Uzaktan eğitim: Amaç mı, araç mı

Z. Duygu Yeniay Üsküplü

Öğretmensiz sınıflar, okulsuz eğitim 2000’li yılların en büyük beklentileri arasında yer alıyordu. Teknolojik gelişmelerin öğretmene ve okula olan ihtiyacı ortadan kaldırdığı iddiasına dayanan bu beklenti, bilişim devi şirketlerin başını çektiği lobi faaliyetleri ile dünyanın dört bir yanına yayıldı. Toplumsal ihtiyaçlar ve öncelikler göz ardı edilerek, eğitimde temel hedef dijitalleşme olarak belirlendi.

Mart 2020’den bu yana salgın nedeniyle yüz yüze eğitim yapılamayan bugünlerde öğrenciden öğretmene, velilerden eğitim bilimcilere herkesin hemfikir olduğu görüş öğretmenin eğitim sürecinin en belirleyici öğesi olduğu ve yüz yüze eğitimden vazgeçmenin mümkün olmadığıdır. Bu görüşün dayanağı uzaktan eğitimde karşılaşılan altyapı sorunlarının yanı sıra, eğitimin ortak değerler ve ortak hedefler etrafında toplumun inşasında oynadığı rol.

Uzaktan çalışma kavramı, Covid-19 salgını ile birlikte gündelik hayatın merkezine yerleşti. Ancak uzaktan çalışmanın da bir parçası olduğu esnek çalışma sistemine doğru dönüşüm çabaları yeni değil. Çalışma hayatında esneklik, kapitalizmin yapısal bir krize girdiği 70’li yıllarda ortaya çıktı. Esnek çalışma sisteminin ihtiyaç duyduğu insanın tarif edilip eğitim müfredatlarının buna göre düzenlenmesi ise esas olarak 90’larda başladı, 2010’dan bugüne ise inanılmaz hız kazandı.

ABD Çalışma Bakanlığı 1991 yılında çalışma hayatının eğitim kurumlarından ne beklediğine ilişkin bir rapor yayımladı.[1] Ardından Dünya Bankası, UNESCO, Dünya Ekonomik Forumu, Avrupa Birliği gibi uluslararası platformlar ülkelerin eğitim müfredatlarına yerleştirilmek üzere beceri setleri hazırladılar.

Kısa vadeli hedefler, değişime uyum, sürekli parçalanma ve yeniden yapılanma, proje odaklılık, hiyerarşi yerine dar ve yatay yönetimler, bürokrasi yerine ağlar, dijitalleşme gibi esnek çalışma sisteminin öne çıkan özellikleri ile örtüşür bir şekilde, bu beceri setlerinin kesişim kümesinde esneklik, risk alma, takım çalışması, liderlik, öz yönelim, öğrenmeyi öğrenme, iletişim becerileri, hesap verebilirlik, bilişim teknolojileri becerileri gibi yeterlikler karşımıza çıkıyor.[2]

Esnek çalışma hayatında başarı getiren bu beceriler, sosyal hayatta yıkıma neden oluyor. Richard Sennett 1998’de yayımlanan “Karakter Aşınması”[3] isimli kitabında “esneklik uygulamaları çoğunlukla kişiyi eğen güçler üzerinde yoğunlaşır”[4] değerlendirmesini yapmıştır.  

Kısa vadeli hedefler ve sürekli yeniden yapılanma, güven, bağlılık, sadakat oluşumun önünde büyük bir engel. Çünkü bunlar uzun süreli ilişkilerde zaman içerisinde ortaya çıkan ve kalıcı olan duygular. Esnek çalışma sisteminde yüzeysel ve her daim başlangıç seviyesinde olan ilişkiler toplumsal yaşama hâkim oluyor. Sürekli değişim, risk ve belirsizlikler kendini adamayı ve hayata anlam yüklemeyi imkânsız kılıyor. İş hayatında yeniden yapılanmaya alışmak, sosyal hayatta da her türlü parçalanmaya tahammül yaratıyor. Arkanı dönüp gidebilmek bir erdeme dönüşüyor. İddia edildiği gibi uyumlu, öz yönelimli, iletişimi kuvvetli, sorumluluk sahibi bireyler yerine sinsi, yalnız, bireyci, umursamaz, kaygısız bir insan ortaya çıkıyor. Proje enflasyonu yaşanan eğitim kurumları, hem kurumsal işleyiş hem de eğitim öğretim uygulamaları bakımından esnek çalışma sisteminin bir simülasyonunu andırıyor. Bilinci ve duygu dünyası ile paramparça kimlikler, tek başına bireyler oluşturuluyor.

Eğitimin iki temel işlevi var. Biri istihdama yönelik bilgi ve becerilerin bireylere kazandırılması, diğeri ortak değerler ve ortak hedefler etrafında toplumun inşası. Bunların her ikisi de hâkim ekonomik yapı ile doğrudan ilişkili. Uzaktan eğitimi de bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Salgın sürecinde kapitalist sistemin tüm çıkmazları gözler önüne serildi. Bu sistemi sürdürme çabasına hizmet eden bir eğitim sisteminde uzaktan eğitim fırsat eşitsizliklerinin, sosyo-ekonomik dezavantajların derinleşmesine, psiko-sosyal çöküntülere neden oluyor.

