Murat Belge’nin casus teorisi

Birçok kişi, fişlemenin veya gizli belgeleri ele geçirmenin casusluk faaliyetlerinin en masum yanı olduğuna itiraz etmeyecektir. Özellikle Türkiye’nin yakın tarihindeki 1 Mayıs 1977, Maraş Olayları, Gazi Olayları gibi tertipler düşünüldüğünde, casus faaliyetinin provokasyonlar içermediğini, bilgi toplama amacıyla sınırlı kaldığını ileri sürmek, sadece gerçeklerden uzaklaşmakla kalmayıp iddia sahibini o derece şüpheli bir hale düşürebilir ki, bugüne kadar hiç kimse sola düşmanlık yapmadan böyle bir tez savunmaya cesaret edemedi. Her türlü provokasyona en açık gruplar bile casusluğun eylemli bir faaliyet olduğuna ilişkin ilkel düzeyde de olsa bir teoriye sahip. Sadece casus sözcüğü tek başına yeterli bulunmayıp ajan-provakatör ifadesinin icat edilmesi nedensiz olamaz. Casusluğun bu pratik yönünü yadsıyan, yok sayan açıklamalar ancak ultra-liberallerden gelebilirdi.

T24 adlı internet sitesinde, Can Dündar davasıyla ilgili Murat Belge’nin üzerine uzun makaleler kaleme alınabilecek “Ajan” Ne Demek başlıklı kısa bir yazısı yayımlandı: “Casus, hesabına çalıştığı devletin gizli görevlisidir. Onun için topladığı bilgiyi gizlice toplar ve bu bilgiyi o devlete gizlilikle verir. Topladığı bilgiyi gazetede yayımlayan bir casus, casusluk tarihinde görülmemiştir. Medyada yayımlanan bilginin alıcısı herhangi bir devlet değil, o ülkenin kamuoyudur. Kamuoyu da ajan, casus çalıştırmaz.”[1]

İddiaya, Kozmik Odaya girilerek bilgilerin toplanmasında Taraf gazetesinin yürüttüğü kampanyaların rolünü de hatırlatan polemikler yapılabilirdi. Fakat Belge’nin casusluk tanımı, devam eden adli süreçler hakkındaki görüşlerinden de, Can Dündar üzerine yürütülecek tartışmadan da çok daha dikkat çekici.

Casus ve eylem

Bölgemizde faaliyet yürütmüş en meşhur casus olan Thomas Edward Lawrence tam bir eylem adamıdır. Gertrude Margaret Lowthian Belli de çok az kişi raportör ve arkeolog olarak hatırlıyor. Her iki casusun da kamuoyu yaratmakta gösterdikleri maharet, Orta Doğu’ya sınırlar çizebilecek düzeydeydi. Özellikle 20. yüzyılın başından itibaren Türkiye’nin maruz kaldığı casusluk faaliyetlerinin bilançosu düşünüldüğünde, Belge’nin casusluğu gizli bilgi ve belgelerin ele geçirilmesine indirgeyerek, Lawrence, Bell ve takipçilerini oldukça masumlaştırdığını söyleyebiliriz.

Ergenekon operasyonları dalga dalga devam ederken Yasemin Çongar Taraf’taki köşesinde İtalya’daki Gladyo’nun NATO karşıtı subaylar tarafından kurulduğunu ve suçların onlar tarafından işlendiğini iddia edebilmişti. Sivil Toplumculuğun anti-militarist ütopyalarının gerçek dünyadaki karşılığı olan Fetullah Gülen Terör Örgütü 15 Temmuz’da bizzat askeri darbe yapmaya kalkınca, kimse ABD casuslarının bir köşede masum masun gelişmeleri izlediklerini savunamaz oldu. Belge’nin casusluk tanımı aynı zamanda konjonktüre meydan okuyan cüretkâr bir çıkış.  

Birikimci bir teori

Devletlerin casusluğa karşı evrakları daha gizli yerlere saklayarak önlem alabileceği ya da karşı-istihbaratın belgeleri saklamakla sınırlı olabileceği çıkarımına imkân veren casusluk tanımı, bu kısa açıklamayla Murat Belge külliyatına dâhil edildi. 15 Temmuz kalkışması ve o gece NATO üstlerinden verilen destekler ortada dururken bile Birikim çevresinde ABD gerçeği kolaylıkla görmezden gelinebildiğinden, tanıma rastgele ve çalakalem ulaşıldığını söyleyemeyiz.

