Bir sosyalistin gözünden: İsrail notları

Kubilay Kızıldenizli
Teori Yazı Kurulu Üyesi

Pilot, Akdeniz’in üzerinde “Ben Gurion Havaalanı için alçalmaya başlıyoruz” anonsunu yaptığında, elbette benim açımdan herhangi bir ülkeye değil, bilinmezleri de, önyargılarımın da çok olduğu bir ülkeye doğru inişe geçtiğimizi düşünmeye başladım.

Hayatı boyunca İsrail’in Orta Doğu’da ve Amerika’nın dünyada oynadığı role karşı mücadele etmiş bir adamın, bu iki ülkeden birine doğru ilk adımımı atacak mesafeye hızla yaklaşıyor olmam elbette farklı duygular yaratacaktı. ABD’ye ilk adım attığım 1996 yılında da benzer duygular yaşamıştım ama bu seferki duygularımın daha yoğun olduğunu belirtmeliyim. Öyle ya hâlen yıkanmamış “dokuz kanlı donu” olan sekiz Türk devrimcisi Mossad’ın operasyonuyla Filistin’de 70’li yılların başında şehit edilmişlerdi.

İsrail’in Tel Aviv’deki tek ve uluslararası havaalanı olan Ben Gurion Havaalanı’nında kullanılan taşlarla (sarı doğal bir taş) Kudüs’ün eski yeni tüm binalarında kullanılan taşlar aynı taşlar. Musevilerin tek başlarına 1909 yılında kurdukları ilk şehir ünvânına sahip olan Tel Aviv’le, Musevilerce de kutsal olarak kabul edilen Kudüs arasında böylece ortak bir bağ amaçlanmış gibi. İsrail’in kurucusu ve ulusal kahramanı olan Ben Gurion’un adının verildiği bu havaalanı sanki Musa’nın eli değmiş gibi tarih kokan bir havaalanı. Bu hissi tüm İsrail’de bir de sadece Kudüs’te hissedecektim.

Tel Aviv çok canlı ve temiz bir kent. Oldukça uzun kumsallarla kaplı bir sahil şeridi var; bu açıdan kumsalları Miami kumsallarını akla getiriyor; Tel Avivliler akşam iş çıkışı kumsalları dolduruyor. Biraz da kıskanarak “demek ki şehrin içinden de denize girilebilirmiş” diyorsunuz.

Kudüs’te gezerken Mardin’in Kudüste’kine benzer aynı sarı taşlarla bezeli tarihi sokaklarında geziyor gibisiniz; bunun dışında ortalama bir Kudüslü esnaf, bizim Kapalı Çarşı ve Bursa’nın Koza Han veya Uzun Çarşısı’ndaki esnaflarla aynı profile sahip. Kudüs’ün daracık sokaklarında gezerken bu açıdan yabancılık hissetmiyorsunuz. Uzun Çarşı’da tezgâhının arkasında gözlüklerinin ardından bakarak size gülümseyen kuyumcu Çakır gibi, ister Müslüman olsun ister Musevi olsun her bir esnaf Kudüs’te de size aynı gülümsemeyle bakıyor. Böylesi ortak bir davranış ve ortak bir tarihe Bağdat’ta da Halep’te de Şam’da da tanıklık edebilirsiniz.

Semavi dinlerin ortak Kutsal Mekânı: Kudüs

İsrail’de “Kutsal Topraklara” adım attığınız hissini Kudüs’e gelene değin hissetmiyorsunuz. Olağanüstü güzellikte bir kent olan Kudüs dışında, aslında Orta İsrail’den güneye doğru,  Lübnan sınırına kadar İsrail, herhangi bir gelişmiş ülkeden farksız. Düzenli şehirler ve yoğun olmayan bir nüfus yapısı yaşanabilir bir ülke olduğunu düşündürtüyor. Ancak Kızıldeniz’e yani güneye doğru ilerledikçe kayalardan oluşan geniş ve etkileyici çöllerle karşılaşıyorsunuz. Bu çöller daha güneye doğru, Ürdün, Mısır ve İsrail’in 20 Km’lik bir şeritte komşu olduğu Akabe Körfezi’ne kadar uzanıyor ve elbette Arabistan’a kadar.

