Direniş ekonomisi, yaptırımları devre dışı bırakmanın bir yoludur,
Direniş ekonomisi kemer sıkma ekonomisi değildir.
Direniş Ekonomisi, görünüşe göre İran ekonomi literatüründe yeni bir kavram olsa bile, bu politikaların bilimsel temellerine, ilkelerine ve çerçevelerine bakıldığında, bu ekonomik modelin aslında bir dizi yöntemden oluştuğu oldukça aşikârdır. Ve bu ekonomik model, bir ekonominin içsel kapasitelerine odaklanarak dışsal ekonomik müdahalelere karşı direncini artırabilir, bir nevi dış ekonomik krizlere karşı aşılayabilir ve o ülkenin ekonomisinin temellerini dışsal şoklar ve dalgalanmalara karşı büyük ölçüde güçlendirebilir. Her şeyden önce, direniş ekonomisinin kemer sıkma ekonomisiyle ya da ekonominin faaliyetlerinin kendi sınırları içinde kısıtlanmasıyla eşleşmediğini ve hiçbir alakasının olmadığını vurgulamak istiyorum. Daha ziyade bu ekonomik model, ekonomiyi, ekonomik krizlere, özellikle dışsal müdahalelerden kaynaklanan krizlere karşı güçlendirir.
Bu iktisadi modelin genel politikası 1992 Hicri Şemsi yılında (Şubat 2014 yılında), İran'a yönelik yürürlüğe koyulan Batı’nın ekonomik yaptırımlarının ilk aşamasının yoğunlaşması ile İran İslam Cumhuriyeti lideri tarafından, danışma kolu olan İslam Nizamının maslahatını teşhis kurulu ile gerekli danışıklıklar sonrası belirlenen İran anayasasının 110. maddesi birinci bendi uyarınca yasama, yürütme ve yargı organlarının başkanlarına ve İslam Nizamının maslahatını teşhis kurulu başkanına bildirildi. Bu ekonomik model 24 maddeyi içermekte. Aşağıda, İran'a karşı Amerika'nın uyguladığı yaptırımlara karşı koyma yollarının doğrultusunda bazı kavramları inceledim.
Bu politikaların altıncı bendinde, "Daha fazla yerli girdi ve temel ürünler üretimi (özellikle ithalatta), stratejik ürün ve hizmetlerin üretimine öncelik vermek ve sınırlı ve belirli ülkelere bağımlılığı azaltmak için ithal malların tedarikinde çeşitlilik yaratmak" gündemde olmalıdır. Ancak, bugünün İran ekonomisinin sorunlarından biri, hem ithalat hem de ihracat sektörlerinde ekonomik ortak çeşitliliğin olmaması. Hâlbuki İran'ın ekonomik faaliyetlerinin çoğu 10'dan az ülke ile gerçekleşmekte. Ancak İran'la ekonomik işbirliği ve ticaret yapma potansiyeline sahip olan ülkelerde genişleme ve çeşitlilik olursa, bazı ülkelerin İran ile ekonomik işbirliğinin sürmesine duyulan kaygılarda bu yaptırımların rolü en alt seviyelere ulaşır. Dahası, günümüzde İran'a ithal edilen malların çoğu, ülkede üretilebilecek tüketim mallarıdır. İran'ın gümrük istatistiklerine göre, geçen yıl İran'a ithal edilen malların toplam miktarının yaklaşık %19'u, ülkenin içinde üretilebilecek mallardı. Bu politikaların altıncı bendinin uygulanması durumunda, yani İran'la ekonomik faaliyeti olan ülkelerin çeşitlendirilmesinin yanı sıra İran'da üretilebilecek malların üretimi durumunda, bu iki alandaki yaptırımlar doğal olarak ciddi bir yenilgiye uğratılacaktır.
Bu politikanın on ikinci bendine göre, "Dünya ve bölgedeki ülkeler ile özellikle komşu ülkeler ile stratejik bağlarının geliştirilmesi ve işbirliği ve ortaklığın genişletilmesi, ekonomik hedefleri desteklemek ve uluslararası ve bölgesel örgütlerin kapasitelerinden faydalanmak için diplomasi kullanmak gibi eylemler ile direnişin gücü artırılmalı ve ülkenin ekonomik kırılganlıkları azaltılmalı." Açıkçası İran'ın, İran ile ortak sınırı olan Irak, Suriye, Afganistan, Pakistan ve Türkiye gibi komşu ülkelerle ya da Çin ve Hindistan gibi bazı büyük ekonomilerle ekonomik ilişkileri ve faaliyetleri var. Bununla birlikte, İran'ın bu ülkelerle olan ekonomik alışverişinin hacmi, bu ülkelerle İran'ın komşuluk ilişkileri ve coğrafi yakınlıkları ile orantılı değildir ve bu alışverişlerinin ve işbirliklerinin hacmi oldukça genişletilebilir. İran'ın, Yemen, Suriye ve Irak gibi ülkelerle dostane bir siyasî ilişkisi olmasına rağmen, mevcut istatistiklere göre, bu ülkelerin ekonomi pazarında İran'ın ekonomik payı çok düşük. Geçen yıl İran'ın, Suriye'ye sadece 172 milyon Dolar ihracatı vardı. Hâlbuki İran, Suriye'nin ihtiyaç duyduğu malların yüzde 50'sinden fazlasını sağlayabilmekte. Öte yandan İran'ın, Irak ve Türkiye ile olan ilişkileri artıyor. Bu yılın ilk üç ayının gümrük istatistiklerine göre Birleşik Arap Emirlikleri 1 milyar 692 milyon Dolar, Kore Cumhuriyeti 712 milyon Dolar ve Almanya ise 573 milyon Dolar ile İran'a ihracat yapan en önemli ülkeler arasında yer almakta. Mevcut durumda bu ülkeler, İran'a yaptırım uygulamak konusunda ABD'ye kısmen eşlik eden ülkelerdir. Bu nedenle, İran'ın diğer ülkelerle olan ekonomik ilişkileri, ikili ilişkilere ve stratejik bağlantılara dayanmalı ve bölge ülkeleriyle işbirliği yapmaya odaklanmalı. Bu mevzu, direniş ekonomisi politikalarının on ikinci bendinin uygulanmasında yani ekonomik hedefleri desteklemek ve uluslararası ve bölgesel örgütlerin kapasitelerinden faydalanmak için diplomasi kullanmanın gerekliliği her zamankinden daha fazla beleyicidir.
