Afrika'da Çin Çağı

Ali Rıza Taşdelen
Sosyolog, Aydınlık Fransa Temsilcisi

“Hıristiyanlar ülkemize geldiklerinde bizim topraklarımız, onların İncili vardı.

İncili elimize verdiler, gözlerimizi kapatıp dua etmemizi istediler.

Biz de onlara inandık, gözlerimizi kapayıp beyaz adamın tanrısına yakınlaşmaya çalıştık.

Gözlerimizi açtığımızda, gördük ki, topraklarımız onların eline geçmiş, bizim elimizde de İncil kalmıştı.”

Kenya'nın kurucu devlet başkanı Jomo Kenyata

Batı’nın Afrika sömürgeciliği

Elbette İncil Afrika toplumunu uyuşturmak için “barışçıl” bir aletten başka bir şey değildi. 15. yüzyıldan başlayarak Afrika toplumunu köleleştiren, etnik ayrılıkları kullanarak toplulukları birbirine kırdıran ve insanlık tarihinin en büyük katliamlarına neden olan Batı, Kıta ülkelerini sömürgeleştirmiş; yeraltı ve üstü hammadde kaynaklarını talan ederek, ülkelerindeki zenginlikleri kan üzerine inşa etmişlerdi.

Afrika kıtası 16. yüzyıldan sonra Avrupalı devletlerin sömürge faaliyetlerine maruz kalmıştır. Avrupa tarafından köle ticaretiyle sömürülmeye başlanan bu kıta 1884-1885 Berlin Konferansıyla birlikte Avrupalı güçler tarafından paylaşılmıştır. İngilizlerin, Afrika üzerinde yoğun sömürge faaliyetlerine başladıkları zaman 19. yüzyıldır. 1843-1899 yılları arasında Gambiya, Sierra Leone, Fildişi Sahilleri, Nijerya, Çad ülkelerine sahip oldular. Afrika, Fransızların da sömürge akınlarına maruz kalmış ve kıtanın bir bölümü uzunca bir süre Fransa’nın kontrolü altında kalmıştır. Köleliğin Avrupa toplumunda bu denli yaygın olmasının temel nedeni, Avrupalıların kendilerini üstün görmeleridir. İnsanlar arasındaki ayrımcı bakış açısı Avrupa toplumunun dünya politikasını belirlemiştir. Afrika’nın, “siyah insanı”, asırlar boyu Avrupalı “beyaz adamın” ayrılıkçı bakış açısı ile sömürülmüş, sahip olduğu doğal kaynakların yanında özgür yaşam hakkı da elinden alınmış ve eşya gibi ticaret malzemesi olarak kullanılmıştır.[1]

Öyle ki, II. Enternasyonal’in oportünist, sosyal şoven, sosyal demokrat ve sosyalist partilerinde bile sömürgecilik şirin gösterilmişti. Fransız Benoit Malon - Alexandre Millerad’ın revizyonist-reformist çizgisindeki Eugène Fournière “Geri toplumların, kendi hammaddelerini değerlendiremediğini, sömürgeleştirmenin ekonomik bir gereklilik olduğunu”[2] Revue Socialiste’de[3] yazıyordu. Aynı çizgideki Félicien Challaye, “Eski sömürgelerimizi terk etmemizi isteyen sosyalist olamaz. Bağımsızlığını savunmayı beceremeyen yerlilerin de yararına olmaz. Biz bırakırsak başkalarının hâkimiyetine girer”[4] diyordu. Eski bir Guesde yanlısı olan Lucien Deslineres, daha da ileri giderek Partiye “Sosyalist sömürgecilik” üzerine bir proje sunuyordu. Sömürgeciliği gerekli ve kaçınılmaz gören bu revizyonist çevreler “pozitif sömürgecilik”, “Sosyalist sömürgecilik”[5] gibi teoriler geliştiriyordu.

20. yüzyıl Asya ve Afrika’da sömürgeciliğe karşı bağımsızlıkların kazanıldığı yıllar oldu. Afrika, çok zengin kaynaklara sahip: Uranyum, altın, elmas, demir, doğal gaz ve petrol. Afrika denince akla hammadde kaynakları talan edilen sömürgeler, darbeler, etnik ve dinsel çatışmalar, katliamlar ve soykırım gelir. Bütün bu insanlık dışı vahşetin ve talanın sorumlusu Batı’nın sömürgeci ve emperyalist ülkeleridir; dün İngiltere, Fransa ve Belçika, bugün ABD ve Fransa Afrika’nın yeni barbarlarıdır. İlerde göreceğimiz gibi Çin’in Afrika’ya girişiyle ABD ve Fransa, eski gücüne ulaşmak için ve Çin’in önünü kesmeye yönelik askerî işgaller, darbeler tezgâhlayacaktır.

