Korku ikliminde kazananlar

Süleyman Yurddaşer

Değerli gazetecimiz Soner Yalçın, adı “Kara kutu” olan yeni bir kitap yazmış. Eline sağlık diyelim. Ancak, hangi kitapçıya girsem bu kitap için özel masalar ayrılmış, oraya Kara Kutu kitabı yığılmış. Adeta insanların gözüne sokacak kadar dikkat çekmesi sağlanmış. Güzel, yetmemiş sayın yazarımızı hangi televizyon kanalı yakaladıysa ekranı ona tahsis etmiş. Kendisini tebrik ediyoruz. 26 Kasım Salı günü Aydınlık gazetesinin 2. sayfasında da bir İntörn doktor olan Eren Öztürk’ün Kara Kutu ile ilgili yazısını okuyunca, Soner Beyin daha önce yazdığı “Saklı Seçilmişler” kitabını anımsadım ve bununla ilgili aşağıda bir kısmını okuyacağınız eleştiri yazım aklıma geldi. Yazının başlığı “Seçilmiş gıdalar ve çelişkili bilgiler” idi.

Seçilmiş gıdalar ve çelişkili bilgiler

Değerli gazeteci Soner Yalçın, bir kitap yazmış “Saklı Seçilmişler”. Kendisini tebrik ediyoruz, piyasanın nabzını iyi tutmuş. (Eren Öztürk kardeşimizin yazısından öğrendiğimize göre Kara Kutu kitabında da bu nabız tutma işini iyi başarmış.) Daha önce benzer konularda yazan ve televizyon programlarında da işlenen konuların kamuoyu tarafından ilgi çektiğini iyi tespit etmiş. Bu konular, gıdalardaki zehir, GDO’lu gıdalar vs… Örnek vermek gerekirse birçok kanalın müdavimi olan medya bülbülü hekim arkadaşlar var; eline aldıkları çok güzel bir sebzeyi bu hormonlu diye kaldırıp atanlar, sebzeyi koklayarak organik (!) ürün olduğunu (sanki inorganik sebze varmış gibi) tespit edenler ya da üzerindeki zirai ilacı koklayarak bulanlar vd…

Soner Yalçın, daha kitabının başında “solinitin” adında bir kimyasaldan ve onun gıdalarda, özellikle süt ürünlerinde kullanıldığını ve insan sağlığını nasıl tehlikeye düşürdüğünü savunan bir akademisyenden bahsediyor. Sonunda da bunun düzmece olduğunun ortaya çıktığını anlatıyor.

Soner Yalçın, kitabı neden yazdığını bu hikâye ye dayandırıyor. Bu hikâyenin, toplumda korku ve panik yarattığını hepimiz biliyoruz. Peki, Soner Beyin Saklı Seçilmişler kitabı ne yapıyor? Yazının sonunda göreceksiniz ki Saklı Seçilmişler solinitin maddesinin çok daha fazlasını yapıyor. Örneğin piyasada satılan ayranların nasıl yapıldığını çok bilimsel (!) bir şekilde açıklıyor. Peyniraltı suyu sıcak bir plakaya püskürtülüyormuş, buradan elde edilen madde ayran yapımında kullanılıyormuş, birçok gıdada dolgu maddesi olarak kullanılıyormuş ve kg da 50 krş. imiş!

Sayın Yalçın, peyniraltı suyu sıcak plakalara püskürtülerek bir şey elde edilmez, bu şekilde peyniraltı suyu sertleşmez. Ancak peyniraltı suyu uzun süre kaynatılarak içinde çok kıymetli protein olan “glubilin” ve yağ içeren bir peyniri elde edilir. Bu peynire lor peyniri denir. Bu glubilin, “immün glubilin” olarak da bilinir ve bağışıklık sistemi için çok gereklidir. Vücutta kas yapımını sağladığı için spor hocaları sporcularına lor peyniri tüketmelerini önerirler. Kg fiyatı da 25-30 Türk Lirasından aşağı değildir.

