Sunuş ve tarihçe
Nükleer enerji ve nükleer santraller ile ilgili çeşitli kurum, kuruluş ve kişilerce karşıt söylemler sürekli dile getirilmekte ve nükleer santralin tehlikesinden, çevreye verdiği zararlardan bahsedilmektedir. Ancak, gerçek durum acaba öyle mi? Dünyaya bakıldığında, gelişmiş ülkelerin neredeyse tamamının nükleer santral sahibi olduğu görülmektedir. Öyleyse, neden bazı çevreler ısrarla Türkiye’nin nükleer santral sahibi olup nükleer enerjiden yararlanmasını istememektedir? Hâlbuki tüm dünyada olduğu gibi enerji ihtiyacı sürekli artmakta, Türkiye’nin enerji kaynakları bakımından neredeyse tamamen dışa ve fosil kaynaklara bağımlı olunduğu bilinmektedir. Bu makalede, Türkiye’nin nükleer çalışmalarına ve bu konudaki tartışmalara, nükleer enerji ve nükleer güç (nükleer silaha sahip olma) açısından kısaca değinilecektir.
Mersin-Akkuyu, Sinop ve Kırklareli-İğneada bölgelerine üç adet nükleer santral yapılması planlanmış ve Akkuyu Nükleer Santralinin inşaatına başlanmıştır. 1950’li yılların sonunda nükleer enerji konusunda ilk adımların atılmasına, 1962 yılında Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezinde (ÇNAEM) bir araştırma reaktörünün faaliyete geçirilmiş olmasına rağmen nükleer santral kurulamamıştır. Ancak, 03 Nisan 2018’de Rusya Devlet Başkanı Putin ile Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından temeli atılan Akkuyu Nükleer Santralinde ilk ünitenin 2023 yılında tamamlanmasıyla elektrik üretimine başlanabilecektir.
Türkiye’de nükleer enerji çalışmalarına “Atom enerjisinin barışçı amaçlarla kullanılması” kapsamında Avrupa ülkeleri ile beraber 1950’lerde başlanmış ve 1962 yılında ÇNAEM’de TR-1 Araştırma Reaktörü faaliyete geçmiştir.[1] Elektrik üretimi amacıyla kurulması tasarlanan nükleer santralle ilgili ilk fizibilite etütleri 1968 yılında başlatılmıştır. 1982 yılında çıkarılan 2690 numaralı kanunla kurulan Türkiye Atom Enerjisi Kurumuna (TAEK), nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanılması amacıyla ilgili politikaları belirleme, bilimsel ve teknik çalışmaları yapma, önerme, destekleme ve denetleme yetkisi verilmiştir.[2]
Çeşitli tarihlerde yapılan ihale ve görüşmelerden herhangi bir somut sonuç alınamadan 2006 yılına kadar gelinmiştir. 17 Ocak 2007'de çıkarılan “Nükleer Enerji Yasası” ile ilk somut adımlar atılmış ve değişik tarihlerde açılıp iptal edilen ihale usulünden vazgeçilerek 2010 yılında Akkuyu Nükleer santrali için Rusya ile hükûmetler arası ikili antlaşma imzalanmış, aynı şekilde Sinop Nükleer Santrali yapımı için de Japonya ile 2013 yılında el sıkışılmıştır. Akkuyu santralinde 2015 yılında genel inşaat başlamış[3] ve 2023 yılında elektrik üretimine başlaması planlanan ilk ünitenin temeli de 03 Nisan 2018’de atılmıştır.[4]
Dünyada nükleer enerji
Nükleer enerji, atomun çekirdeğinden elde edilen bir enerji türü olarak, fisyon (atom çekirdeğinin zorlanarak parçalanması) ve füzyon (atomik parçacıkların birleşmesi) nükleer reaksiyondan biri ile oluşur:[5] Güneş patlamaları füzyona, nükleer santrallerde kullanılan tepkimeler, atom bombası teknolojisi gibi faaliyetler de fisyona örnek olarak gösterilebilir. Nükleer santral, bir veya daha fazla sayıda nükleer reaktörün yakıt olarak radyoaktif maddeleri kullanarak elektrik enerjisinin üretildiği tesistir. Radyoaktif maddeler kullanılmasından dolayı diğer santrallerden farklı ve daha sıkı güvenlik önlemlerini, teknolojileri içerisinde barındırır.