Çin-Afrika ilişkileri:

Kazan-Kazan işbirliği ve paylaşımcı uygarlık

21. yüzyılın başında Afrika bambaşka bir dünyayla karşılaşacaktı. Dünyanın büyüyen ekonomik devi Çin, Afrika’nın birinci ticaret ortağı durumuna gelecekti. 2007’de Fransa’yı, 2009’da ABD’yi geride bıraktı. Bugün Fransa, Afrika ile ticarette ilk 5’in içinde dahi değil.[6] 2000 yılında sadece 10 milyar dolar olan ticaret hacmi 2011’de 166, 2012’de 150, 2014’te 220 ve bugün 400 milyar doları aştı.

Asya-Afrika arasındaki ilişkilerin temeli 18-24 Nisan 1955 tarihlerinde Endonezya'nın Bandung kentinde toplanan ve Bağlantısızlar Hareketi'nin temellerini oluşturan Bandung Konferansı’ında atıldı.

ÇHC Devlet Başkanı ve ÇKP Genel Sekreteri Şi Jinping’in 22 Nisan 2015’de, Endenozya’nın Başkenti Cakarta’da toplanan Asya-Afrika Zirvesinin 60. yıl dönümünde yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“60 yıl önce Asya ve Afrika’dan 29 ülkenin liderleri Bandung Konferansı’nda bir araya gelerek Bandung dayanışma, işbirliği ve kardeşlik ruhunun doğmasına imkân sağladılar; Asya, Afrika ve Latin Amerika’yı kucaklayan ulusal kurtuluş hareketlerini canlandırdılar; sömürgeciliğin tasfiyesine yönelik küresel süreci hızlandırdılar. Konferans, barış içinde bir arada yaşamanın beş ilkesini,[7] devletten-devlete ilişkilerin on ilkesini ortaya koyarak uluslararası ilişkilerin seyrinde tarihsel bir rol oynadı, Asya-Afrika ve Güney-Kuzey ilişkilerini geliştirdi. Bandung Konferansı Asya-Afrika halklarının dayanışma ve işbirliğinde tam bir köşe taşıdır.”[8]

Çin, Afrika’da ABD ve Fransa gibi askerî işgal, imha, bombalama gibi yöntemlere başvurmadı. ÇHC Devlet Başkanı Şi Jinping, Cakarta’da toplanan Asya-Afrika Zirvesi’nde yaptığı konuşmada Afrika ile ilişkilerinin ilkelerini şöyle ifade ediyor:

“Kazan-Kazan işbirliği çerçevesinde yeni tip uluslararası ilişkileri öne çıkarmalı, daha adil ve eşitlikçi bir uluslararası düzeni teşvik etmeliyiz... Asya-Afrika dayanışmasını derinleştirmeliyiz... Sorunlara birlikte göğüs germeli, işbirliğini, bizi hep iyi arkadaş, iyi ortak ve iyi dost kılacak nitelikleri sürekli üst düzeye taşımalıdırlar... Ortak kalkınma için Kazan-Kazan yaklaşımını benimsemeli, kalkınma stratejimizi birbirine eklemlemeli, ulaşılabilirlik altyapısını geliştirmeli, sanayide, tarımda insan kaynaklarının gelişiminde ve öteki alanlarda sonuç üreten işbirliklerine gitmeli, yeşil enerji, ekonomik ve e-ticaret gibi etkinlikleri teşvik etmeliyiz... Farklılıkları korurken, ortak zeminler yaratmalı, açık ve kapsayıcı olmalıyız... Bütün ülkelerin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne, toplum sistemleri özgürce seçebilmelerine saygı göstermek zorunludur...”[9]

Çin’in Afrika ile ilişkilerinde kan yok, katliam ve acı yok, yıkım ve bombalama yok. Ne var?  

