“Herhangi bir verili sektörde işbirliğine dayanan müşterekler ekonomik faaliyetin %10 ila %30 arasındaki bir oranı oluşturduğunda, ikinci endüstri devriminin dikey bütünleşmiş küresel şirketlerinin önemli ölçüde tükeneceğini ummak mantıksız değildir.”[1]
Bu cümle Jeremy Rifkin’e aittir. 1995’te şunu yazmıştı:
“Gelecek yüzyılda, piyasa ve kamu sektörü insanoğlunun yaşamında günden güne azalan bir rol oynayacak. İktidar boşluğu muhtemelen, ya artan suçlu bir alt kültür veya daha fazla üçüncü sektöre katılım tarafından doldurulacak.”[2]
Rifkin sosyal ekonominin gelişmemesi durumunda kriminal bir toplumun ortaya çıkacağını savunuyor. Üçüncü sektör, sosyal ekonomi için kullanılıyor.
Müşterekler sosyal ekonominin temelini oluşturur. İnternet ve dijital teknolojilerin İngiltere’de çitleme hareketi öncesindeki müşterek topraklara benzer sosyal alanların ortaya çıkarttığını iddia eden tez Hardt ile Negri, Pierre Dardot ile Christian Laval, Rifkin gibi bilinen isimler tarafından savunuluyor.
Müşterekler (Commons) Nobel ödüllü iktisatçı Elinor Ostrom’un Governing the Commons adlı kitabından sonra yaygın kullanılan kavrama dönüştü. Ostrom çeşitli ülkelerden müştereklerin işletmeciliklerini incelemişti. Kitapta Alanya’daki balıkçı kooperatifi de örnek veriliyor.
Ostrom’un konuya ilgi duymasını sağlayan Garrett Hardin’in the Tragedy of Commons adlı 1968 tarihli makalesidir. Tartışmada önemli yer tutan Hardin, nüfus artışı üzerinden müştereklerin herkesin yıkımına yol açabileceğini ve bu sorunun teknolojiyle çözülemeyeceğini ileri sürmüştü. Hardin’e göre alternatif mükemmel değil tercih edilebilir olmalıdır; tercih edilebilir bu alternatif yasal miras hakkıyla birlikte özel mülkiyettir; çünkü “haksızlık, toptan mahvoluşa göre tercih edilebilirdir.”[3]
Rifkin’in 21. yüzyılda günden güne azalan rol oynayacağını ve yerini üçüncü sektöre bırakacağını söylediği piyasa ve kamu sektörü, yüzyılda Asya’daki sosyalizm inşa süreçlerinin temel dayanaklarını oluşturdular. Hem piyasa (burada özel sektör) hem de kamu sektörü mülkiyet biçimlerini temsil ederler. Mülkiyet, kullanım hakkı değil başkalarının kullanımını kısıtlayabilmektir. Herkesin kullandığı meralar çitle çevrilip çiftliğe dönüştürüldüğünde mülkiyet ortaya çıkmış oluyor.
Mülkiyet bireysel, kamusal, kolektif, anonim, kooperatif, komünal biçimler alabilir. Rifkin’in kullandığı bağlamda kamusal mülkiyet ikinci sektörü, diğer mülkiyet biçimleri birinci sektörü oluşturuyor.
Müşterekçilik mülkiyet biçimlerinin tümünü hedef alan eleştiriyi içerir. 21. yüzyılda sosyalizmin inşası ise farklı mülkiyet biçimlerinin birbirlerini destekleyerek üretici güçleri geliştirme yeteneklerinin ortaya çıkartılması anlamına geliyor. Diyalektik geçiş yerine kopuşu savunan Negri’nin otonomculuğunun Müşterekçilikle kolaylıkla buluşabilmesi, biraz da farklı mülkiyet biçimlerinin sosyalizmin inşasında oynayabilecekleri rollerin inkâr edilmesinden kaynaklanır.