Şimdi gelelim kitaptan diğer örneklere;

Soner Yalçın, “insanoğlu yağ depolamak için yaratılmadı” diyor. Bilim ise tam tersini söylüyor. İnsan vücudu gıda bulamadığı zaman kullanmak üzere (diğer canlılar gibi) yağ depolarlar.

Soner Yalçın, “gıdalar korku kaynağına dönüştürüldü” diyor. Siz de bu kitabınızda onu yapıyorsunuz Sayın Yalçın. Örneğin diyorsunuz ki ne kadar yediğin değil ne yediğin önemli. Doğrusu, ne yediğimiz kadar ne kadar yediğimiz de önemli. Anadolu’da yediği gıdayı fazla yemekten rahatsız olanlar için denir ki, “aş atayın ise karın senin az yeseydin.” İhtiyaçtan fazla gıda tüketmenin birçok sağlık sorunu yarattığını herkes bilir. Burada, ne yediğin derken, maksadının gıdalar üzerinde bir şüphe uyandırmak olduğu anlaşılıyor.

Soner Bey, kitabında tohum konusuna da giriyor, dünyada 1757 tohum bankası varken Norveç’te küresel güçlerin neden tohum depoladığını sorguluyor. Dünyada birçok ülke kendi millî tohum bankasını kurmuştur. Ülkemizde de biri Ankara’da diğeri İzmir’de olmak üzere iki tohum bankamız vardır ve bu tohumlar gen kaynağı olarak muhafaza edilmekte ve çimlenme güçlerinin kaybedilmemesi için yenilenmektedir. Ayrıca 82 ülkede, 14 adedi uluslararası olmak üzere 600’den fazla tohum gen bankasında, orta ve uzun süreli muhafazası yapılan 7 bin 100’den fazla çeşidin 417 milyondan fazla tohum örneği muhafaza edilmektedir.

Yazarımız, ABD’nin Irak işgalinden sonra Poul Bremer adında birini koalisyon güçlerinin başına getirdiğini ve ilk yaptığı işin ABD tarım devi Monsanto’dan “Irak böceğine dayanıklı tohum ithal etmek oldu”ğunu söylüyor. Bu Irak böceğinin adı neymiş ve ne tohumu ithal etmiş? Monsanto’yu Alman Bayer firması satın aldı, ne olacak şimdi? Soner Bey, Erdoğan tohumumuzu öldürdü diyor. Nasıl öldürdüğünü ben bilmiyorum. Ama AKP hükümetleri 2006 yılında 5553 sayılı tohum yasasını çıkardı ve bu yasa ile yerli tohumlarımızla tohum ıslahçılarımız koruma altına alındı. Soner Bey bu savıyla, bu yasanın ne dediğini anlamayan tohum takasçılarının köylüye kendi tohumunun yasaklandığı şeklindeki tezlerinden etkilenmiş olmalıdır. Anavatanı Türkiye olan 3 bin tohumun yok edildiğini söylüyor yazarımız; neden yok edildiği açıklanmıyor. Yukarda söyledik, tüm yerli gen kaynağı tohumlarımız koruma altındadır.

Yabancı tohum şirketlerinin tohum polisleri olduğunu, bunların gelip tarlaları kontrol ettiğini iddia ediyor Yalçın. Elbette kontrol ediyorlar. Yerli ya da yabancı tohum firmaları çiftçilerle tohum üretim anlaşmaları yapıyorlar; tohumcu firmaların bu konuda eğitim almış elemanları, anlaşmalı tohum üreticilerinin tarlalarını ekimden hasada kadar kontrol ederler. Zira tohum üretimi teknik bir iştir ve kontrol edilmesi zorunludur. Bu elemanlara tohum polisi demek, ne demektir? Yine güya üreticiye arka çıkıyor yazarımız; diyor ki çiftçi “kısır tohuma” mahkûm edildi. Kısır tohum ne demek? Kısır materyal nasıl tohum olur ve bu tohumu hangi üretici tarlasına eker?