İsrail’in Akabe Körfezi’inde bulunan Eliat Şehrin’den 5 Km. ötedeki Ürdün’ün körfezle aynı adı taşıyan şehrine baktığınızda, dağlardaki kızıllıktan kendinizi alamıyorsunuz. Özellikle akşamüzeri güneş batarken bu kızıllık sizi daha da içine çekiyor, Kızıldeniz’e rengini veriyor.

Kızıl rengiyle olağanüstü ancak derinlikleriyle daha da muhteşem güzellikte olan bu deniz aynı zamanda bu satırların yazarına soyadını da veriyor. Yemen’de yedi yıl savaşmış olan dedem, Yemen çöllerinde hayatını kaybeden Mehmetçiklerin anısına bu soyadı bize miras bıraktı.

“İçeriden” İsrail

İsrailli, devletlerinin devamlılığını kendi kültürleri için varlık-yokluk olarak görüyor; temelini güvenlik kaygısı ve dininden alan ciddi ve güçlü bir millet bilinci var. Dünyanın her yerinden gelen farklı etnisitelere ait olsalar da gücünü bu dini inanışlarından ve Araplara karşı kendilerini savunma refleksinden alan ortak ve zorunlu bağları var.

Ürdün’e karşı genellikle iyi niyet taşıyorlar, 60’lı yıllardaki büyük savaştan kaynaklanan kinleri Ürdün’e karşı yok. En uzun sınırları Ürdün sınırı, bu sınır öyle uzun ve iki ülke o kadar iç içe ki, zaten kısıtlı olan yeraltı ve yerüstü su kaynakları ortak varlıkları gibi. İsrail’de Ölüdeniz olarak adlandırılan ancak bizim Lut Gölü olarak bildiğimiz bu göl, ortak sınırlarının bir kısmını oluşturuyor.

İsrailli, düşmanlarla dolu bir coğrafyada yaşadığını düşünüyor. Bunun için silahlı kuvvetlerini hem önemsiyor hem de ezici bir çoğunluğu koşulsuz olarak destekliyor.

İsrailli, dünyanın kendilerini anlamadığını düşünüyor; “biz binlerce yıldır bu toprakların asıl sahibiyiz, Müslümanlardan da Hristiyanlardan da önce biz buradaydık.” diyorlar. İsrail devleti iç cephede “milli bütünlüğü” kesin olarak sağlamış görünüyor; ABD ile çok sağlam askerî işbirliğine sahip olsalar da gücünün önemli bir kısmını iç cephedeki bu birlikten, yani millî bütünlüğünden alıyor. İç cephenin önemini kesinlikle kavramış görünüyorlar.

İsrail’de kadınlar ve erkekler askerlik yapmak zorundalar, bu durum sahip oldukları millî birlik açısından oldukça öneme sahip. Çünkü kadın ve erkek ülke güvenliği açısından ortak sorumluluğa sahipler ve bu, aile kurduklarında yetiştirdikleri çocuklarına verdikleri aile içi eğitime de yansıyor. İsrail’in dış politikası ve ülke güvenliği, uzun askerlik süresince tüm halka böylece verilmiş oluyor. Farklı etnik kökenlerden gelen insanlar askerlikte “görev” başında kaynaşmış oluyor.

Dışarıdan İsrail’in içi görünmüyor, bu biraz da kullandıkları alfabe ve dilleri nedeniyle böyle.  İçeriden de İsrail'in dışındaki dünya net olarak görünmüyor. Bunu perdeleyen şey “dış tehdit algısı.” Objektivizm bu algı nedeniyle olumsuz etkileniyor.