Biz bilincinin oluştuğu toplumlarda zorlukları en az zararla aşmak mümkün. Bu toplumsal yapılarda yıkma yerine kurma, ayrıştırma yerine birleştirme, bireysel çıkar yerine dayanışma öne çıkar. Kamunun güçlü olduğu bu devletçi ekonomilerde esneklik, kriz koşullarında kaynakların verimli kullanımı ve halkın çıkarlarının korunması amacına hizmet edebilir. Uzun vadeli planlamaların yapıldığı, merkezî yapının güçlü olduğu, örgütlü ve disiplinli bu toplumlarda uzaktan eğitim hibrit uygulama modelleri ile gelişimin katalizörü olabilir.

Unutulmamalıdır ki, salgın sürecinde uzaktan eğitimle kendisine ulaşamadığımız çocukların bir kısmı yüz yüze eğitimde zihinleri yürekleri çeşitli sıkıntılarla dolu derste uzaklara dalıp giden çocuklarımız; bir kısmı da sosyo-duygusal ihtiyaçları maddi olanaklar ile ipotek altına alınmış çocuklarımız. Salgının yarattığı kriz koşullarında uzaktan eğitim, sistemin süregiden sorunlarını eğitimin tüm paydaşları için görünür hale getirdi.

MEB, sanayinin ihtiyaçları yanı sıra millî değerleri dikkate alan çift kanatlı bir eğitim anlayışını benimsediklerini her fırsatta dile getiriyor. Türkiye’nin tarihsel birikimi ve günün getirdiği ihtiyaçlar da bunu zorunlu kılıyor. Salgın sürecinde de uzaktan eğitimin hem televizyon kanalları hem de EBA dijital eğitim platformu aracılığıyla çok hızlı bir şekilde örgütlenmesi dünya ölçeğinde bir örnek yarattı. Hem gezici hem sabit EBA destek noktaları oluşturulması da –bilişim laboratuvarlarının yetersizliklerine rağmen- erişim engellerini aşmaya yönelik başarılı bir adımdı. Ancak bu başarılar, dijital altyapısı güçlü özel okulların psikolojik hegemonyasını aşmaya yetmedi. Bu özel okulların önemli bir kısmı Batı bağımlı içerik ve yönelimleri ile toplumda ayrışmanın merkezinde yer alıyor. MEB’in öncelikli görevlerinden birisi, bu özel okulların pazarlama stratejisi olarak da kullandığı değer ve içeriklerin önüne geçmektir. Aynı zamanda, eğitimin yüz yüze yapılamadığı koşullarda, özel okulların dijital kaynaklar, internet erişimi, bilişim laboratuvarı gibi olanaklarının kamunun kullanımına tahsis edilmesi gibi etkili çözümler mümkün. Özel okullar eliyle yaygınlaşan dijital eğitim pazarına teslim olmamak; millî dijital eğitim kaynakları üretmek, millî eğitim platformlarını güçlendirmek de önümüzdeki görevlerdir.

Sözün özü, uzaktan eğitim çeşitli uygulama örnekleri ile eğitim öğretimin ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Ancak uzaktan eğitim ve eğitimde dijitalleşme amaç değil; üretim odaklı, bağımsız bir ekonominin insan gücünü yaratmak için bir araç. Eğitim trendlerinin aksine uzun vadeli planlar, disiplin, kararlılık içeren bir eğitim anlayışı çerçevesinde oluşturulmuş eğitim programları ve uygulamalarına ihtiyacımız var. Eğitimin istihdama yönelik işlevi ile toplumsallaşma işlevi arasında ve bireyin kendine özgülüğü ile toplumsal aidiyeti arasında denge hibrit modeller ile kurulabilir. Modern bir yöntem olarak uzaktan eğitim ile yüz yüze eğitimin iç içe geçtiği hibrit modellerde de belirleyici olan içeriktir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerleri bugün hâlâ geleceğe ışık tutmakta, Türk toplumunun yolunu aydınlatmaktadır.

Bu nedenle anaokulundan üniversiteye kadar her eğitim kademesinde, her okul türünde, kamuda ve özel sektörde –nihai hedef kamulaştırma olmak üzere- eğitim içerikleri ve dijitalleşmenin ardındaki eğitim felsefesi Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerleri ile örtüşecek şekilde güncellenmelidir. Toplumsal ilerlemenin eğitim alanındaki en önemli adımı, bu olacaktır.

 

[1] United States Department of Labour, “What Work Requires of Schools: A SCANS Report For America 2000”, Washington DC, 1991

[2] 21. Yüzyıl Becerileri olarak ifade edilen bu yeterlikler temel konular ile ilgili farkındalıklar, bilişsel beceriler, bilişim teknolojileri becerileri ve sosyal duygusal beceriler olmak üzere sınıflandırılabilir. Temel konular küresel farkındalık, finans – ekonomi, sağlık, vatandaşlık, çevre okuryazarlığıdır. Bilişsel beceriler, eleştirel düşünce, yaratıcılık, bilgiişlemsel düşünme, analiz, akıl yürütme, sorun çözmedir. Bilişim teknolojileri becerileri bilgi, medya, bilişim okuryazarlığıdır. Sosyal-duygusal yeterlikler iletişim becerileri, işbirliği, takım çalışması, merak, esneklik, uyum, girişimcilik, özyönelim, sosyal-kültürel farkındalık, hesap verebilirlik, üretkenlik, liderlik, öğrenmeyi öğrenme, risk yönetimi, duygu yönetimi, büyüme zihniyetidir.

[3] Sennett R., “Karakter Aşınması – Yeni Kapitalizmde İşin Kişilik Üzerindeki Etkileri”, Çev.: Barış Yıldırım, Ayrıntı Yay., İstanbul, 15. Basım, 2020 (1. Basım 1998)

[4] a.g.e, sf. 49

Uzaktan Çalışma