Yukarda Çin Devlet Başkanı Şi Jinping’in ifade ettiği gibi; hayatın her alanında ekonomik, kültürel ve siyasî zenginlikleri paylaşmak var. Sen de kazan ben de kazanayım var. Çinli şirketler Angola’da petrol, Zimbabve’de uranyum, Kongo’da kobalt, Zambiya’da bakır çıkarıyor, Mozambik’te orman kesiyor. Malları limanlara ulaştıracak yol yapıyor, Kenya, Etiyopya, Tanzanya, Uganda, Cibuti ve Ruanda’yı birbirine bağlayacak demiryolu inşaatına başlıyorlar. Devlet binaları, okullar, hastaneler, sosyal tesisler yapıyorlar.

Çin, üç yıl öncesine kadar Afrika’da 100 okul, 30 hastane, 16 futbol sahası, 30 sıtma ile mücadele, 20 Tarım Kalkınma Merkezleri, 3000 km yol, 2000 km demiryolu inşa etmiş; çeşitli sektörlerde 40 bin Afrikalıyı eğitmiş. 10 bini doktor, 15 bini mühendis olmak üzere 1 milyona yakın Çinli Afrika’da çalışmaktadır. 15’in üzerinde Afrika ülkesinde kurdukları Konfüçyüs Enstitüleriyle Çin, kültürel ilişkileri geliştirmekte ve 5000 Afrikalı öğrenciye burs vererek Çin üniversitelerinde ağırlamaktadır.[10]

Düşük faizle, bazı projelerde sıfır faizle krediler veriyor. Çin’in, 2014 yılında ikincisini yayımladığı dış yardım politikalarını konu alan Beyaz Kitap’ta Afrika üzerine yaptığı vurgu, kıta ile ilişkilerin güçlenerek devam edeceğinin sinyalini bir kez daha vermiştir. Çin dış yardımının %51,8’inin 2010-2012 döneminde Afrika’ya yöneltilmiş olması kıtaya olan Çin ilgisini değerlendirmek açsısından çarpıcıdır.[11]

Afrika’da Çin’e karşı ABD-Fransa ittifakı

Başını ABD’nin çektiği ve tetikçiliğini Fransa’nın yaptığı Batı, Afrika’da gelişen Çin’in önünü kesmek için Fildişi Sahili’nde başlattığı saldırıyı Libya’da sürdürdü. Mali ve Orta Afrika’ya yapılan askerî harekâtlar bu stratejinin devamıydı. Çin’nin Afrika’da karşılıklı yarar temelinde geliştirdiği ticarî ve siyasî ilişkileri karşısında, politik ve ekonomik yollardan bu ülkelerde gücünü koruma şansını yitiren ABD ve Fransa işi silahla çözme yoluna girmişti.[12] Afrika’da rekabet esas olarak ABD ile Çin arasında yaşanmaktadır. Fransa ise Afrika’da eski sömürgeleri üzerinde azalan etkisini koruma çabasındadır.

Çin; Afrika’da, ABD ve Fransa tarafından en büyük rakip hatta açık bir tehdit olarak değerlendiriliyor. Öyle ki ABD, Afrika’da Çin’i kontrol altına almak ve çıkarlarını korumak için 2008 yılında Afrika Birleşik Komutanlığı’nı (Africa United Command-AFRICOM) kurdu. Komutanlığın hedefleri şöyle sıralanıyor: AFRICOM’a temel olarak altı görev verilmiştir: 1) Terörizm ile mücadele 2) Doğal kaynakların güvence altına alınması 3) Silahlı mücadeleleri ve insanî krizleri kontrol altına alma 4) AIDS’in yayılmasını yavaşlatma 5) Uluslararası suçları azaltma 6) Çin’in artan nüfuzuna karşılık verme.

ABD ve Fransa’nın Afrika ile yatıp kalkmasının nedenlerine bir bakalım. Neden Libya, Fildişi Sahilleri, Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ne askerî müdahalede bulunuyorlar? Bunun için, Fransa eski Dışişleri Bakanlarından Hubert Vedrine’in Fransa’nın bu Afrika trafiğine yol göstermesi için hazırladığı rapor ışık tutacak nitelikte. Aşağıda vereceğimiz rakamlar ve belirlemeler bu rapordan alınmıştır.