Dünya genelinde elektrik üretiminin yaklaşık % 11’i nükleer enerjiden sağlanmaktadır. 99 santralle dünyanın en fazla nükleer santraline sahip bulunan ABD, elektrik üretiminin % 19,0’ını nükleer enerjiden elde etmektedir. 35 nükleer santralin üretime devam ettiği, 8 santralin ise inşa halinde bulunduğu Rusya elektrik üretiminin % 18,5’ini, 25 santrali bulunan Güney Kore % 30,4’ünü, 58 nükleer santralin üretimde olduğu Fransa ise % 77’sini nükleer santrallerden elde etmektedir. 31 nükleer santrale sahip Çin ise ileriki yıllarda gerçekleşecek elektrik enerji talebini karşılamak için 24 nükleer santralin inşasına başlamıştır. Bunların yanı sıra Birleşik Arap Emirliği (BAE) ve Beyaz Rusya (Belarus) ilk nükleer santrallerinin inşasına başlamıştır. 31 ülkede toplam 442 nükleer santral vardır ve 16 ülkede 66 nükleer santral inşa halindedir.[6]
Neden nükleer enerji?
Nükleer santral, bilindiğinin aksine herhangi bir kaza dışında çevreyi daha az kirletmektedir. Örneğin, 1 kWh elektrik başına salınan karbon miktarı kömür santrallerinde 1000 gram, petrol santrallerinde 840 gram ve doğalgaz santrallerinde 470 gramdır. Güneş santralleri için 46 gram iken bu değer nükleer santraller için 16 gram, rüzgâr santralleri için 12 gram ve hidroelektrik santralleri için 4 gramdır.[7]
Nükleer santrallerden kaynaklanan radyasyon, doğal radyasyona göre çok düşüktür. Doğal radyasyon yer kabuğunda bulunan radyoizotoplar, yapı malzemeleri, gıda maddeleri gibi günlük hayatta iç içe olduğumuz her şeyde vardır. Nükleer santral yakınında yaşayan bir kişinin alacağı radyasyon miktarı, doğada kaynaklanan radyasyon miktarının 1/300 (üç yüzde biri) kadardır. Nükleer santrallere göre bilgisayarlı tomografi 1100 kat; 1 yılda günde bir paket sigara 20 kat radyasyon sebebi olup, uçakla Ankara-Washington arası uçan bir kişi yaklaşık 4 kat radyasyona maruz kalmaktadır.[8]
Türkiye, nükleer ile ilgili tüm anlaşmaları imzalamış ve her yıl Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) tarafından denetlenmektedir. 1979 yılında Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşmasına taraf olmuş, 1981 yılında UAEA ile Güvence Denetimi Anlaşması ve Ek protokolü (2000 yılında) imzalamıştır. Türkiye, nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanılmasına ilişkin tüm anlaşmaların tarafıdır, denetimlere açıktır ve 2012 yılında bu denetimlerde ülkemiz en iyi ülkeler grubuna yükselmiştir.[9]
Türkiye’nin nükleer enerjiye neden ihtiyacı var?