Marksist araştırmacılar arasında da Müşterekçilik yanlısı olanlar var. Örneğin Christian Fuchs sosyalizmi Müşterekleşme ve müştereklere dayalı demokrasi olarak tarif ediyor.[4] Oysa sosyalizm ile Müşterekçilik arasında temel bir ayrım var: Müşterekçilik, devrimlerin ve kamusallığın rolünün yadsınmasına dayanıyor ve yeni tür bir Proudhonculuk olarak karşımıza çıkar.
Müşterekçiliğin savunucularından Dardot ve Laval, mülkiyet üzerine tartışmada Marx’tan çok Proudhon’a hak verdiklerini belirtiyorlar. Michael Hardt ve Atonio Negri’nin ilk müşterek teorisini oluşturduklarını ve bunun kritik düşünceler tarihinde bir dönüm noktası olduğunu söylüyorlar. Hardt-Negri İmparatorluk’ta müşterek mülkiyeti savunan ifadeler kullanırlar:
“Özel mülkiyet, bütün tüzel gücüne rağmen, giderek daha fazla soyut ve aşkın bir kavram olmaktan ve böylelikle gerçeklikten daha fazla kapsamaktan kendini kurtaramaz. Yeni bir ‘ortak mülkiyet’ (commons) nosyonunun bu alanda ortaya çıkması zorunlu olacaktır.”[5]
Dardot-Laval, Hardt ve Negri’nin anlama biçimleri çok modern görünse de bunun yanılsama olduğunu ileri sürüyor ve kendilerinin Hardt-Negri’nin “Proudhon tarafından düşünülen ‘kolektif güç’ modeline geri döndüğünü” gösterdiklerini iddia ediyorlar.
Müşterekçi tezleri Proudhon’a en fazla atıf yaparak savunanlardan Pierre Dardot ve Christian Laval, küresel çatışmayı, dokuz politik önermeleri arasında yer alan uluslararası hukuka ve küresel federatif örgütlenmeye dayanan çözümler aramayı gerektirecek şekilde müşterek temelinde tarif ederler:
“Çatışma, devletlerle müttefik olan ve bütünüyle sermaye birikiminin gereklerine tabi bir düzeni savunan ulus-aşırı şirketlerle, ‘müşterek varlıklara’ erişim konusunda temel hakları savunmaya çalışan toplumsal ve çevreci güçler arasındadır.”[6]
Dardot-Laval stratejinin, “devlet iktidarının ele geçirilmesi anlamında ‘iktidarı alma’ stratejisinden bir an bile sapmadan” belirlenmesini istiyorlar. İktidarsızlık teorik temelini ve Proudhon ile en güçlü bağını, bir tarafa özel ve kamusal mülkiyeti, karşılarına ise müşterekleri koyan sınıflandırmada kurar. Kamusal ile özel mülkiyet şekilleri birbirini doğurdukları ve her ikisi de mülkiyetin bir biçimi oldukları için Dardot ve Laval aralarında özdeşlik kuruyorlar. Bu tez içinde müşterek, mülkiyet dışı kalarak her ikisinden de ayrılıyor. Kamusal mülkiyet amaç olmayınca hem onun yerini “müştereği, devlet egemenliğinin can çekişen hukukuna sırt çeviren yeni bir hukukun ilkesi haline getirme” amacı alır hem de iktidarı ele geçirmek amaç olmaktan çıkar. Proudhon uygun bir referanstır; çünkü Proudhon’un çağrısı “Zilyetlik haktır, mülkiyet ise bu hakka karşıttır. Zilyetliği muhafaza edin mülkiyeti feshedin” idi.