Afrika, son 15 yıldır ortalama yüzde 5 büyüyor. 2014’te bu oran yüzde 6’yı geçecek. 2050 yılında nüfusu ikiye katlayarak 2 milyara ulaşacak ve dünyanın en büyük pazarı olacak. Dünyanın en genç nüfusuna sahip. 2050 yılında şehirlerde yaşayanların sayısı 414 milyondan 1,2 milyara çıkacak. İşte böylesine devasa bir pazara, genç bir nüfusa sahip ve ekonomisi sürekli büyüyen Afrika’yı Çin’e kaptırmanın hezimetini yaşıyor Batı.

Afrika önemli bir Pazar olmanın ötesinde zengin petrol ve maden yataklarına sahiptir. Çin, petrol ithalatının önemli bir bölümünü, yani dörtte birini Angola, Cezayir, Çad ve Sudan kanalıyla Afrika’dan karşılıyor. Çin, bir yandan önemli enerji ve maden havzalarına sahip ülkelerde doğrudan sermaye yatırımları yaparken, diğer yandan da bu ülkelerdeki Müslüman Aşiretler ve İslami Silahlı Gruplarla sıkı bir ittifak halindedir. İç savaşların, isyanların ve katliamların bitmek bilmediği Afrika’da, Çin, birçok ülkeye silah satıyor ya da satmaya çalışıyor. ABD ise, “İslami Terörizmle Mücadele Konsepti” adını verdiği bir strateji dâhilinde, Çin’in ekonomik etkinlik alanı konumundaki ülkelerde askerî varlığını arttırma ve Çin’in ekonomik faaliyetlerini sekteye uğratma, kıta genelinde Çin’in etkinliğini kırma amacındadır.[13]

İşte bunun için ABD ve Fransa, Afrika ülkelerinde Çin’in gelişmesini önlemek ve direncini kırmak için son 10 yılda askerî harekâtlar, işgaller ve darbeler gerçekleştirdiler. Bu saldırılara ve nedenlerine kronolojik olarak bir göz atalım.

Fildişi Sahilleri (2010)

Kasım 2010’da Fildişi Sahilleri’nde yapılan başkanlık seçimini Anayasa Konseyi’ne göre Laurent Gbagbo, ABD ve Fransa’nın yönlendirdiği Seçim Komisyonu’na göre Alassane Ouattara kazanmıştı. Başta ABD ve Fransa olmak üzere “Uluslararası topluluk” Gbagbo’nun başkanlığı devretmesini istedi. Gbagbo, seçimi kendisinin kazandığını, ABD ve Fransa’nın kendisine karşı bir komplo kurduğunu açıklayarak başkanlığa devam edeceğini ilan etti.

ABD ve Fransa,  ABD’de ekonomi eğitimi görmüş, İMF’de çeşitli görevlerde bulunduktan sonra 1988-1990 yıllarında Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu Merkez Bankası Başkanlığı, 1990-1993 Başbakanlık ve 1994-1999 yılları arasında İMF Başkan Yardımcılığı yapmış Alassane Ouattara’nın başkan olmasını ister.

Fildişi Sahili kakao üretiminde yüzde 40 ile dünya birincisi. Uranyum, bakır, elmas gibi yeraltı zenginliklere sahip. 117 yıl Fransa’nın sömürgesinde kalan Fildişi Sahili ekonomi ve ticaretin yanında kültürel olarak da Fransa’nın hâkimiyetinde olan bir ülke durumundadır.

ABD bu ülkede Fransız hâkimiyetini kırmak ve kendi hâkimiyetini kurmak için 80’li yıllardan bu yana Alassane Ouattara’yı desteklemektedir. 2002 yılında darbe destekçisi ve Kuzey’de Ouattara’nın gerillalarının örgütleyicisidir. Son 30 yıldır kıran kırana süren ABD-Fransa arasındaki çıkar çatışmaları bu iki ülkeyi Gbagbo’ya karşı yan yana getirdi.

Gbagbo, Başta Çin olmak üzere BRİC ülkeleriyle ilişkileri geliştirmeye önem veriyordu. ABD-Fransa komplosuna karşı sert tedbirler alan Fildişi Sahili Devlet Başkanı Laurent Gbagbo, aralarında BNP Paribas, Société Générale, Citibank, Standard Bank’ın bulunduğu beş Fransız ve Amerikan bankalarına el koyarak devletleştirdi.