İsrailli, hayat tarzlarının ve gündelik yaşamının düşmanları tarafından, özellikle başta Lübnan Hizbullah’ı ve İran tarafından tehdit edildiğini düşünüyor. Ancak aynı tehdidi kendilerinin de yaptıklarından habersiz görünmeyi tercih ediyorlar. “Filistin’le anlaşalım ama hangi Filistin’le, Hamas’la mı El Fetih’le mi, karşımızda bizim anlaşacağımız tek sözcü yok.” diyorlar. Bu açıdan milletleşmenin ve iç cephede sağlanan birliğin önemini daha iyi anlıyorsunuz. Bunun dışında dış dünya ile ciddi bir ticarete sahipler. Ortalama bir İsrail vatandaşı fırsat buldukça her yıl yurtdışına çıkıyor.

Dışta askerî devlet, içte liberal devlet

İsrail, gerek dünyadan ve gerekse ülkemizden askerî yanı ön plana çıkmış bir ülke olarak görülüyor. Gerekçelendirdiklerinde en sert askerî önlemleri almakta tereddüt etmiyorlar. Mavi Marmara baskını ve Arafat’ı öldürme amaçlı yaptıkları saldırılar bunun açık örneklerinden. Çünkü İsrail, haklı olup olmadıklarına bakmaksızın kendi çıkarı için herkesle savaşmayı göze alan bir devlet. Bunun başka sayısız örnekleri var. Bununla birlikte, içerden bir polis-asker devleti gibi görünmüyor. Kudüs hariç ve havaalanı dâhil şehirlerde çok az polis var. İçerde liberal bir İsrail görüyorsunuz. Polis derken bizim anladığımız anlamda polis değil, iç güvenlik tamamen yaşları 18-20 arasındaki askerlere bırakılmış durumda. Polis ise trafik suçları veya düzeniyle ilgili görev yapıyor.

Çok ırklı, çok kültürlü

Şehirler hep yükseklere kurulu, zaten çok az olan düzlükler tarım alanı olarak değerlendirilmiş. Buna özen gösterildiği, bir devlet politikası olduğu anlaşılıyor.

Kozmopolit, çok ırklı, çok kültürlü bir millet... Irkçılık yok, dünyanın her yerinden gelen Museviler var. Siyahi, Sarı, Uzak Doğulu, Latin, İngiliz, Fransız, İspanyol, Rus, Türk... İsrail devleti, İsrail dışında yaşayan kökeni ve ırkı ne olursa olsun bütün Musevilerin İsrail’e göç etmesini teşvik ediyor, gelenlere maaş bağlıyor, ancak teşvik ödemelerinin tutarı son yıllarda azalmış. Bununla birlikte aradıklarını bulamayıp geldikleri ülkelere geri dönenler de var. Ancak bu geri dönenler İsrail ile vatandaşlık ilişkilerini sürdürmeye bir şekilde devam ediyorlar.

Askerlik Museviler için zorunlu. Erkekler 36, kadınlar 24 ay askerlik yapıyor. Sürenin uzun olması askerlik çağındaki genç erkek ve kızların az olmasından kaynaklanıyor. Çünkü nüfusları az. Devlet, nüfus artışını teşvik ettiği için dünya ortalamasının neredeyse iki katı oranda nüfus katlama oranına sahip. Nüfusun ikiye katlanma süresi 45 yıl, artış hızı dünya ortalaması olan 65 yıla oranla yüksek; ancak İsrail’in nüfus hedefinin gerisinde. Nüfusun %92’si şehirlerde, geri kalanı kırlık alanda yaşıyor ve bu nüfus tüm İsrail halkını besleme kapasitesine sahip. Bir ziraat mühendisi olarak söylüyorum, tarımla uğraşanları kıskandıracak tarımsal uygulamaları var. Kibutz adı verilen çiftlikler ayrı bir incelemenin konusu olmayı hak ediyor. Çöl ortasında vaha ne ise kibutzlar da tarımsal uygulamalar açısından odur ve temelinde sosyalist kollektivizm var.