Marx, ortak mülkiyetin çözülmesinin ilk kapitalist birikimin temelini oluşturduğunu söylüyor ve ortak mülkiyetin (Marx sözcükleri İngilizceye commons olarak değil communal property olarak çevrilmiştir) ilkel komünizmin bir kalıntısı olarak gördüğünü düşündüren bir açıklama yapar:
“Ortak mülkiyet –yukarıda sözünü ettiğimiz devlet mülkiyetinden tümüyle farklı olarak feodalite kisvesi altında yaşamaya devam etmiş eski bir Cermen kurumuydu.”[7]
Devamında 15. yüzyılın sonu ve 16. yüzyılın başında ortak topraklara zorla el koymanın sürdürüldüğünü söylüyor ki, bu dönem aynı zamanda ilk kapitalist birikimin ortaya çıkışı için verdiği tarihtir. Marx’a göre 18. yüzyıldaki Bills on İnclosures of Commons kararnameleri, ilk birikimin yasallaşmış parlamenter biçimleriydi ve Marx bu mülkiyet yaratma biçiminden yağma olarak söz eder.
Rifkin yeni teknolojilerle marjinal maliyetin sıfıra yaklaşacağını ve bunun da kapitalizmin yaşam olanaklarını ortadan kaldıracağını, sahip olmak yerine erişimin değerli olduğu işbirliğine dayanan müşterekler toplumunun oluşacağını savunur. Hatta Rıfkin’e göre şimdiden hibrit ekonomilerin içinde yaşıyoruz. Küresel şirketlerin müşterekler gibi politik olarak zayıf yapıların karşısında kendiliğinden tükenişi, ancak direnç gösterme yeteneğine sahip olmadıkları koşullarda mümkün olabilirdi. Oysa kapitalizmin bastığı alan daraldıkça güçleri yıpransa da dikey bütünleşmiş küresel şirketler, sadece sermayeyi ve üretim araçlarını değil, politik ve ideolojik gücü de ellerinde tutarlar. Müştereklerin bu gücü dengeleyebileceğine ilişkin herhangi bir örnek veya veri bugüne kadar ortaya çıkmadı. Kâr amacı gütmeyen paylaşımcı ortamlar ya da açık kaynak hareketi gibi yapılar yeni toplumun olanaklarını işaret ediyorlar ama şu ana kadar ekonomik hayat içinde kapitalizmin bütüncül varlığını tehdit edecek kadar büyük alanı da kapsamadılar.
Rifkin’in sıfır marjinal maliyet teorisine benzer şekilde Marx’a göre de, “Makinelerin üretkenliği, daha önce görülmüş olduğu gibi, nihai ürüne aktardığı değer parçasıyla ters orantılıdır.”[8] Bu tespitten hareketle makineleşmedeki üretkenliğin, insan emeğinin üretim unsuru olmaktan çıkmasıyla bir noktada nihai ürün değerini sıfıra ulaştıracağını, kapitalizmin kendiliğinden bu süreç sonunda ortadan kalkacağını ileri sürmek mümkün değildir.
Müşterekçilik, karşı tezi olarak Leviathan’ı gösterir. Devleti insanlar arasındaki bir akitle herkesin herkesle savaş halinde olduğu duruma son vermesi olarak tasvir eden Hobbes gerçekten de müşterek mülkiyete karşı çıkmıştı: “Herkesin her şey üstündeki hakkı devam ettiğinde, hâlâ savaş durumunda oluruz.” Devamında Hobbes müşterek mülkiyetin adaletsizliğin kayağı olduğunu söylüyor: “Daha önce bir ahit bulunmadıkça, hiçbir hak devredilmemiştir ve herkesin her şey üzerinde hakkı vardır; ve dolayısıyla hiçbir eylem adaletsiz olamaz.”[9]
Kamusal mülkiyet de bir mülkiyet biçimi olduğundan, önümüzdeki dönem kamusallık ile Müşterekçilik arasındaki çatışmayı daha fazla duyabiliriz ve müşterek mülkiyetler değil ama Müşterekçilik, Asya merkezli sosyalizm inşa süreçlerinin önemli tenkitçilerinden biri olarak karşımıza çıkabilir. Çin’e Özgü Sosyalizm otonom müşterek etrafından birleşmiş cemaatlerin değil, kamusal mülkiyetin öncülüğünü yaptığı fakat farklı mülkiyet biçimlerinin yan yana var olabildiği bir inşa sürecine dayanır.