Gbagbo ancak 5 ay direnebilmişti. Fransa, Fildişi Sahili’ne asker çıkardı, ağır silahlarla saldırarak Gbagbo’yu tutukladı. 7 ay sonra da Uluslararası Ceza Mahkemesine teslim etti.  Ouattara’yı da ülkenin başına geçirdi.[14]

Libya (2011)

ABD emperyalizminin vurucu gücü rolünü oynayan Sarkozy’nin Fransa’sı Libya’da cihatçı teröristleri silahlandırmış ve sonunda Fransız özel kuvvetlerine ait askerleri, savaş helikopterleriyle saldırarak Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi’yi katletmişlerdi.

2011 baharında önce Fildişi Sahili ve ardından Libya emperyalist Batı’nın askerî saldırısına uğradı. Bu saldırının ortak yönlerini şöyle sıralayabiliriz: 1) Bu iki ülke son 10 yılda Çin ile ilişkilerini geliştirmiş ve ticaret hacmini artırmıştır; 9 milyar dolarlık 50 civarında proje Libya’da yürütülmekte ve her gün 150 bin varil petrol Libya’dan ithal edilmekteydi. Batılı emperyalistlerin saldırısıyla Çin, Libya’da yüzlerce milyon dolar zarara uğratılmış ve yatırımları durmuştur. 40 bine yakın Çinlinin çalıştığı Libya’dan 29 bini ülkesine dönmek zorunda kalmıştır. Özellikle son 5 yılda Çin, Fildişi Sahili’nde önemli yatırımlar yapmış; barajlar, otoyollar, sosyal lojmanlar, okullar inşa etmiş. Yani Fransa’nın 50 yılda yapamadığını Çin 5 yılda başarmış. Nijerya ve Fransa’nın ardından üçüncü ihracatçı ülke konumuna gelmiştir. 2) Her iki saldırının başını ABD çekmiştir. 3) Her iki ülkeye de ilk askerî saldırı Fransa tarafından yapılmıştır.

Eski sömürgeci alışkanlığıyla Afrika’yı arka bahçesi olarak gören Fransa, hammadde ve doğal kaynakları zengin bu kıtada ABD ile çıkar çatışması içindeydi. Çin’in kıtaya girmesiyle Fransa ve ABD yan yana geldi. Daha doğrusu Sarkozy, ABD’nin dümen suyuna girmişti.[15]

2008 malî krizi ile çıkmaza giren Batı, açığını savaşla kapatmak istiyordu. Dönemin Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppé, savaşın Fransa’ya pahalıya mal olduğunu söyleyen gazetecilere “Biz geleceğe yatırım yapıyoruz” cevabını vermişti. Batı Afrika ülkelerine saldırarak, darbeler yaparak geleceğine yatırım yapmak, savaşla çıkarlarını korumak istiyordu.[16]

Mali (2013) ve Orta Afrika Cumhuriyeti (2013)

ABD’nin “İslami Terörizmle Mücadele Konsepti”ni benimseyen Fransız savaş uçakları Mali’yi bombalamaya başladı. Fildişi Sahili’nde bulunan askerî gücünü Mali’ye kaydırarak karadan da saldırdı. Fransa’nın derdi terör değil; asıl amaç Çin’i bölgeden çıkarmak ve bölgedeki hammadde kaynaklarından yararlanmasının önünü kesmekti. Mali ve Çin arasında yakın zamanda yapılan ticarî antlaşmalar dikkat çekiyordu.

Mali, Güney Afrika ve Gana`nın ardından Afrika’nın en büyük üçüncü altın üreticisidir, ayrıca, Fransız şirketleri tarafından işletilen uranyum yataklarına sahiptir. Kuzey Mali’deki uranyum yataklarının kontrolünün yitirilmesi Fransa’yı endişelendiriyordu.

Son 10 yılda Afrika’da yaşanan askerî saldırılar, işgal ve darbelerin tek nedeni vardı. Neden, Çin’in Afrika’da her alanda attığı dev adımlardı. Somali’de, Sudan’da yaşananlar da var (Gelirinin yüzde 98’ini petrolden elde eden Güney Sudan, bu petrolün üçte ikisini Çin’e ihraç etmektedir). Yazımızı Fildişi Sahilleri, Libya, Mali ve son olarak Orta Afrika Cumhuriyeti ile sınırlı tuttuk.

