundan çoktan ümidini kesti ve askerin yönetimini devralmasını teşvik ediyorlar.” 

Memoranduma göre CHP lideri İnönü, kategorik olarak askeri müdahalelere karşı. Fakat CHP’nin başarısızlıkları bu konudaki pozisyonunu da zayıflatıyor. Memorandum elitizm ile darbe arasında doğrudan bağlantı kuruyor:

“Türkiye’de askeri yapı geleneksel olarak reformist elitle tanımlanıyor. Askeri kariyer kırsal unsurlara toplum içinde statü elde edebilmek için ihtiyaç duydukları eğitim olanaklarını sunuyor. 1950’ye kadarki 30 yıllık dönemde iktidarı reformist elitle paylaşan subay sınıfının en üst bölümü Atatürk mirası olan otoriter, devletçi bakışı paylaşıyor. Tek bir etiket, yaklaşımlarını yeterince tanımlayamaz. Fakat sadece dış düşmanlara karşı değil yıkıcı yerel unsurlara, özellikle de sisteme saldırı çağrısı yapanlara karşı rejimin koruyucusu rolünü ciddiye alıyorlar. Generaller, kamu hizmetlerinin en yüksek dereceye yerleştirildiği nizami bir toplum istiyorlar. Özel teşebbüs ile ticaret ve endüstri yoluyla zenginliği birikmesi onların değerler sisteminin alt sıralarında yer alıyor.”

Bu açıklama ile liberal olmayan, Kemalist Devrime bağlı asker-sivil aydınlar, darbeciliğin tabanı olmakla suçlanıyor.

CIA’ya Göre Türkiye’deki Sosyalist Hareketler Eğitim Sisteminin Ürünü

Temmuz memorandumunda “kentli terörizm” ve “Kürt Ayrılıkçılığı” başlıklı uzun iki bölüm yer alıyor. Şehirlerdeki silahlı eylemlerin yeni bir olgu olduğu söyleniyor:

“Erim Hükümetinin kurulmasının en yakın nedeni, 1970’lerin sonuna doğru politik şiddetin yükselmesidir. Şiddet suçları Türkiye genelinde oldukça yaygındır. Fakat politik amaçlarla banka soygunu, cinayet, adam kaçırma ve kundaklama nerdeyse görünmüyordu… Orduya kafa tutan Che Guevera, Regis Debray ve Carlos Marighella’dan esinlenen ‘Şehir gerillası’ hareketlerinin bu yükselişi, tamamen yeni ve rahatsız edici bir fenomen olarak görünüyor.”

Küçük silahlı kent gruplarının henüz profilini çıkartamadıklarını belirten memorandum, ulaştıkları bilgilere göre bu hareketlerin Türk eğitim sisteminin ürünü gibi göründüklerini söylüyor. 

Memoranduma göre eğitim reformist seçkinlerin ayırıcı özelliği ve statü ile güce ulaşma aracı. Cumhuriyetin ilanından itibaren “Türk rejimi okullara sosyal reformun ve hükümet kararıyla ilk anda elde edilen kazanımları konsolide etmenin esas unsuru” olarak baktı deniliyor. Devamında da “Özellikle üniversite gösterilerinin ardından gelen 1960 askeri müdahalesinden sonra öğrenciler toplumdaki önem ve güçlerini abarttılar” ifadesi yer alıyor. 

Memoranduma göre 1960’da reform ve üniversite sitemine ilişkin taleplerle başlayan öğrenci hareketi, Türkiye’nin tüm iç de dış politikasında değişim isteğine dönüşmüştü. Bu gelişme de, üniversite eğitiminin açılan yeni üniversitelerle genişlemesi ve ekonomik büyümeye rağmen işsizliğin artması nedeniyle eğitimli kesimin karşı karşıya kaldığı işsizlik tehlikesinden beslenmişti. Öğrenciler özel girişime karşı geleneksel şüpheci yaklaşımı devam ettiriyorlardı. Bürokrasi de artan üniversite mezunu nüfusu istihdam etmekte yetersiz kalıyordu. Bu da Türkiye’de, aynı sorunu yaşayan diğer az gelişmiş ülkelerden farklı sonuç yaratmıştı.