Kısa notlar

Musevi olmayanlara askerlik zorunlu değil, Müslümanlar ve Hristiyanlar dilerse askerlik yapıyor.

Plakalar sarı üzerine siyah rakamlarla yazılıyor, harf kullanılmıyor. 

Yol yönlendirme levhaları sırasıyla İbranice, Arapça ve İngilizce yazılıyor.

Ülkenin kuzeyine doğru kediler, bizim tekir kedilerle aynı ancak güneye, Mısır’a doğru kediler, ince uzun bacaklı Firavun kedilerine dönüşüyor ve çok estetikler. Kediler sınır tanımıyor.

Tel Aviv kozmopolit, çok ırklı, düzenli ve modern bir şehir.

Resmî başkentleri olan Kudüs’te hiçbir ülkenin Büyükelçiliği bulunmuyor. Çünkü bu başkenti kabul eden ülke yok. Sadece en önemli müttefikleri olan ABD’nin alt düzey bir temsilcilik ofisi var. Büyükelçilikler Tel Aviv’de bulunuyor.

Müslüman düşmanlarla şaşırtıcı benzerlikleri

  • Erkekler sünnet olmak zorunda.
  • Cenazeleri yıkanıp kefenlenip öyle gömülüyor.
  • Oruç önemli dinsel ibadetlerinden sayılıyor, yılda bir kez 26 saat tutuluyor.
  • Domuz eti yemek dinen yasak, hatta son yıllara kadar domuz üretmek bile yasakmış.
  • Aile içi ilişkilerde hiyerarjik bir yapı var.
  • Cuma ve cumartesi günü diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi tatil.
  • Helal besin (Koşer) Musevilerde de var.
  • İbranice, Persçe ve Arapça sağdan sola yazılıp okunuyor.
  • Kitapları Araplarda olduğu gibi sağdan sola açılıyor.

Güneyinde yer alan Eliat şehri İsrail’in stratejik yerlerinden biri. Kızıldeniz üzerinden sıcak denizlere buradan açılıyor. Akdeniz’e kıyısı olan diğer ülkeler gibi Süveyş Kanalına ihtiyaçları yok. Mısır gibi hem Akdeniz’e kıyısı var hem de Kızıldeniz’e. İsrail’in haritasını çizenler, bu küçük 10-15 Km’lik kıyı şeridini İsrail'e katmak için anlaşılan iyi bir plan yapmışlar. Bunu haritalarına bakınca daha net anlayabilirsiniz. İsrail, Kızıldeniz’e ulaşmak için kama gibi uzanıyor ve burada sınır genişliği neredeyse 10 km. kadar.

Dünyanın her yerinde ortalama insan sabah işine gider, akşam evine gelir; âşık olur, evlenir ve çocuklarını okutur, büyütür. Bunun istisnası yok ve dünya hepimize yetecekken yetmez. Aslında Musevilere, Orta Çağ’dan başlayarak Hitler’in yaptığı soykırıma varıncaya değin en büyük kötülüğü Hristiyanlar yapmış olmasına rağmen Musevilerin en çok sorunu Müslüman Araplarla. Dünyanın en zorlu coğrafyasında dayanışarak yaşamak yerine kanlı savaşların içine girilmiş ve bir daha çıkılamamış. Orta Doğu’da petrol olmasaydı bugün İsrail’in varlığı hayal bile edilemezdi. Bununla birlikte olanların sorumlusu elbette petrol değil ama petrol merkezli hegomonik güç savaşlarıdır. Bu çelişmeyi İsrail’in kurucuları iyi kullanarak devletlerini kurmuşlar. Orta Doğu’daki bu sorun çözülür mü? Bugünün koşullarında elbette çözülemez. Diğer sorunlar gibi “emperyalizm mahvı perişan olduğunda” bu sorunun da kendiliğinden çözüldüğünü, Museviler ve Müslümanların yüz yıl önce olduğu gibi barış içinde yaşayacaklarını göreceğiz.

Güncel