Ülkemizde enerji açığı her geçen gün gittikçe artmaktadır (2015 yıl sonu itibari ile 269 milyar kWh olup 2023 yılında 450-500 milyar kWh’e ulaşacağı tahmin edilmektedir.) ve elektrik enerjisi üretiminde % 72 oranında dış kaynaklara bağımlıyız. Bu da her yıl milyarlarca doların (sadece doğalgaz için yaklaşık 7.2 milyar dolar) dışarı gitmesine sebep olmaktadır. Ayrıca, elektrik ihtiyacının yaklaşık % 33’ü doğalgazdan, % 32’si kömürden, % 2’si petrolden, % 26’sı hidrolik santrallerden ve kalan % 7’lik kısım da termal-güneş-rüzgâr gibi diğer yenilenebilir kaynaklardan karşılanmaktadır. Her yıl enerji ithali için yaklaşık 55 milyar dolar ödenmektedir. Bu rakam da nerdeyse yıllık cari açığa denk gelmektedir.[10]
Nükleer enerji santrallerinin inşa maliyeti yüksektir ki bunun yarısı da santralin güvenliği için harcanmaktadır. Ancak elektrik üretim aşamasında diğer enerji çeşitlerine göre daha az maliyetlidir. OECD Nükleer Enerji Ajansının “Projected Cost of Electricity 2015” dokümanına göre nükleer santralden üretilen elektriğin birim maliyeti 2015 yılında ortalama 5.5 ABD senti/kWh’dir. Diğer santrallerde ise elektrik üretim maliyetleri şöyledir: Doğalgaz 6.6, kömür 6.4, rüzgâr 6.2, hidro 6.0 ABD senti/kWh. Ayrıca, 1 gram U-235’deki tüm çekirdekler bölündüğünde çıkan enerji 4 ton kömürün enerjisine eş değerdir.
Yenilenebilir enerjinin, iklim koşullarına bağlı olarak sürekli değişkenlik göstermesi nedeniyle 4 mevsim, 7 gün 24 saat çalışan nükleer gibi baz yük santrallerine her hâlükârda ihtiyaç duyulmaktadır. Nükleer santraller, mevsimden ve iklim şartlarından bağımsız olarak sürekli çalıştırılabilmektedir. Örneğin, 10.000 MW nükleer güç santraline karşılık gelmesi için, kapasite faktöründen dolayı, 30.000 MW rüzgâr veya 38.000 MW güneş santrali kurulması gerekmektedir. Ayrıca kapladıkları alan açısından karşılaştırıldığında Akkuyu NGS yerine rüzgâr santrali kuracak olursak Yalova'nın tamamının rüzgâr panelleri ile kaplanması, hidroelektrik santrali kuracak olursak Düzce'nin tamamının da sular altında kalması gerekecektir. Ayrıca nükleer santralin kapasite faktörü % 90, işletme ömrü 60 yıl iken rüzgâr ve güneş santrallerinin kapasite faktörü % 30-40, işletme ömürleri 20-25 yıl civarındadır.[11]
Akkuyu ve Sinop nükleer santralleri devreye girdiği zaman yaklaşık yılda 70 milyar kWh elektrik üretilecektir. Bu rakam da şu anki tüketimin % 25’idir. Nükleer santraller, enerji arz çeşitliliği yanında çevrenin korunmasına, istihdamı arttırmaya, cari açığı kapatmaya ve elektrik fiyatlarında istikrarı sağlamaya katkıda bulunacaktır.[12] Hem enerji kaynağı çeşitliliği, hem de bu konuda dışa bağımlılığın (doğalgazın % 98’i, kömürün % 30’u ve petrolün tamamı ithal edilmektedir) azaltılması, her yıl milyarlarca doların dış kaynaklara ödenmemesi ve dünyada Çin’den sonra en hızlı artan enerji ihtiyacımızın karşılanması açısından nükleer santrallere ihtiyaç vardır.