Burada bir örnek vermek istiyorum: Yine o malûm kanalların birinde bir anlı şanlı, İstanbul’da sağlıklı yaşam merkezi diye klinik işlettiğini öğrendiğim hekim de Soner Bey gibi, “Hibrit tohumlar kısırdır, bu tohumlardan elde edilen ürünü tüketenler de kısır olur.” diyordu. Bu hekim ya okuyarak cahil kalmış ya da Türk tarımını bitirmek isteyen emperyalist ülkelerden birinin ajanıdır!

Soner Yalçın bunlarla da yetinmiyor, GDO’lu organizmalardan bir (tabirimi bağışlasın) Frankenstein yaratıyor. Bunu yaparken de, insanlığı yok edeceğini iddia ettiği Rockefeller ve Rothschild ailelerinin bu konuda dünyayı sömürmek için neler yaptığını anlatıyor. Sanki onların reklamını yapıyor gibi. GDO’larla ilgili birkaç örnek vermek gerekir: Diyabet hastalarının kullandığı insülin, genetiği değiştirilmiş bir mayadan elde edilmektedir. Altın pirinç adı verilen ve geninde yapılan değişiklikle demir alımını kolaylaştıran, bünyesinde karoten oluşan pirinç, Uzak Doğu’da yaygın olan aneminin önüne geçmiştir. Bunun neresi kötü? Günümüzde bilim dünyası en çok moleküler biyoloji ve dijital teknoloji üzerinde yoğunlaşmış, fizikteki kuantum mekaniğini biyoteknolojide kullanma aşamasına gelmiştir.

Kaldı ki moleküler biyolojide, özellikle tohum ıslah çalışmalarında gen değişiminin yerini mutasyon teknolojisi almış, bu da geride kalmış, CRISPR teknolojisine geçilmiştir. Bu konuyu Prof. Yuval Noah Harari’nin sözleri ile bitirelim. Gazeteci Harari’ye soruyor, uluslar açısında, gelecek için ne düşünüyorsunuz? Prof. Harari mealen, gelecek, dijital teknoloji ile biyoteknolojiyi bilen ulusların olacaktır, diye cevaplıyor bu soruyu.

Yalçın, gıdadan biyoteknolojiye, bitki ıslahından zirai mücadeleye kadar birçok konuyu işliyor. Ancak konuyu, birbiri ile çelişen, doğru olmayan bilgilerle anlatmaya çalışıyor, bunun da araştırmacı gazetecilik olduğunu söylüyor.

Sonuç olarak Soner Yalçın, cumhuriyet kurulurken doğru yapılan birçok tarihi gelişmelerden, isabetli çıkarılan tarım yasalarından ve kurumlarından da bahsediyor. Bunların eleştirilecek bir yanı yok. Ama dünyada ve ülkemizde son zamanlarda yapılanları bu kadar korkunç hale getirmenin, insanları bu kadar tedirgin etmenin de gereği yok. Bana göre Saklı Seçilmişler kitabı, insanlara korku salarak, “Vay be! İnsanlığa nasıl kötülükler yapılıyormuş!” dedirterek kitabın okunmasını cazip hale getirmiş ve kâr hanesine büyük rakamlar yazdırmayı başarmış.

Soner Yalçın’ın son kitabı hakkında önemli bir Türk bilimadamının, New York Üniversitesinden Prof. Dr. Selçuk R. Şirin’in görüşünü de yazarak yazıya noktayı koyalım: “Aşı üzerine yıllar önce İngiltere ve ABD’de ortaya atılan ve hepsi tek tek çürütülmüş olan komplo teorileri gecikmiş olarak Türkiye’ye taşınıyor.” Buradan, Saklı Seçilmişler kitabındaki gıdalarımız, biyoteknoloji ve bazı aileler hakkındaki bilgilerin de kaynağı ortaya çıkmaktadır.

Güncel