Orta Afrika Cumhuriyeti, bağımsızlığını ilan ettiği 1960 yılından bu yana Fransa’nın seçim hileleriyle ve darbelerle başa getirdiği diktatörler tarafından yönetilmiş. 15 Mart 2003 tarihinde, François Bozize, gene Fransa ve ABD’nin desteğiyle başa getirilmiş ve 2005 yılında yapılan seçimlerde de Cumhurbaşkanlığına seçilmiş.

2000’li yıllar Çin’in Afrika’da hızla geliştiği yıllar. Çin, 2007 yılında Fransa’yı geride bırakarak 2009’dan itibaren de Afrika’nın birinci ticarî ortağı durumuna gelmiştir. Sömürgeci Batı’dan farklı olarak karşılıklı yarar ve ülkelerin içişlerine karışmama temelinde ticarî ilişkilerini geliştiren Çin, Afrika ülkelerini cezbetmektedir. Orta Afrika Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı François Bozize, Çin’in bu girişimlerine kayıtsız kalamazdı. Çin ile ülkenin altyapısını geliştirme, ticaret ve yatırımlarla ilgili ikili anlaşmalar yaptı. 40 subayını eğitilmek üzere Çin’e gönderdi. Bozize’nin Çin ile başlattığı bu ilişkiler WikiLeaks belgelerine de yansıdı: “Çin’in Orta Afrika’daki etkisi çok belirgin”, “Fransa’nın can çekişen yatırımları ve gerileyen etkisinin yanında, Orta Afrika’nın uranyum, altın, elmas ve demirinden esas yararlanan Çin’dir.”

Bozize hizadan çıkmıştır. Öyleyse, iktidardan uzaklaştırılmalı yerine Fransa ve ABD’ye hizmet edecek biri gelmelidir. 2012 sonunda, dört ayrı silahlı grup bir araya getirilerek ittifak anlamına gelen “Seleka” grubunu hükûmete karşı isyan ettirirler. İsyancılar, ABD ve Fransa tarafından desteklenir. Ülke iç savaşa sürüklenmiştir. Bozize, Fransa’dan yardım ister. Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Hollande şu cevabı verir: “Biz ülkelerin iç işlerine asla karışmayız!”

Seleka militanları iktidarı ele geçirir. Francois Bozize ise Kamerun’a sığınır. İç savaş durmaz; kanlı çatışmalar olur. Bu kez de Seleka, Fransa’yı yardıma çağırır. Bozize’ye “içişlerinize karışmayız, ülkenizdeki rejimin devamlılığını sağlamak bizim işimiz değildir” diyen Hollande, uluslararası topluma “Orta Afrika kan gölüne döndü” diyerek, müdahale etme kararı alır.[17]

Afrika’da yaşanan bu işgallerin, askerî müdahalelerin ve katliamların nedenini anlamak, Çin’in Afrika’daki yükselişini görmeden mümkün değildir.

Sonuç

Çin’in, “Paylaşarak ve Birleşerek Gelişme” ve “Kazan-Kazan”, çizgisi Afrika ülkeleriyle ilişkilerinin temelini oluşturuyor. Çin yönetimi, dünyadaki zengin ülkeler-yoksul ülkeler farkını da gidermeye yönelik bu temelde siyasetler uyguluyor.

Asrın projesi “Bir Kuşak Bir Yol” Çin’in diğer ülkelerle birlikte gelişmesini sağlayacaktır.

Emperyalizmin merkezlerinde savaş ağalarının oluşturduğu Gladyo-Mafya-Tarikat rejimleri kurulmuştur. Çevreye de bu rejim dayatılıyor. Birey özgürleşmiyor, insanlar sistemin güttüğü sürülere dönüştürülüyor. Bu durumda, kapitalizmin rekabet koşullarında verimliliği yükseltme mantığı çökmüştür.[18] Böylece Batı’nın bu sömürgeci, saldırgan politikaları iflas etmiştir. Ekonomik çöküntü yaşayan Batı bugün Çin’in desteğine muhtaçtır.

Batı, kendi zenginliği ve refahı için talan ettiği Afrika’da kaybetmiştir. Artık askerî müdahaleleri de bir işe yaramamaktadır.