Nükleer enerjinin Türkiye’ye fayda ve zararları
Rusya ile yapılan antlaşma[13] gereğince 600 öğrenci nükleer mühendislik eğitimi görecektir. Halen 307 öğrenci öğrenimine devam etmektedir. Ülkemiz Akkuyu ve Sinop nükleer santral projeleri ile birlikte AR-GE, insan kaynakları ve teknoloji konularında kabiliyetlerini artıracaktır, bu konuda proje ortakları ile yakın çalışmalar devam etmektedir. 1956 yılında yola beraber çıktığımız Güney Kore, ancak 20 yıl sonra nükleer teknolojiye sahip olabilmiş ve günümüzde ithal etmektedir. Sonuçta biraz zaman alsa da bir şekilde nükleer teknolojiye adım atılmış olunacaktır.[14]
Yaklaşık 550 bin parçadan oluşan Akkuyu nükleer santral projesi, diğer sektörlere de sağlayacağı dinamizmle ve istihdam imkânıyla birlikte ülkemiz sanayisine, teknolojisine önemli derecede katma değer sunacak, çoğaltan etkisi yapacaktır. İnşaatın en yoğun olduğu dönemlerde yaklaşık 10.000 kişiye iş imkânı sağlanacak ve firmalarımız, kritik nükleer malzeme-donanım dışında, üretim süreci içinde yer alacaktır.[15]
Çernobil veya Fukuşima’da olduğu gibi bir nükleer santral kazası olursa, radyasyon yayılacak alanın büyüklüğü kazanın tipi, hava şartları ve mesafeye göre değişmektedir. Dolayısıyla, komşu ülkelerde zaten nükleer santral mevcuttur ki eski bir teknolojiye sahip olan Ermenistan’daki santral sınırdan sadece 16 km. uzaklıktadır. 1986 yılındaki Çernobil’de olan kazadan Trakya ve Karadeniz bölgelerinin etkilenmesi[16] gibi benzer bir kaza sonrası hiç etkilenmemek mümkün değildir.
Nükleer santrallerde elde edilecek elektrik miktarına karşılık harcanan yakıt ve sonuçta çıkan atık fosil yakıtla çalışan santrallere göre azdır. Örneğin, 1.000 MWe kurulu güçteki bir enerji santrali için gerekli yıllık yakıt miktarı: 2.600.000 ton kömür (2000 tren vagonu), 2.000.000 ton petrol (10 büyük tanker), 30 ton uranyum (orta büyüklükte bir oda)’dur. MTA’nın yaptığı aramalar sonucunda ülkemizde 9.129 ton uranyum bulunmuştur. Dünyadaki uranyum stoklarının ve rezervin fazlalığı nedeniyle görünür gelecekte yakıt maliyetinde fazla bir değişim beklenmemektedir. Ayrıca nükleer enerjide yakıt maliyetinin toplam üretim maliyeti içindeki yeri de oldukça azdır (yaklaşık % 15).[17]
Nükleer santral projeleri güvenliğin en ön planda tutulduğu ve bu nedenle de yatırımın maliyetinin yarısını güvenlik önlemlerinin oluşturduğu projelerdir. Nükleer santral bölgesi seçilirken deprem, teknik, çevresel ve güvenlik gibi hususlar dikkate alınmaktadır. Özellikle kaza durumunda soğutma suyu temini önemlidir ki çoğunlukla su kaynaklarına (deniz, göl gibi) yakın yer seçilmesi bu nedenledir. Örneğin, Akkuyu nükleer santrali soğutma suyu sistemi, deniz ve karada ekolojik sisteme olabilecek muhtemel etkileri incelenerek ekolojik dengeyi değiştirmeyecek ve deniz suyu sıcaklığını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ilgili mevzuatında belirtilen limitleri geçmeyecek şekilde tasarlanmıştır.[18]
