Avrupa Birliği geleceğini tartışıyor

Ali Rıza Taşdelen

“tüm bu değişiklikler, bir anlamda, çok sıra dışıydı ve o kadar hızlı gerçekleşti ki, onları normal ve kalıcı olarak düşünmek kolay değildi.” Albert Camus, Veba

 

Avrupa Birliği’nin (AB) koronavirüs salgını karşısındaki çaresizliği, aydınlar arasında AB’nin geleceğini tartışma konusu yaptı. Neoliberal sistem ekonomik açıdan 2008 mali krizi ile sarsılmıştı. Krizden çıkmanın yolunu hep, sosyal ve sağlık alanlarında bütçelerin düşürülmesi, işçi haklarına saldırı ve ömrünü çalışarak geçirmiş, primlerini ödemiş emeklilerin aylıklarına göz dikerek aramışlardır. Bunun için Sarı Yelekliler Hareketi başlamış, bunun için sendikalar emeklileri savunmak için sokağa çıkmış, bunun için ambulansçılar eylem yapmış ve bunun için sağlık çalışanları bu direnişlerde aktif olarak yer almıştır.

Dünya, özelliklede Batı ülkeleri, daha somut bir ifadeyle Avrupa bir yol ayrımına gelmiştir. Hatta bu yol ayrımında beklerken koronavirüs salgınına yakalanmışlardır. ABD emperyalizmiyle başını Çin’in çektiği Avrasya cephesi arasındaki saflaşmanın bu krizle daha da netleşeceği görülmektedir. Avrupa, bir kez daha çöken neoliberal Atlantik cephesinden uzaklaşarak ulusal çıkarları doğrultusunda kamucu, dayanışmacı ve paylaşımcı Avrasya cephesiyle ilişkilerini geliştirecek ve yeniden sosyal ve kültürel yapısını inşa edeceği bir yönelim içine girecektir.

Koronavirüs krizi toplumu o kadar sarstı ki Aydınlarını da yukarda sıraladığım konuları tartışır bir arenaya çekti. Bunlar ilk adımlar; esas salgın sonrası halkın tutumu mücadelenin seyrini belirleyecektir. Bakalım Fransız aydınları bu krizle ilgi neler diyor?

Le Monde, le Point ve Echos isimli yayınlardaki yazılarından tanıdığımız ekonomist, hukukçu Nicolas Baverez, koronavirüs salgını ile ilgili Atlantico.fr sitesinin sorularını cevaplandırdı. Soru şöyle: Koronavirüs Avrupa’nın Çernobil’i olur mu? Cevap uzun; özetleyelim:

Baverez, “Koronavirüs pandemisi (salgını) krizini yönetme, dünyadaki tüm sistemler için bir test olacak. 1986 yılında Sovyet yönetimi Çernobil karşısında yetersiz kalmış ve halkını koruyamamıştır. Gorbaçov, bu durumdan yararlanarak Sovyetlerin yıkılmasına yol açan Perestroyka politikasına hız vermiştir… Xi Jinping, Çin’de Gorbaçov’un tersini yapmıştır; merkezî iktidarı güçlendirerek harekete geçirmiş, halk dijital olarak kontrol altına alınmış, muhalefet bastırılmış ve böylece bu krizden hızla çıkmışlardır… Demokrasiler (Batı-bn) bu belayı hafife almışlardır; Asya ile sınırlı kalacağı yanılsaması içine düşmüşlerdir. Çin’in istikrar kazandığı sırada, İtalya da onlar gibi bulaşıcılığın yayılmasıyla karşı karşıya kalmıştır… Avrupa bir kez daha güçsüzlüğünü ve bölünmüşlüğünü gösterdi. Hazır değillerdi, bu da malzeme, koruyucu ekipman ve ilaç eksikliğine neden oldu. İtalya’ya, özellikle de tarama kitlerinin gönderilmesine yönelik destek eksikliği dayanışmanın olmadığını gösterdi. Ekonomik alanda olduğu gibi sağlık alanında da ne bir liderlik ne de bir strateji var… Koronavirüs pandemisi, Çin dâhil tüm sistemlerin zayıf noktalarını ortaya çıkardı. Ama diğer taraftan avantaj bu krizden ilk çıkanlardan yana. Ve Çin, halkının büyük bir bedel ödemesine rağmen bir kez daha başı çekti.”

