Demokratik devrimler pedofiliyi tam olarak insan yaşamından çıkartmayı başaramasa da, suç olarak tanımlanması demokratik devrimlerin önemli insani kazanımlarından biridir. Bugün pedofili olarak sınıflandırılan ilişkiler, modern öncesinin doğal ilişkileri içindeydi ve cinsleri kalıcı olarak ayıran o çağın askerî, skolastik vs. kurumlarının, pedofilinin zorunlu rızaya dayanan ve ona da ihtiyaç duymayan biçimlerini desteklediğini biliyoruz. Bu davranış biçimleri bir hukuk ve aynı zamanda ideolojik yapıdır. İdeolojik yönüyle anlaşılması, hangi kurumlar ve ilişkiler içinde neden sürdürülebildiğinin anlaşılabilmesi için önemli.
Veriler pedofilinin eğitim ve gelir eksikliğinden kaynaklanmadığını ve emekçi sınıflar ile lümpen yoksulların hastalığı olarak nitelendirilemeyeceğini gösteriyor. Fransa çelişkilerin anlaşılabilmesi için iyi bir örnektir.
2021 yılında Camille Kouchner’in kitabından basına yansıyanlar, Duhamel skandalı olarak bilinen tartışmaları başlattı. Eski Dışişleri Bakanlarından Bernard Kouchner’in kızı olan Camille Kouchner, erkek kardeşinin, ergenlik döneminde üvey babaları siyaset bilimci ve anayasa uzmanı Olivier Duhamel tarafından cinsel istismara uğradığını iddia etti. Fransız basınındaki haberlere göre Fransız entelektüel çevrelerinde olayı bilenler olduğu halde sessiz kalmışlardı çünkü Olivier entelektüel çevrelerde saygı gören bir isimdi. Skandal bazı entelektüellerin kariyer ve saygınlıklarını kaybetmelerine neden oldu.
Sosyal medyada “sen de anlat” etiketiyle kampanyalar düzenlendi ve yükselen tepkiler nedeniyle hükümet yasalardaki korumayı güçlendirmek zorunda kaldı. Avrupa’da iç içe geçen ensest ve pedofili olgusu artık sistemin de taşıyamayacağı kadar ağırlaşıyor. Tepkiler sonucunda Macron’un da desteğiyle 2021’de Çocuklara Yönelik Ensest ve Cinsel Şiddet Üzerine Bağımsız Komisyon (CIIVİSE) çalışmaya başladı. Komisyonun çocuk mahkemeleri hâkimi olan eşbaşkanı Edouard Durand, Çocuk Hakları Günü vesilesiyle geçtiğimiz ekim ayında yaptığı açıklamada, her sene 160 bin çocuğun cinsel şiddete maruz kaldığını bildirdi.
2021’de de Fransa’da faaliyet yürüten Kilisede Cinsel İstismar Bağımsız Komisyonu’nun hacimli raporu, 1950-2020 arasında 216 bin çocuğun din adamlarının cinsel şiddetine uğradığını göstermişti. Komisyon başkanı Jean Marc Sauvé, rapora yazdığı önsöz, 18 yaş üstü kadınların %14.5’inin, erkeklerin %6.4’ünün küçüklüğünde cinsel şiddete maruz kaldığı bilgisini veriyor. Bu da Fransa’da çocukluğunda cinsel şiddet yaşayanların milyonlarla ifade edilebileceği anlamına gelir.
Fransız entelektüellerinin bir bölümü pedofiliyi özgürlük olarak savunmuştu. 1977’de 13 ve 14 yaşlarında çocuklarla cinsel ilişkiye girenlerin yargılandığı davalar devam ederken Fransa’da kamuoyuna açık dilekçe imzaya açıldı. Caza kanununu tadil komisyonuna yazılan dilekçede 15 yaş altındaki çocuk ve ergenlerin yetişkinlerle cinsel ilişkisinin, rızaya dayanması koşuluyla suç olmaktan çıkartılması isteniyordu. Dilekçeyi imzalayanlar arasında Foucault, Louis Aragon, Althusser, Jean-Paul Satre, Simon de Beauvoir, Deleuze gibi Türkiye’de de tanınan isimler vardır.
Foucault’un Tunus’ta küçük erkek çocuklarla birlikte olduğu iddiasını ortaya atan arkadaşı Guy Sorman’dur. Bianca Lamblin, lisede öğretmeni olan Simon de Beauvoir’ın cinsel tacizine uğradığını yazdı. Beauvoir’ın baştan çıkarttığı küçük kız öğrencileri Sartre ile paylaştığı iddiaları uzun süre Fransız kamuoyunu meşgul etmişti. Beauvoir ile Sartre çokeşli ilişki yaşıyorlardı.
Bu iddialar Foucault, Sartre ve Beauvoir’ın incelenmeyi hak eden tezler ortaya koymadıkları anlamına gelmiyor; fakat tezlerinin kişisel hikâyelerinden bağımsız olmayacağı anlamına geliyor.
Aristokrasinin cinsel dünyasıyla irtibatlandırılabilse bile, aslında Fransa’nın çağdaş örneği pedofilinin günümüzdeki ideolojik kaynaklarının açığa çıkartılmasına hizmet edebilir. Ortaçağ’ı sürdürmek isteyen kurumlarda veya liberal dünyanın bir bölümünde kendini göstermesi, pedofilinin ideolojik kaynağını değiştirmiyor. Kaynağın izini sürmek bizi, emperyalist sınıf çıkarlarının hangi ilişki ve süreçleri yarattığına götürecektir.