Tux adı verilen penguen, açık kaynak yöntemiyle oluşturulan Linux’un simgesidir ve bu yüzden Müşterekçiliğin âdeta maskotu olarak kullanılıyor. Yochai Benkler Müşterekçiliği tartışırken Penguen ile Leviathan’ı karşı karşıya getirir.
Sadece Müşterekçiliği savunması sebebiyle üzeri tek kalemde çizilebilecek bir isim değildir Rifkin. Geçen yüzyılın sonunda şu öngörüde bulunmuştu:
“İnsanlık tarihinin tarihî bir yol ayrımına hızla yaklaşıyoruz. Küresel şirketler şu anda daha önce olmadığı kadar az emek gücüyle emsalsiz hacimde mal ve hizmet üretme yeteneğine sahipler. Yeni teknolojiler bizi, dünya tarihinin nüfusunun daha önce olmadığı düzeylere yükseldiği tam şu anında işçisiz üretimin yakınında bir döneme götürüyorlar. Nüfus baskısı ile iş olanaklarının düşüşünün çatışması, gelecek yüzyılda gelişen yüksek teknoloji ekonomisinin jeopolitiğini biçimlendirecek.”[10]
Rifkin, ilk sanayi devriminin haftalık çalışma süresini 80 saatten 60 saate indirmeye imkân verdiğini, buhar teknolojisinden petrol ve elektriğe geçişle temsil edilen ikinci sanayi devriminde bu sürenin 40 saate düşürülebildiğini hatırlatarak, üçüncü sanayi devriminde 30 hatta 20 saatlik haftalık çalışma süresinin gerçekleştirilebileceğini öngörmüştü. Rifkin’e göre işçi sınıfı maaşlarda düşüşleri de göze alarak iş sürelerini paylaşmak yoluyla serbest zamanını arttırırken işsizliğe geçici de olsa çözüm bulabilir.
Rifkin “the End of Work” tartışmalarını başlatanların arasındadır; ama Penguen’in yanından. Müşterekçilik ile Marksizm arasındaki tartışma da Penguen ile Leviathan’ın tartışmasıdır, diyebiliriz. İlki Batı’da kolaylıkla popülerleşip pazarlanabilir hale gelirken, ikincisi Asya’da gelişen sosyalizmin inşasında kurucu altyapıyı oluşturuyor.
[1] Jeremy Rifkin, The Zero Maginal Cost Society, the İnternet of Things, the Collaborative Commons, and the Eclipse od Capitalism, Palgrave Macmillan, 2014, New York, p. 203.
[2] Jeremy Rifkin, the End of Work The Decline of the Global Labor Force and the Dawn of the Post-Market Era, Putnam’s Sons, New York, 1995, 249.
[3] Garrett Hardin, the Tragedy of Commons, Science, 162 (3859), New York, 1968, p. 1247.
[4] Christian Fuchs, Dijital Kapitalizm Çağında Marx’ı Yeinden Okumak, Çeviren: Diyar Saraçoğlu, NotaBene Yayınları, İstanbul, 2021, s. 136.
[5] Micheal Hardt, Antonio Negri, İmparatorluk, Çeviren: Abdullah Yılmaz, Ayrıntı Yayınları, 2000, s. 314.
[6] Pierre Dardot, Christian Laval, Müşterek 21. Yüzyılda Devrim Üzerine Deneme, Çeviren: Emine Sarıkartal- Ferhat Taylan, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2018, s. 484.
[7] Karl Marx, Kapital, Cilt 1, s. 696.
[8] Karl Marx, Kapital, Cilt I, Yordam Yayınları, 2015, İstanbul, s. 387.
[9] Thomas Hobbes, Leviathan, Çeviren: Semih Lim, YKY, İstanbul, 2004, s.106.
[10] Jeremy Rifkin, the End of Work The Decline of the Global Labor Force and the Dawn of the Post-Market Era, Putnam’s Sons, New York, 1995, 207.