Temmuz memorandumuna göre üniversitelerdeki sorgulama, ABD ile Türkiye’nin çıkarlarının karşı karşıya geldiği 1964 Kıbrıs tartışmalarından itibaren başlamıştır. Bu tartışmaların genç akademisyenlerde Batı kapitalizmine karşı şüphelerin doğmasına neden olduğunu söyleyen memoranduma göre, bu tarihten sonra üniversite içinde Türkiye’nin geri kalmasından Batıyı, özellikle de Amerika’nın ekonomik emperyalizmini suçlayan bir eğilim gelişti. Türkiye’de ilerici güçlerin hükümet olamamasından dolayı Amerikan müdahalesi suçlanmaya başlandı. Memorandumun devamında sosyalist hareket hakkında şu değerlendirme yer alıyor:

“Bu görüşlerin etkisi altında bazı daha aktivist olan öğrenciler klasik Marksizm-Leninizmi keşfettiler. Ardında maoizm, Kübalı, Kuzey Vietnamlı, Latin Amerikalı şehir gerillalarının devrimci yaklaşımları ve Arap komando kollarına ayrıldılar.”

CIA memorandumuna göre üniversitelerin özerkliği bu görüşlerin yaygınlaşmasını kolaylaştırmıştı. Memorandumda Fransa ve Amerika’daki öğrenci hareketlerinin de Türkiye’de etkili olduğu söyleniyor. Memorandumda şu cümleler de var:

“Türk hükümetinin şehir gerillalarını aşırı solcuların küçük bir şubesi olarak görmesine rağmen, çeşitli şekillerde karmaşayı teşvik etmiş olabilecek çok sayıda profesörü, yazarı, gazeteciyi tutukladı. Yetkililer, gerilla savaşı hakkında veya Türkiye’deki anti-emperyalist savaş stratejisi üzerine bilgiler içeren bazı kitapları, gazeteleri, düzenli yayınları yasakladı.”

Memorandumun beklentiler bölümünde de Sol hareketlerle ilgili bir bölüm yer alıyor:

“Şehir gerillası hareketi büyük olasılıkla geçici bir fenomendir. Askeri önderlik onu ezmek için tüm gerekli gücü kullanmakta istekli. Ayrıca, sempati havuzu kendini adamış birkaç aşırı solcu dışında kurudu.” CIA’nın memorandumunu yazanların, Erim Hükümetinin sert tedbirleri ile bu hareketlerin ezileceğine inandıkları anlaşılıyor. Fakat devam eden paragraflara bakarak üniversitelerin devrimci muhalefetin merkezleri olmaktan çıkması için aynı umudu taşımadıkları söylenebilir.

CIA’nın Öngörüsü: Darbe Geçici Değil 

Memorandumda Türkiye’nin geleceğiyle ilgili şu cümleler yer alıyor: 

“Bu muamma atlatılan kadar askeri yapı, muhtemelen hükümetin tüm hareketlerini denetleme pozisyonundan geri adım atmayı reddedecektir. Generaller tarafından şu anda oynanan dikkat çekici rol uzun süre devam ederse, askeri yapının sivillerle iktidarı açıkça paylaştığı durum kalıcı hale gelebilir. Bu durumda, Türkiye’deki demokratik pratikler iyi ihtimalle zayıf kalabilir.” 

Memorandumdan hem Türk Ordusunun Amerikan tesislerindeki faaliyetleri denetim altında tutma talebinin hem de haşhaş ekimi konusundaki itilafın, kırsal oylara ihtiyacı olmayan Erim hükümetinin geçmiş hükümetlerden bu konuda farklı davranabilmesine rağmen devam ettiği anlaşılıyor. 

Temmuz memorandumuna bakarak, CIA’nın 1971’deki koşulları, ABD’nin Türkiye’deki pozisyonunu daha da ileri taşımak için fırsat olarak gördüğü söylenebilir.

 

Tarih
Etiketler
12 Mart; CIA; Nihat Erim;