Yer seçimi ile ilgili çeşitli olumlu-olumsuz görüşler öne sürülse de, TAEK-Nükleer Güvenlik Dairesi tarafından yayımlanan ve Akkuyu NGS Elektrik Üretim A. Ş. tarafından verilen raporlarda her konuda (meteoroloji, hidroloji, jeofizik, sismoloji, dış kaynaklı olaylar ve acil durum gibi) teknik ve bilimsel simülasyon çalışmaları ve sonuçları mevcuttur.[19] Bölge deprem sınıflandırılmasında en güvenli bölge olan 5. bölgede bulunmaktadır. Akkuyu Nükleer Güç Santral (NGS) projesi kapsamında yapılan jeolojik, jeofiziksel ve jeoteknik çalışmalar, bölgesel (300 km yarıçaplı alan), yakın bölge (25 km yarıçaplı alan), saha çevresi (5 km yarıçaplı alan) ve NGS sahası olmak üzere, dört ayrı boyutta gerçekleştirilmiştir.[20]
Nükleer yakıt işleme tesisi olmadığı için yakıtın başlangıçta dışarıdan gelecek olması kaçınılmazdır. Ancak ileri bir teknoloji olan uranyum işleme ve zenginleştirme tesislerine istenirse ilerleyen zamanda sahip olunması mümkündür. Yapılan anlaşma gereğince kullanılan yakıtın ülke dışına çıkarılması, radyoaktif izotopların yarılanma ömrünün uzunluğu ve depolama maliyeti açısından olumlu, ancak kullanılan yakıtın başka alanlarda değerlendirilemeyecek olması (askerî malzeme ve seramik yapımı gibi) açısından olumsuzdur.
Değerlendirme ve sonuç
Enerji ve enerji kaynaklarının ne kadar önemli olduğunu ve yaklaşık iki asırdır dünyadaki hemen tüm politika, çatışma ve savaşların enerjiye sahip olma veya en azından kontrol etme isteğinden çıktığı/çıkarıldığı bilinmektedir. Ancak, bazı çevreler ısrarla Türkiye’nin nükleer enerji sahibi olmasına karşı çıkmakta, engelleme ve olumsuz propagandaya devam etmektedirler. Karşı çıkanların büyük kısmı, Irak, Libya ve en son Suriye’de olduğu gibi Emperyalist Batı medyasının uydurduklarının etkisinde kalanlardır. Azınlıkta olan diğer kesim ise, Türkiye’nin güçlenmesini, bölgesinde söz sahibi olmasını engelleyen emperyalizmin hizmetinde olanlardır. Diğer taraftan, nükleer enerjinin gerekliliğini kabul eden ancak, yapılan anlaşma şartlarını ve teknik detayları eleştirenlerin haklı oldukları bazı noktalar olabilir ama büyük resim gözden kaçırılmamalıdır. Unutmamak gerekir ki, nükleer enerji için bir 60 yıl daha beklemeye Türkiye’nin tahammülü yoktur.
Nükleer enerji santrallerinin çevreyi kirlettiği, insan sağlığına zarar verdiği bilgisi doğru değildir. Komşularımız Ermenistan, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya ve İran’da nükleer santraller mevcuttur. Bu santrallerden herhangi birisinde, 1986 yılında Çernobil ve 2011 yılında Fukuşima’daki gibi öngörülmeyen büyük bir kaza durumunda ülkemizin de etkilenmesi kaçınılmazdır. Çernobil’deki kazadan ders alan TAEK, Radyasyon Erken Uyarı Sistemi Ağı (RESA) geliştirerek, sınırlarımız öncelikli olmak üzere, 24 saat esasına göre izleme yapmakta ve canlı olarak yayımlamaktadır. Ayrıca bilinenin aksine TAEK, alanında oldukça tecrübeli ve uzman personele sahip bir kurumdur ki, askerî ve sivil kullanım amacıyla çeşitli cihazlar üretebilmektedir.[21]
Birçok ülkenin nükleer santrallerini kapattığı veya kapatacağı söylentiden ibarettir. Hangi ülkede ne kadar nükleer santral olduğu ve enerjisinin ne kadarını buradan karşıladığı yukarıda açıklanmıştı. Nükleer santraller kapatılmadığı gibi, yeni santraller açılmakta veya mevcut santrallerin kapasitesi artırılmaktadır. Teknolojisine ve çeşidine göre 40-60 yıl arası olan çalışma ömrünü dolduran birkaç santral kapatılmış ancak yerine yenileri açılmıştır.