Pedofili toplumsal ilişkiler ve süreçlerdeki yeriyle ve global düzeyde incelendiğinde, hem Ortaçağı sürdürmek isteyenlerin hem de liberalizmin Ortaçağ değerlerini yeni şekliyle dirilten biçiminin daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir. Ancak o düzeyde kavrayış podofiliyle birlikte Ortaçağ’ı sürdürmeye çalışanların ve liberal biçimiyle yeniden yaratanların önüne geçebilir.
Toplumsal ilişkiler ve süreçler globaldir; modern Türk tarihi ve onun içindeki çelişkiler, dinamikleri ulusal olduğunda bile her zaman küresel süreçlerin içinde anlaşılabilir. Aksi masalsı “kötü adamlar” teorisinin sınırlarında kalacaktır. Bu gündemde kötü adamlar teorisi starlar yaratabilir veya doğuştan günahkâr kadın kültünü bu sefer tersten doğuştan günahkâr erkek kültü biçiminde yeniden kurabilir (feminizmin bir biçimi tam da bunu yapıyor); ama çözümü içeremez. O zaman da, tüm Türkiye her ikisi de bilimsel-akademik çalışmayı gerektiren pedofili ve tarikatları konuşurken, en az söz hakkının akademideki bilgiye tanınması şaşırtıcı olmayacaktır.
Ortaçağ’dan günümüze taşınmak istenen, ilişkiler ve hukuktur. Ortaçağ’ı sürdürmek isteyenlerin kurumlarında çocuğa yönelen cinsel şiddetin nasıl ortaya çıkabildiğini anlamak isteyenler, yine global süreçlere ve ilişkilere bakmak zorundalar. Bu noktada önemli olan şudur: Fransa örneğindeki entelektüel dünyanın vakaları ile Türkiye’de gündeme gelen tarikat kurumlarındaki vakalar ve Fransız raporlarına yansıyan Batı Kiliselerinde din adamlarının çocuklara yönelen cinsel şiddeti birbirlerinden ayrı şekilde yan yana durmuyorlar; organik bir bütünü oluşturuyorlar. Bu yüzden çözüm de toplumsal süreçlerin ve ilişkilerin bütünlüklü çözümlemesinden çıkacak; masalsı indirgemecilikten değil. İlki Türkiye’nin bilimsel-akademik birikimini çözüm dinamikleriyle buluşturur; ikincisi en fazla anlık popüler coşku patlamaları yaratır. O patlamaların emperyalist amaçlarla nasıl bir ilişki içine girebileceğini de sorgulamanın dışında bırakamayız.
Pedofili boyutuyla sınırlı şekilde de olsa tarikat olgusunu ele alanlar, süreçleri ve ilişkileri anlamak istiyorlarsa, Ortaçağ’dan devraldıkları ilişkileri sürdürmek isteyenlerle, siyasal ve entelektüel muhafazakârlığın çelişkilerini de göz önünde bulundurmak zorundalar. Burada muhafazakârlığı, Batı’da Edmund Burke, Türkiye’de Tanzimat’ta Cevdet Paşalarla başlatılabilecek modern siyasal-entelektüel akımı ifade etmek için kullanıyorum. Tarikatlar ise Ortaçağ’dan geliyor. Akademideki entelektüel muhafazakârlık ve siyasal muhafazakârlık ile tarikatlar, aralarında geçişkenlik olduğunda bile monolitik bir yapı oluşturmuyorlar. Muhafazakârlığın kurumsal olarak tarikatları kapsamadığını düşünüyorum.
Bu çelişkiler yumuşatılabildiği oranda Ortaçağ’ın olanakları güçlenir; Millî Mücadelenin halkçı kanadıyla liberal kanadının 1924’deki ayrışmasından sonra ortaya çıkan ve yakın zamana kadar sarkan liberal-muhafazakâr ittifakı tam da buna hizmet etmişti. Aynı anda Ortaçağ devamcılığı ile muhafazakârlığın iç içe geçmesine de neden olan, aralarındaki sınırları silikleştiren ve sınırların algılanmasını zorlaştıran süreçler de yaşanmış olabilir.
Şimdi liberallerle muhafazakârların ayrıştığı global bir sürecin içindeyiz ve Türkiye’de bunun dışında değil. Emperyalist hegemonyanın çözülmesiyle birlikte liberal-muhafazakâr ittifakının ortadan kalkması, siyasal muhafazakârlıkla tarikatlar arasındaki çelişkiyi derinleştirebilir mi? Sınırların nasıl ve ne kadar belirginleşebileceği toplumsal çelişkiler içinde ortaya çıkacak.
Siyasal muhafazakârlığı temsil eden Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in sadece ailenin değil müsamaha gösteren aile çevresinin ve cemaat çevresinin de ifadeye çağrılması gerektiğini söyleyen açıklamaları, dünyevi bir soruna, dini referansları kullanmayan, dini referansları savunma refleksine ihtiyaç duymayan dünyevi çözüm yaklaşımını ifade ediyor. Son tartışmalar iki paragraf yukarıda söz ettiğim çelişkinin, en kararlı şekilde medeni hukukun düzenlediği alanlarda ortaya çıkabileceğini gösterdi.
Sosyalizm inşa süreçleriyle güçlü organik bağ kuran 21. yüzyıldaki demokrat devrimler dalgası, insanlığı pedofilinin geride kalacağı sürece sokabilir. Türkiye’de ortaya çıkan enerjiler, çözüm yeteneklerinin de işareti sayılabilir.
İnsanlığa pedofiliyi içeren süreçleri ve ilişkileri dayatan kurum ve çıkarların sahipleri sadece mahkemelerde değil artık tarihin önünde de ifade vermelidir.