Özgür Özel’in Hedefi: Küresel Sosyal Demokrat Mecralarda Görevler Üstlenen Parti
Sosyalist Enternasyonal (SI) yükselen milliyetçiliğe ve Rusya’ya karşı koyabilmek amacıyla Yeni Avrupa Komitesi oluşturdu. Komite ilk toplantısını 5-6 Temmuz’da Bükreş’te gerçekleştirdi. SI’in bölgesel komitesi AB üye ülkeler, AB üye adayı ülkeler ve AB üyesi olmayan Avrupa ülkelerindeki sosyal demokrat partilerin işbirliğini geliştirmeyi amaçlıyor.
Komitenin başkanlığına Belçika Sosyalist Parti liderlerinden Paul Magnette getirildi. Université Libre de Bruxelles öğretim üyesi olan Magnette siyasetçi kimliği kadar akademik ve entelektüel kimliğiyle de tanınıyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in de katıldığı toplantıda Selin Sayek Böke, Sosyalist Enternasyonal’in Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisindeki sosyal demokrat grupla (SOC) koordinasyonu sağlamakla görevlendirildi. SI ile SOC kurumsal işbirliği için anlaşmaya sağladı ve anlaşma Bükreş’de ilan edildi.
Sosyalist Enternasyonal’in, AB üye ülkelerdeki sosyal demokrat partilerin çatı örgütü olan Avrupa Sosyalistler Partisi’yle de (PES) kurumsal işbirliği var. PES’in Avrupa Parlamentosu’nda Sosyalistler ve Demokratlar adlı grubu bulunuyor. “Sosyal demokrasi nedir?” sorusuna verilecek doğru cevaplardan biri şu olur: “Sosyalist Enternasyonal ve Avrupa Sosyalistler Partisi neyi savunuyorsa sosyal demokrasi odur.”
Özgür Özel genel başkanlığa seçilmesinin hemen ardından SI ile daha yakın işbirliği kuracaklarını, uluslararası sosyal demokrat örgütlerle partinin ilişkisini daha ileri taşıyacaklarını açıklamıştı. Böke’nin yeni görevi CHP’nin uluslararası sosyal demokrasiyle arzulanan bütünleşmesine hizmet edebilir.
CHP yönetimi, son dönemde Türkiye’de milliyetçiliğe karşı dozu artırılan eleştiriyi ve MHP’ye karşı devam eden kampanyayı, sosyal demokrasinin uluslararası gündemiyle ilişkilendirmek isteyebilir. Böylece Türkiye’deki anti-milliyetçi dalga, biraz da CHP’nin üstleneceği görevler üzerinden küreselleşebilir ve daha kozmopolit karakter kazanabilir.
Uluslararası Sosyal Demokrasinin CHP’ye Yüklediği Misyon
Yeni Avrupa Komitesinin ilk toplantı sonuç bildirgesi Bükreş Deklarasyonu adıyla yayınlandı.
Bükreş Deklarasyonu, Yeni Avrupa Komitesi’ndeki işbirliğinin iki hedefi olacağını gösteriyor: “Aşırı sağ” olarak nitelendirdikleri milliyetçiliğin güçlenmesine ve Rusya’nın Batı emperyalizmine karşı gösterdiği silahlı dirence karşı koymak.
Deklarasyonda milliyetçiliğin etkisinin Avrupa kıtası, ABD ve Latin Amerika’ya yayıldığı söyleniyor. Deklarasyon milliyetçiliğe karşı mücadele edilecek coğrafyanın Türkiye’de içinde kalacak şekilde sınırlarını çiziyor ve bu sınırlar içinde sosyal demokrasinin anavatanı da var. Bu alanın emperyalist sistem için iç cepheyi oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Bükreş Deklarasyonunun milliyetçiliğe karşı örnek modeli, Fransa’daki Yeni Halk Cephesi: “(Deklarasyon) Fransız sosyalistler ve Yeni Halk Cephesinin, aşırı sağın iktidara gelmesini engelleyecek, her türlü desteği vermemiz gereken büyük cephe oluşturma çabasının ortaya çıktığı 7 Temmuz Fransız seçimlerinin öneminin altına çizer.”
Delarasyonda CHP de yerel seçim sonuçları nedeniyle tebrik ediliyor ve AB’ye tam üyelik yolunda büyük destek sağlayacağı ileri sürülen “demokratik ve reforma tabi tutulmuş Türkiye mücadelesinin” desteklendiği belirtiliyor.
Türk basınında deklarasyonun en çok Türkiye’nin AB üyeliği hakkındaki ifadesi öne çıkartıldı; haber CHP tarafından da bu madde başlığa alınarak paylaşıldı.