Diğer taraftan, nükleer silahlara sahip ülkeler bırakın bunları imha etme veya azaltmayı, uluslararası antlaşmaların aksine, nükleer güçlerini artırmak için gizli ve açıktan yatırımlarına devam etmektedirler. 02 Şubat 2018’de açıklanan ABD’nin Yeni Nükleer Doktrini[22] ve 01 Mart 2018’de Putin’in yaptığı konuşma silahlanma yarışının Soğuk Savaş döneminden daha şiddetli devam ettiğini göstermektedir. Ancak, nükleer silah sahibi olmaları 1968’de yapılan antlaşmayla yasallaştırılan BMGK daimi üyesi ülkeler (Nükleer Beşli -P5- ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa), kendilerinden başka ülkelerin nükleer silah sahibi olmalarını istemedikleri gibi, barışçıl amaçlı nükleer tesislere bile karşı çıkmaktadırlar. Bu nedenle, bir şekilde nükleer teknolojiyle tanışmak Türkiye için fırsattır!
Türkiye’nin nükleer enerjiye ve dolayısıyla nükleer teknolojiye neden sahip olması gerektiği ve yapılan olumsuz eleştirilere verilecek yanıtlar özetle şöyle sıralanabilir:
· Dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde olduğu gibi, nükleer enerji üreterek enerji kaynak yelpazesinin çeşitliliğini artırmak gerekmektedir.
· Nükleer santrallere sahip olmak zamanla dışarıdan karşılanan enerji kaynaklarının oranını düşürecek, böylece ülkenin siyasî ve ekonomik dışa bağımlılığını azaltacaktır.
· Nükleer teknolojiye sahip olmak, bu çok özel teknolojinin ileride eğitim, araştırma ve barışçıl amaçlarla kullanımını artırarak ülkenin gelişmesine katkı sağlayacaktır.
· Yaygın inanışın aksine, öngörülmeyen bir kaza olması dışında, çevreye daha az zarar verilecektir.
· Nükleer teknoloji ileri ve ülkelerin gelişmişlik düzeylerini etkileyebilecek bir teknolojidir. İlk aşamada teknoloji transfer edilecek olsa da, zamanla bu teknolojiyle tanışmamızı sağlayacak ve bu alanda uygulamalı olarak da yetişmiş insan gücü kaynağı yaratacaktır.
· Nükleer teknoloji nükleer güç’ün bir basamağı ve ilk aşamasıdır. Devletlerin güç simgesi sayılan nükleer silahlara sahip olma yolu bu teknolojiden geçmektedir.[23]
Sonuç olarak, Türkiye’nin, sürekli artan enerji ihtiyacını karşılaması, enerji çeşitliliğini artırarak dışa ve belirli kaynaklara, ülkelere bağımlılığını azaltması ve tüm gelişmiş ülkelerin sahip olduğu yüksek teknolojiye adım atması için yenilenebilir kaynaklar yanında nükleer santrallere ihtiyacı vardır.[24] Ayrıca, Türkiye’nin jeopolitik konumu ve bulunduğu coğrafyadaki askerî-politik karışıklıklar göz önüne alındığında, nükleer gücün ilk basamağı olan nükleer teknolojiye sahip olmasının gerekliliği ortadadır.[25]
(Bu makale, Teori dergisinin Haziran 2018 tarihli 341. sayısında yayımlanmıştır.)
[1] Bu reaktör, hâlen yakıtı olmadığı için çalıştırılamamaktadır. Çünkü ABD, 90’lı yıllarda SSCB’nin dağılmasından sonra kendisine ait olan uranyum yakıt çubuklarını geri almıştır!