Atlantik Sistemi çökmektedir ve Asya’dan yeni bir uygarlık yükseliyor. Çöken Atlantik uygarlığı, birkaç büyük devletin silahlı üstünlüğüne dayanıyordu. Mafyalaşan emperyalist-kapitalist sistem, el koyma, yağma ve sömürüyle kurulmuştu. Yeni uygarlık, Paylaşarak Gelişme yolunda yükselecektir. Yeni Uygarlık, ancak ülkelerin bağımsızlığı, barışın korunması, üretim ekonomisi, halkçılık, kamu ağırlığı, laiklik ve devrimcilikle kurulabilir.[19]

İnsan merkezli, bilimin yol gösterdiği paylaşmanın, kardeşliğin ve barışın hâkim olacağı yeni bir çağa giriyoruz: Asya Çağı’na.

 

[1] http://akademikperspektif.com/2014/07/27/avrupa-somurgeciliginin-afrika-uzerindeki-etkileri/

[2] Denis Lefebre, Le socialisme et les colonies, Edetion Bruno Leprince, 1994, s. 27.

[3] La Revue socialiste, 1880’de Benoît Malon (1841-1893) tarafından kuruldu. Bernstein revizyonizminin Fransa’da yayılmasına ön ayak oldu.

[4] Aktaran. Denis Lefebre, age. s.28.

[5] V. İ. Lenin, Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları, Çev. Yurdakul Fincancı, 1. Baskı, Sol Yayınları, Ağustos 1979, s. 28-29.

[6] Afrika’nın birinci ticaret ortağı Çin, ikinci Birleşik Arap Emirlikleri, üçüncü İtalya, dördüncü ABD, beşinci Fas, Altıncı Fransa. https://www.lesechos.fr/monde/afrique-moyen-orient/030945710217-investissement-la-france-largement-distancee-en-afrique-2134000.php#formulaire_enrichi::bouton_google_inscription_article

[7] Barış içinde bir arada yaşamanın beş ilkesi: Askerî ittifaklardan uzak durma, Kendi ülkelerinde başkalarına askeri üs kurma izni vermeme, İkili ittifaklara girmeme, Ulusal kurtuluş savaşlarına destek olma, Siyasî bağımsızlığı gözetme

[8] Şi Jinping, “Kazan-Kazan işbirliği için Bandung ruhunu ileri taşımak”, çeviren: Cüneyt Akalın, Teori dergisi, Mayıs 2016, sayı:  316, s.29

[9] Şi Jinping, “Kazan-Kazan işbirliği için Bandung ruhunu ileri taşımak”, çeviren: Cüneyt Akalın, Teori dergisi, Mayıs 2016, sayı: 316, s.29

[10] Ali Riza Taşdelen, Afrika’da büyüyen Çin ve Mali saldırısı, Aydınlık gazetesi, 27 Ocak 2013

[11] Xinhuanet, “Full text: China’s Foreign Aid”, http://news.xinhuanet.com/english/china/2014-07/10/c_133474011_2.htm, Erişim Tarihi: 18.07.2014. Aktaran : Hatice EKE, Çin-Cezayir İlişkileri. http://www.bilgesam.org/incele/1755/-cin-cezayir-iliskileri/#.WoV08ajiaUl

[12] Ali Riza Taşdelen, Afrika’da büyüyen Çin ve Mali saldırısı, Aydınlık gazetesi, 27 Ocak 2013.

[13] Doç. Dr. Sait Yılmaz, Afrika'da yeni ABD-Fransız emperyalizmi, https://www.ulusal.com.tr/afrikada-yeni-abd-fransiz-emperyalizmi-makale,1899.html Erişim: 15/02/2018.

[14] Aralık 2010 ve Şubat 2011’de konuyla ilgili olarak Fildişi Sahili ve Gbagbo gerçeğini Aydınlık degisinde ayrıntılı olarak yazmıştım.

[15] Ali Rıza Taşdelen, “Afrika’da Çin’e karşı ABD-Fransa ittifakı”, Aydınlık gazetesi, 26 Haziran 2011

[16] Ali Rıza Taşdelen, “Libya’ya saldırı geleceğe yatırımdır ”, Aydınlık gazetesi, 11 Eylül 2011

[17] Ali Rıza Taşdelen, “Fransa, Orta Afrika Cumhuriyeti’ne saldıracak”, Aydınlık gazetesi, 24 Kasım 2013

[18] Doğu Perinçek “Şi Jinping’in Yeni Dünya Bildirisi”, Teori Dergisi, Şubat 2018, s.11.

[19] Doğu Perinçek, A.g.y., s.16.

 

Avrasya