Avrupa Sosyalistler Partisi’nin 2 Mart günü açıkladığı “İstediğimiz Avrupa: Sosyal, Demokratik, Sürdürülebilir” başlıklı 2024 Avrupa Parlamentosu seçim bildirgesinde, Türkiye’nin AB üyeliğine yönelik şu cümle yer almıştı: “Mevcut koşullarda, tabii ki sert bir değişim olmaz ise, katılım süreci devam edemez.”
AB organlarının birliğin genişlemesine ilişkin metinlerinde de Türkiye’nin üyelik sürecinin “ölü noktada” olduğu söyleniyor. “Ölü noktaya” Türkiye’nin Batı emperyalizmi ile gelişen dünya arasındaki çelişkideki konumundan gelindiğini herkes biliyor.
“İstediğimiz Avrupa” başlıklı seçim bildirgesinde sosyal demokratlar, Türkiye açısından çatışma riskleri içerecek ve Özgür Özel’in tartışma yaratan bazı açıklamalarını daha iyi anlamamızı sağlayacak şekilde, AB’yi Kıbrıs meselesini gündeme almaya davet etmişlerdi: “AB dünyada ve Avrupa’da, Kıbrıs dahil uzun süredir devam eden çatışmaları çözmek için çalışmalıdır.”
Bükreş Deklarasyonu ile PES’in seçim bildirgesini birarada değerlendirdiğimizde, uluslararası sosyal demokrasinin, CHP’nin reformist mücadelesini ve iktidar ihtimalini “sert bir değişim” olarak gördüğünü söyleyebiliriz.
Sosyal Demokrasinin Rusya ile Savaşında CHP
Deklarasyonda Türkiye’nin AB üyeliğine verilen destek, sadece CHP’ye gösterilen dayanışmayla ilgili değil; aynı zamanda SI’nın anti-Rus politikalarının parçası. CHP’yle ilgili maddenin hemen üzerinde deklarasyonun Rusya karşıtı maddeleri yer alıyor.
Bükreş Deklarasyonu bölgesel istikrar için Batı Balkan ülkelerinin AB üyeliklerinin vakit kaybetmeden tamamlanmasını istiyor; “Rus saldırganlığının korkunç sonuçlarının acısını çeken” Ukrayna ile müzekere çerçeve belgesinin benimsenmesinden mutluluk duyulduğu ve Ukrayna’da “özgürlük ve uluslararası hukuka saygı için savaşan yoldaşlarla dayanışmanın ifade edildiği” belirtiliyor; “Rusya Federasyonunun şiddetli baskısı altındaki” Moldova Cumhuriyeti’nin AB tam üyeliği için müzakere çerçeve metninin kabul edilmesi ile müzakerelerin başlamasından SI’nın duyduğu memnuniyet vurgulanıyor.
Versailles’de 10 ve 11 Mart 2022 tarihinde Avrupa Birliği üyesi ülkeler devlet hükümet başkanları düzeyinde yapılan toplantı sonrasında yayınlanan bildiride şu cümleler yer almıştı: “Rusya’nın saldırı savaşı Avrupa tarihinde tektonik bir kayma yarattı. Versailles’deki toplantımızda Avrupa’nın bu yeni gerçeklikte sorumluluklarını nasıl yerine getirebileceğini, vatandaşlarımızı, değerlerimizi, demokrasimizi ve Avrupa modelimizi nasıl koruyabileceğimizi tartıştık.”
AB “tektonik kayma” sonrasında genişleme politiklarını Rusya karşıtı eksene oturttu. AB organları Ukrayna, Moldova, Gürcistan (üyelik süreci bu hafta askıya alındı) ve Batı Balkan ülkelerinin Birliğe katılım sürecini, Rusya’ya çevresini kuşatarak karşı koyabilme amacıyla gerekçelendiriyor. AB organları, işi Putin’in ve diğer Rus askeri ve sivil üst düzey yetkililerin savaş suçlusu olarak yargılanacağı uluslararası mahkeme kurulması için çağrı yapma noktasına kadar götürdü; hatta AB üye devletleri ve üçüncü ülkeleri, mahkemeye sunulacak delilleri toplamak üzere şimdiden harekete geçmeye davet etti. Sosyalist Enternasyonal de bir çok defa, örneğin Nisan 2022 tarihli açıklamasında Rusya’yı savaş suçu işlemekle itham etmişti.
Ukrayna’nın iki önemli savaş finansörlerinden biri Avrupa Birliği. AB’nin savaşçı politikalara yönelmesinde sosyal demokrat grubun önemli rolü oldu. Sosyal demokrasinin Rusya’ya karşıtı politikalarıyla ulusallığa olan karşıtlığı iç içe ve birbirlerini destekliyor.