Bu politikaların on üçüncü bendinde, "Stratejik müşterileri seçmek, satış uygulamalarında çeşitlilik yaratmak, satışta özel sektöre yer vermek, petrokimya ve petrol ürünleri ihracatını artırmak." gibi yollarla petrol ve doğal gaz ihracatından elde edilen gelirlerin istikrarsızlığını durdurma meselesinin üzerinde durulmuştur. Doğal olarak, bu stratejilere doğru ilerlemek, İran petrol alımları üzerindeki yaptırımların sonuçlarını en aza indirebilir. İran hükûmetinin direniş ekonomisi politikalarının uygulanmasında gösterdiği faaliyetler iyi gibi görünüyor. Örneğin petrokimya ihracatının artırılması, petrol satış uygulamalarının çeşitlendirilmesi ve Enerji Borsası üzerinden ham petrol alarak İran'ın petrol satışına özel sektörün katılımı. Doğal olarak, eğer bu yöntemlerin uygulanması devam ederse, petrol gelirlerindeki düşüşten kaynaklanan İran ekonomisinin savunmasızlığı en alt seviyeye ulaşacaktır ki bu mevcut durumda hatırı sayılır ölçüde sağlanmış görünüyor.
Bu politikanın on yedinci bendinde, “Vergi gelirlerinin payını artırarak devletin gelir sisteminin yeniden düzenlenmesi” konusu üzerinde durulmuştur. Ülkenin yönetiminin ham petrol satışlarından elde edilen gelirdeki yüksek rolü nedeniyle, sermaye kazançları vergisi, toplam gelir vergileri ve spekülatif faaliyetlere uygulanan vergiler gibi vergi gelirleri ülkedeki toplam vergi gelirlerinde önemli bir rol oynamıştır ve İran'ın vergi gelirlerinin çoğu devlet memurlarından ve devlette çalışanlardan alınan vergilerden oluşur. Bu politikaların on yedinci bendinde devletin gelir sisteminin reformu ile vergi gelirlerinin devlet işlerinin yönetimindeki payının artması vurgulanmaktadır. İran ekonomisinin bugünkü koşulları göz önünde bulundurulduğunda müthiş bir vergi kaçırma oranı var. Örneğin boş konutların vergilendirilmemesi, sermaye kazançlarının vergilendirilmemesi, malların satışından elde edilen kârların vergilendirilmemesi gibi. İran'ın geçmiş yıllarından kazandığı tecrübe ve Katma Değer Vergisi Yasası'nın yürürlüğe girmesi, ekonomi durgun olsa bile, İran ekonomisinin vergi gelirlerini artırabileceğini göstermiştir; bu gelir artışının sabit gelirli kişiler tarafından sağlanmaması şartıyla. Bu nedenle İran'ın petrol gelirlerine olan bağımlılığını, vergi yasalarındaki reformlar, toplum üzerinde baskı olmaksızın bazı yeni vergi yasalarının çıkarılması ve spekülasyona dayalı işlemlerden Spekülatif kazanç vergisinin alınması büyük ölçüde azaltabilir.
Bu politikaların on sekizinci bendinde, “Ulusal Kalkınma Fonu'nun petrol ve doğal gaz ihracatındaki payının yıllık artışı ve petrole bağımlılığın azaltılması” konusu ele alınmaktadır. Ulusal Kalkınma Fonu 1389 Hicri Şemsi yılından (2010 yılından) itibaren ve onuncu hükûmette kuruldu. Bu fonun kurulmasından önce, diğer ülkelerdeki döviz hesaplarının modeline göre bir döviz hesabı vardı. Bu fonun kuruluşundan bu yana petrol satışından elde edilen gelirin % 30'u fona yatırılmış ve yıllık % 2 oranında arttırılmış olsaydı İran ekonomisi kısa bir süre sonra petrol gelirlerine olan bağımlılığını neredeyse bitirebilirdi, Bu arada, bu program onuncu hükûmette başarılı oldu ama İran'a uygulanan Batı’nın yaptırımları ile çakıştı. Mevcut istatistiklere göre, petrol gelirlerinin bütçedeki payı azalmaktaydı ve eğer bu süreç devam etseydi belki de İran ekonomisinin mevcut işlerini yürütmek için petrol satışından gelirlere ihtiyacı kalmayabilirdi ve bu gelirler, sadece ekonomik altyapının geliştirilmesi ve genişletilmesi için kullanılırdı.
İran ekonomisinin kapasiteleri ve kabiliyetlerine göre geliştirilmiş olan Direniş Ekonomisinin toplam 24 bendinin uygulanması, İran ekonomisini herhangi bir dürtü ve dış baskıya karşı aşılayabilir. Ekonominin iç kapasitelerine göre olan bu politikaların uygulanması, bölgenin ve dünyanın tüm ülkelerinde ekonomik bağımsızlıklar için bir model olabilir. Zor olabilir ancak bilimsel ve işlevsel olarak, oldukça mümkün bir yöntem.