Nicolas Baverez, “Bu kriz, Batı’nın artık dünyada yaşanan krizlerin yönetiminde yalnız olmadığını ortaya çıkardı, (Batı’da) demokratik kurumların etkinliğini yitirdiğini ama aynı zamanda Çin’in de eksikliklerinin ortaya çıktığını gösterdi.” diyor. Baverez, koronavirüs salgınının, dünyadaki değişimleri hızlandıracağını ve tüm rejimleri baskı altına alacağını söylüyor. “Sonuçta, avantaj, çoğalan ve biriken şoklara cevap vermek için uyum sağlayabileceklerin olacak.” diyor ve önümüzde yaşanacak şokları şöyle sıralıyor: “sağlık şoku, ekonomik ve mali şok, yapay zekâ ile bağlantılı teknolojik şok, dünyanın iki kutuplu olmasıyla jeopolitik şok, aynı zamanda Suudi Arabistan tarafından başlatılan petrol savaşı.”

Baverez, Avrupa’da ölümler artarken, Çin salgını kontrol altına aldı; bu durumda Batı ne yapmalı sorusunun karşılığı olarak, “Batı akıl ve özgürlük silahlarını kullanmalı. Koronavirüs salgını aynı zamanda korku, panik ve dağınıklığı engellemek için eşsiz bir fırsattır. Verimlilik ve temel haklara saygıyı, devlet otoritesini ve toplumun seferberliğini, ulusların egemenliğini ve demokrasilerin dayanışmasını geliştirmek gerek. Bu nedenle, çeşitli şoklarla başa çıkmak için çok açık öncelikler tanımlamak gerekir. Sağlık açısından, Asya ve İtalya’dan alınan dersler açıktır: etkili panzehirler erken teşhis ve kontrol altına alma…” gibi tedbirleri sıralıyor ve devam ediyor:

“Ekonomik cephede, geleneksel maliye ve para politikası araçlarının düzensiz aktivasyonu artık işe yaramıyor. Aciliyet, bir yandan vergiler ve masraflarda etkili indirimler yaparken diğer yandan zincirleme iş iflaslarını önlemek için işletmeler desteklemektir. Teknolojik olarak, Batı’nın ve hatta Avrupa’nın Asya üzerindeki geriliği açıktır; bu nedenle, araştırmaya büyük yatırım yapmak ve stratejik işletmelerimizin ülkeye geri dönüşünü desteklemek gerekmektedir.”

Aynı yerde tarih profesörü Edouard Husson ise soruları şöyle cevaplıyor:

“Gerçekten de Avrupa Birliği’nin sonuna tanıklık ediyoruz… Cumhurbaşkanımız (Macron bn) programını değiştirme yeteneğinden yoksun Sovyet liderlerini hatırlatıyor. Ne olacağını bilmediğimiz bir zamanda yerel seçimleri yapmak tam bir saçmalıktı (Fransa dışarı çıkmanın kısıtlandığı bir dönemde yerel seçimlerin 1. turunu yapmıştı, neyse ki bir hafta sonra yapılacak 2. turu iptal etmişlerdi. bn) … Almanya’ya bakın, İtalya’ya materyal göndermeyi reddediyor… Avrupa ölecek… Dünyayı belaya sokan Çin, şimdi bir propaganda fırsatı yakaladı; İtalya’ya maske gönderiyor. Fransa ve Almanya’nın düştüğü gülünç duruma ağlar mısınız ya da bundan sonra dünyaya ders verme konusunda güvensizliğe sahip olan neo-totaliter bir rejimin sahteciliğine gülmek mi?”

Husson’un, Avrupa’nın başarısızlığına kızarken Çin’in başarısını hazmedemediğini görüyoruz.

Sosyalist Parti eski Genel Sekreteri Jean-Christophe Cambadélis, Express dergisinde durumu şöyle değerlendiriyor:

“Virüse karşı yürütülen dünya savaşı yaşamımızı altüst edecek. Kısıtlamalar ve ölü sayısı yaşam tarzımızda bozulmaya neden olacaktır. Moderniteyi, tüketici bireyciliği, (serbest) pazar kültünü sorgulayacağız. Bu sağlık krizi büyük bir ekonomik krize yol açacak. Önceliklerimiz aynı olmayacak; en liberallerimiz kamu harcamalarının önemine dikkat çekiyor.”