Önemli olan Can Dündar davası, Lawrence veya Bell’in ne yaptıkları, hatta Murat Belge’nin casusluk hakkında ne düşündüğü değil. Belge’nin casusluk faaliyetlerini eylemden arındıran ve kamuoyundan kopartan teorisini ilginç yapan, Birikim çevresinin ideolojisiyle uyumu.

Birikimciler 6-7 Eylül olaylarından 12 Eylül’e giden süreçlerden dolayı hep Derin Türk Devletini suçladılar. Bu senaryo içinde casuslara düşen tek bir rol kalıyor; gelişmeleri üstlerine raporlamak ve eğer bulabilirlerse belgelerin gizli gizli fotoğraflarını çekerek hiçbir yerde ifşa etmeden Washington’a göndermek. Eylemsiz emperyalizm olamayacağına göre, eğer Amerikan casusları en kritik dönemeçlerde bile bu şekilde eylemsiz kalabilselerdi, anti-emperyalizmi ulusalcıların bir uydurması olarak gören ve bütün suçları ulus-devletin üzerine atan liberallerin işini kolaylaştırabilirlerdi. Fakat ne SÜPERNATO liberallerin işini kolaylaştıracak kadar uslu durdu, ne de ifşa olan bilgiler rahat rahat bu tezleri savunmaya izin veriyor. 

Belge’nin Casus Teorisi, Amerikalı yazar John Dos Passos’un A.B.D. 1919 adlı romanındaki tek bir cümlesiyle çürütülebilir: “Şimdi Harvard Kulübündekilerin hepsi Morgan-Baker-Stillman karışımı bankalar için güvenli bir dünya yaratmak amacıyla gizli servislere girmişlerdi.”

Bu cümle bize üç önemli bilgi verir: 

- Casuslar, odalara gizli gizli girmekten daha gelişmiş yetenekler kazandıran eğitime sahip insanlar arasından seçilir. Sadece belgeleri ele geçirmek için kim Harvard mezunu istihdam eder ki! İngilizler de, her ikisi de Oxfordlu tarihçi ve arkeolog olan Lawrence ve Bell’i Orta Doğu’daki casusları olarak görevlendirerek aynı yolu izlemişlerdi. 

- Çağımızda bu mesleğin mali sermaye ile bir ilişkisi var. Yani Murat Belge’nin iddia ettiği gibi casusun hesabına çalıştığı devletin gizli görevlisi olduğunu fark etmek yetmez; kimler için gizli servislere girdiğini de anlamak gerekir. Bu da, İngiltere’nin Türkiye’deki diplomatik misyon maaşlarının 1605’den 1820’ye kadar Doğu Kumpanyası adlı şirket, Fransız misyon maaşlarının ise Fransız Devrimine kadar Marsilya Ticaret Odası tarafından ödenmesiyle aynı şeydir. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren onların yerine sahnede artık J. P. Morgan, HSBC, Deutsche Bank, Lehmann Brothers, Barclays, Rothschild, Credit Mobilier vs vardır.

- Casusluğun özü, birileri için “güvenli bir dünya yaratma” faaliyetidir. Bir dünya yaratmak güçlü bir eylem gerektirir.

ABD’yi aklamak ve suçlarından kurtarmak ayrılıkçılığın motivasyonu açısından önemli bir ihtiyaç; özellikle de geçmişte bir şekilde Sol ile irtibat kurmuş kentlileri peşinden sürüklemek istiyorsa. İrtica zaten son 70 yıldır toplumu ABD’ye ikna etmenin aracıydı. Murat Belge’nin casusluk tanımı, FETÖ ve PKK’ya kullanışlı gelebilir. Fakat Passos’u yalancılıkla suçlamadan Belge’nin casus teorisini kullanabilmeleri mümkün değil.

Murat Belge 2017 Aralık ayında Birikim dergisinin internet sitesinden Anti-Emperyalist Cephe başlıklı makalesiyle şöyle bir uyarı yapmıştı: “Dünyanın birçok yerinde komünizmi bir ‘millî kalkınma’nın doğru yöntemi olarak kavrayanlar çıkmıştır. Örneğin, Çin Komünist Partisi şimdi ne yapıyor.”

Murat Belge bu tespitinde haklı. Zaten Belge’nin Casus Teorisi, “komünizmin millî kalkınmanın doğru yöntemi olarak kavranmasına” karşı mücadele etmeye kalkışınca ortaya çıkıyor.  

Murat Belge’nin Casus Teorisine gönül yakınlığı duyacaklar için bir uyarı yapalım: Dünya gerçekleriyle aranızdaki mesafeyi şimdi daha da fazla açmak zorunda kalacaksınız.

[1] http://t24.com.tr/yazarlar/murat-belge/ajan-ne-demek,20535

Etiketler
Murat Belge