Sosyalist Enternasyonal’in, Avrupa Sosyalistler Partisi’nin (PES), Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi ile Avrupa Parlamentosundaki sosyal demokrat grubun Avrupa politikaları, anti-Rus bir eksenle birlikte Atlantik’in iki yakası arasındaki ittifaka dayanıyor. PES’in 2024 Avrupa Parlamentosu seçim bildirgesinde şu cümleler yer almıştı:
“Gitgide istikrarsızlaşan dünyada, AB kendi güvenliği ve savunması için daha çok sorumluluk almalı. NATO’yu tamamlayan güçlü Ortak Güvenlik ve Savunma Politikasını uygulayacağız. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı saldırgan savaşı tarihte bir dönüm noktası. (Bu dönüm noktası) uluslararası yeni koşullarda daha büyük işbirliği ve daha derin dayanışmanın ihtiyaç olduğunu kanıtladı.”
Aynı bildirideki şu cümleler sosyal demokratların Ukrayna cephesinde kararlı savaşçı politikayı takip ettiğini gösterir:
“Ukrayna’ya, ihtiyaç duyduğu sürece politik, insani, finansal ve askeri sarsılmaz desteğimizi sürdüreceğiz. Nihai amacımız toprak bütünlüğünü restore etmesinde, adil ve sürdürülebilir bir barışa ulaşmasında Ukrayna’yı desteklemektir.”
CHP'nin uluslararasılaşmasının sınırlarını, biraz da Rusya karşıtı savaş cephesinde ne ölçüde yer alacağı belirleyecektir. Sosyal demokrasi CHP’den, “tetonik kayma” sürecinde Türkiye’nin Batı emperyalist bloğuyla ilişkilerini “ölü noktadan” kurtaracak “sert bir değişimi” başlatmasını bekliyor.
21.Yüzyılda Batı’dan Gelen Basınç
Bülent Ecevit 1968’de yayınlanan Ortanın Solu adlı kitabında sosyal demokrasiyi “Batıdan gelen sol basınç” olarak tarif etmişti. CHP uluslararasılaşmasında anti-milliyetçi ve Rusya karşıtı eksen ile “NATO’yu tamamlayan güçlü Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası”nın rolü, Ecevit’in sosyal demokrasi tanımını doğruluyor.
Sosyal demokrasi, Birinci Dünya Savaşı koşullarında, Avrupa’daki işçi sınıfı hareketi içindeki bir kanadın, emperyalist sınıflarla kurduğu ittifaktan doğmuştu. Batı’dan gelen sol basıncın 21. yüzyıldaki dönüştürücü gücü, CHP’yi bütün ulusallığından arındıracak düzeye ulaşmış olabilir. Ulusallıktan arınan CHP’nin kozmopolitleşmesi, emperyalist sınıflarla kurduğu ortaklığın doğal sonucu. Emperyalist sınıflarla kurulan ilişki ideolojiler düzleminde kendisini ulusallığın inkarı olarak gösteriyor. Önümüzdeki aylarda CHP’nin tüzük ve program değişikliğiyle ilgili metinler açıklandığında, Batı’dan gelen basıncın 21. yüzyılın ikinci çeyreğinde yaratabileceği sonuçlar ile “reforma tabi tutulmuş Türkiye’nin” neyi ifade ettiği hakkında daha derin eleştiri olanağı da ortaya çıkacak.
Konu sadece fikri Batıcılık sorunu değildir. CHP uluslararası sosyal demokrasinin seksiyonu haline dönüştüğü ölçüde Batı ile gelişen dünya arasındaki çelişkide Türkiye’yi ABD ve AB’nin liberal cephesi yanında yer almaya zorlayacaktır. Öyle anlaşılıyor ki Özgür Özel döneminde uluslararası sosyal demokrasiyle kurulan ilişki, emperyalist sınıflarla işbirliğinin her zamankinden daha fazla temelini oluşturacak.
2008 krizi sonrasında sosyal demokrasinin dördüncü dönemine girdiği kabul ediliyor. Bu dönemde küresel çelişkilerin Avrupa ile ABD siyasetine yansımaları, CHP üzerindeki basıncı CHP’yi uluslararasılaştıracak şekilde biçimlendirdi. Önümüzdeki dönemde reformist CHP’nin Türkiye gündeminde tarafı olduğu tartışmaları anlayabilmek için bile, uluslararası sosyal demokrasinin gündeminin daha yakından takip edilmesi gerekebilir.