Jean-Paul Foscarvel, agoravox.fr’de, “Fransa, Avrupa ve Batı dünyasının geneli bu felaketten önce felaketi yaşıyordu” diyor. Ve felaket öncesi durumu şöyle betimliyor:

“Borçların patlaması, ticaret patlaması ve aynı zamanda nüfusun yaygın olarak yoksullaşması, yoğun özelleştirmeler, eğitimin yıkılması, sağlık, adalet, ulaşım sistemlerinin çökmesi, çalışma hakkının yok edilmesi, emeklilik hakkı, uyarı hakkı vb. Yaşanan bir anti sosyal yıkımdı.”

Foscarvel’e göre, “Zaten krizde olan turbo kapitalist sistem, liberal model, virüs ile birlikte bozuldu.”

Sosyolog Eva Illouz, nouvelobs.com’da şunları söylüyor:

“Koronavirüs salgını, sadece dünya çapında bir olay olması veya çok hızlı bir şekilde yayılmasını değil aynı zamanda iktidarlarımızın, kurumlarımızın birkaç hafta içinde bu salgın karşısında diz çökmesi ve pes etmesini de ortaya çıkardı.”

Savaş zamanında dahi sinemaların ve kafelerin açık olduğunu belirten Illouz, “hâlbuki şimdi o cıvıl cıvıl olan şehirlerimiz hayalet şehirlere dönüştü, sakinleri evlerde kalmaya zorlandı. Albert Camus’nün Veba romanında yazdığı gibi ‘tüm bu değişiklikler, bir anlamda, çok sıra dışıydı ve o kadar hızlı gerçekleşti ki, onları normal ve kalıcı olarak düşünmek kolay değildi.’ Havayollarından müzelerimize uygarlığımızın çarpan kalbi durdu. Modernitenin en önemli değeri olan özgürlük, yeni bir tirandan değil, korkudan dolayı askıya alındı… El sıkışmak, öpmek, sarılmak, birlikte yemek yemek gibi en sıcak jestlerimiz tehlike ve endişe kaynağı haline geldi. Birkaç gün içinde kullanacağımız maskeler üzerine uzmanlaştık, artık kaç derece alkolle ellerimizi daha iyi temizleriz öğrendik. Ve tabii sosyal mesafe ritüelini de. Kısaca birkaç günde yeni gerçeklikler, yeni araçlar, yeni konseptler ve yeni pratiklerle karşı karşıya geldik.”

Eva Illouz, devletin vatandaşını terk ettiğini söylüyor. Hâlbuki, diyor, devlet vatandaşın güvenliğini, eğitimini ve sağlığını korumaktan sorumluydu. Peki, ne oldu? Devlet vatandaşından giderek uzaklaştı. Bugün, koronavirüs salgını da gösterdi ki “Devlet, yine, bu kadar büyük ölçekte krizlerle başa çıkabilen tek varlık olduğunu kanıtlamıştır. Neoliberalizmin sahteliği ortaya çıkmıştır; bu yüksek sesle ifade edilmelidir. Tüm ekonomik oyuncuların sadece ceplerini doldurma dönemi sona ermiştir. Kamu yararı bir kez daha kamu politikalarının önceliği haline gelmelidir. Pazarın insan faaliyetleri için olası bir çerçeve olarak kalmasını istiyorlarsa şirketler bu kamu yararına katkıda bulunmalıdır.”

Cumhuriyetçiler Partisi Milletvekili Julien Aubert, valeursactuelles.com internet sitesindeki yazısında küreselleşmeye karşı ulus devletin önemine dikkat çekiyor:

“Koronavirüs bize, mutlu küreselleşme klişelerinden bin kilometre uzaklıktaki bir ulusun temellerini hatırlatıyor: Sınır, kontrol, otorite kavramını kabul etmek anlamına gelen halkını, sadece iyi organize olmuş bir devlet koruyabilir. (Bugün) Egemenlik -özellikle kendi topraklarında ilaç ve temel ihtiyaçlar üretme yeteneği- hiç bu kadar güncel olmamış bir kavramdır. Bu yüzden Brüksel veya gökten zembille özel bir program gelmesini beklememeliyiz. Büyük bir millet olduğumuzun farkına varmalıyız.”

Koronavirüs salgını şişen neoliberal balonu patlatmıştır. Önce yaralar sarılacak sonra insanlık önüne açılan Yeni Dünyaya yönelmenin çabası içine girecektir.

İdeolojiler