[2] TAEK Kanunu, Resmi Gazete Tarih/No: 13 Temmuz 1982/17753, Kanun No: 2690, Madde 1.
[3] Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, Türkiye’nin Nükleer Santral Projeleri Soru-Cevap, 11 Ocak 2016, s.14.
[4] https://www.aydinlik.com.tr/akkuyu-nukleer-guc-santrali-nin-temeli-atildi-turkiye-nisan-2018-1, Erişim: 06 Nisan 2018.
[5] http://www.taek.gov.tr/nukleer-guvenlik/nukleer-enerji-ve-reaktorler/166-gunumuzde-nukleer-enerji-
rapor/436-bolum-02-nukleer-enerjinin-temel-prensipleri.html, Erişim: 20 Ağustos 2016.
[6] ttps://nepud.enerji.gov.tr/tr-TR/Sayfalar/Dunyada-Nukleer-Guc-Santralleri, Erişim: 10 Nisan 2018.
[7] A.g.e., s. 2.
[8] Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, Nükleer Güç Santralleri ve Türkiye, Yayın No:2, s.13.
[9] Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, Türkiye’nin Nükleer Santral Projeleri Soru-Cevap, 11 Ocak 2016, s.7.
[10] Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, Nükleer Güç Santralleri ve Türkiye, Yayın No:2, s.7-12.
[11] Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, Türkiye’nin Nükleer Santral Projeleri Soru-Cevap, 11 Ocak 2016, s.5.
[12] A.g.e., s.2.
[13] http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2010/10/20101006-6.htm, Erişim: 06 Nisan 2018.
[14] Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, Türkiye’nin Nükleer Santral Projeleri Soru-Cevap, 11 Ocak 2016, s.10.
[15] A.g.e., s. 5.
[16] ÇAKIROĞLU, Okay, Türkiye’de Çernobil Sonrası Radyasyon ve Radyoaktivite Ölçümleri, TAEK Çernobil Serisi:6, Nisan 2006, s.Önsöz.
[17] Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, Türkiye’nin Nükleer Santral Projeleri Soru-Cevap, 11 Ocak 2016, s. 6.
[18] A.g.e., s.11.
[19] http://www.taek.gov.tr/nukleer-guvenlik/nukleer-enerji-ve-reaktorler/165-akkuyu-nukleer-guc-santrali.html?limitstart=0, erişim: 25 Ekim 2016.
[20] Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, Türkiye’nin Nükleer Santral Projeleri Soru-Cevap, 11 Ocak 2016, s.17.
[21] http://www.taek.gov.tr/tr/, Erişim: 15 Nisan 2018.
[22] COŞKUN İbrahim, http://ankaenstitusu.com/abdnin-yeni-nukleer-doktrini/, Erişim: 16 Nisan 2018.
[23] COŞKUN İbrahim, “Devletlerin Güç Simgesi: Nükleer Silahlar”, ANKA Strateji Dergisi (Mart-Nisan 2018, Sayı: 6), sf.40-45.
[24] Nükleer enerji ve Türkiye’nin nükleer enerji çalışmalarıyla ilgili daha fazla bilgi için TAEK ve Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığının internet sayfalarına ve bu konudaki yayınlarına başvurulabilir.
[25] Nükleer güç ile ilgili detaylı bilgi için bkz: COŞKUN İbrahim, “ŞİÖ’nün Nükleer Gücü”, Teori, Ocak 2017, Sayı 324, sf.71-73. COŞKUN İbrahim, “Nükleer Santrale Sahip Ülkeler Nükleer Güç Olarak kabul Edilebilir Mi?”, Bilim ve Ütopya, Mart 2017, Sayı:273, sf. 89-93. COŞKUN İbrahim, “Kuzey Kore’nin Nükleer Gücü”, ANKA Strateji Dergisi (Ocak-Şubat 2018, Sayı: 5), sf.34-39.